" Seviyorum suskunluğunu, sanki sen
yokmuşçasına burada
duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim.
Uçup gitmiş gibi gözlerin
ve ağzın bir öpüşle mühürlenmiş"
12 temmuz 1904 tarihinde şili'de dünyaya gelen, dünyanın en iyi şairleri arasında gösterilen kişidir kendisi. 1953'te lenin barış ödülünü, 1971 yılında ise nobel edebiyat ödülünü almıştır.
Ömrü boyunca inandığı değerler uğruna savaşmış, emperyalizm'in karşısında dimdik durmuştur. Lakin şiirlerinde, uğrunda savaştığı değerlere pek rastlamayız, en politik şiirlerinde bile lirik ve epik bir hava yerine romantik ve yalın bir hava hakimdir. 23 eylül 1973'te şili'de hayata gözlerini yummuştur.
22 kasım 1950 yılında Nazım Hikmet'e uluslar arası barış ödülü verilmişti ancak nazım hikmet o sıralarda hapisten yeni çıkmış (o sırada hala daha hapiste olabilir emin değilim) ve türkiye'den ayrılamamıştı. Nazım yerine ödülü alan neruda, nazım hakkında şu sözleri söylemiştir "Nâzım Hikmet’in yanında biz şair bile olamayız" bu sözü söylemesi süpriz ya da büyük bir olay değildir, çünkü karakterleri ve yaşamları nazım ile az çok benzemektedir ve bana göre nazım'ı en iyi anlayan insanlardan birisidir. Son olarak kendisi nazım'ın ölümü üzerine şu şiiri kaleme almıştır;
Nazım'a bir güz çelengi
Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun
ne yapacağız şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar
bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun
ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı,
ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler
kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta.
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.
Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet
sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da
yalnızım sensiz.
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen
yüzünden yoksun
dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde.
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.