"islerin yolunda gitmediğinde büyük bir gölge gibi suçlayacak yerler aradın. Dünya her zaman güllük gülistanlık değildir. Acımasız ve kötü bir yerdir. Ne kadar güçlü olduğun önemli değil. Eğer dünyaya izin verirsen, seni dizlerinin üzerine çökertir ve sonsuza kadar öyle kalmana sebep olur.
Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramayız. Ama önemli olan ne kadar güçlü vurabildiğin değil. Önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileriye doğru devam edip etmediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun. İste kazanmak böyle bir şey.
Simdi ne hak ettiğini biliyorsan hak ettiğin şeyi al. Ama o darbeleri almaya hazır olmalısın ve birilerini suçlayıp istediğim yere gelemedim. Sebebi oydu veya buydu ya da her hangi bir şeydi diyemezsin. Bunu korkaklar yapar ve bu sen değilsin. Sen bundan daha iyisin.
Kendine inanmaya başlayana kadar kendine ait bir hayatın olmayacak"
bazıları kişiliğimi şekillendirmiş sözlerdir. aklıma ilk etapta iki tane geldi. birincisini hepiniz biliyorsunuz; hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir. aslında bu söz tevfik fikret'e ait olup tam hali şöyledir:
"bir şey ki akla, mantığa uyar o dindir, hayatta en hakiki mürşit, ilimdir."
din benim aklıma da mantığıma da uymuyor açıkçası. bu nedenle mustafa kemal'in tevfik fikret'ten aldığı haline yaptığı eklemeyle rehber edindim bu sözü:
"dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”
ben bu sözü çocukluğumdan beri hiç aklımdan çıkarmadım. bu sözün de yadsınamaz katkısıyla 13-14 yaşlarımda dinden kurtulmuştum. bu yaşıma kadar en ufak batıl inanç* geliştirmediysem bunu bu söze borçluyum. mustafa kemal'in bu sözü söylediği günle doğum günümün aynı olması ise beni çok mutlu eden bir tesadüftür.
hayatıma etki eden ikinci sözü ise üniversite yıllarımda duymuştum. çok etkilendiğimi, bir ara yazıp buzdolabıma astığımı hatırlıyorum. sahibi emma goldman'dır:
"onun (kadının) gelişmesi, onun özgürlüğü, onun bağımsızlığı kendinden ve kendisi aracılığı ile olmalıdır. ilk önce, kendisini bir seks metası olarak değil, bir şahsiyet olarak değerlendirmesi ile. ikinci olarak, herhangi birisinin kendi vücudu üzerinde hak iddia etmesini reddederek; istemedikçe çocuk doğurmayı reddederek, tanrıya, devlete, topluma, kocaya, aileye, vb. hizmetçi olmayı reddederek; yaşamını daha basit, ama daha derin ve zengin yaparak. yani, yaşamın anlam ve özünü tüm karmaşıklığı ile anlamaya çalışarak; kendisini toplumun değer yargılarının ve sınırlamalarının korkusundan özgürleştirerek."
ilk kez 1891 yılında, londra'daki new olympic theatre'da sahnelenen bir tiyatro oyununda kullanılmış ve türkçeye, "aynı kaynar su, patatesi yumuşatırken yumurtayı sertleştirir. ne olduğun, içerisinde bulunduğun şartlardan ziyade neyden yapıldığın ile alakalıdır." şeklinde çevrilebilecek olan;
"The same boiling water that softens the potato hardens the egg. it's about what you're made of, not the circumstances"
not: orjinalinde yumurtanın sertleşmesi önce yer almakta ve "potato or turnip" ifadesi geçmekte iken, ikinci kısmın yer alıp almadığı belirsizdir.