george miller'ın 3 mad max'inden sonra çektiği ve gişesi fena kazandırmamış filmi. john updike'ın aynı adlı romanı nı okuduysanız, filmi izlemekten vazgeçmeniz gerekiyor çünkü romanla film birbirine uymuyormuş. bu uyumsuzluk hem filmin sonu hem genel akışı hem de oldukça önemli ayrıntıları için geçerli. yani sadece birkaç yerindeki yönetmen yorumu değil sorun. zaten romanla arasındaki korkunç uçurum yüzünden de eleştirmenler tarafından genel olarak beğenilmemiş bir film bu.
kulzos film topluluğu'nun mart ve nisan ayı için belirlediği listenin (kulzos film topluluğu/#80324) içinde yer alan filmlerden biriydi. ben '80'lerde çekilmiş filmlere karşı önyargılı bakan, aklına ilk getirdiği de "izlemem ben bu kadar eski şeyi" olan biriyim. ilgi alanıma girmeyen kült filmlere karşı bakış açım da böyle. the witches of eastwick de, oyuncu kadrosunun oldukça iyi olması sebebiyle senaryosunu (romanı değil) kurtarıyor aslında. susan sarandon'ın jane rolünde geçirdiği büyük değişim filmin omurgasını oluşturuyor. ve elbette jack nicholson'ın "daryl van horne" (updike, romanında "devil has horns" ile çağrışımlı bir isim olması için bunu bulmuş. "horny little devil" anlamına da gelebiliyormuş) rolüne cuk oturması da filmi tamamlayan etken. nicholson'ın, filmin toplam bütçesi olan 22 milyon dolar'ın 6 milyonunu cukkaladığını da unutmamak gerek. '80'lerin sonunda olduğumuzu ve nicholson'ın söz konusu yıl (1987) 3 filmde birden başrol oynadığını (broadcast news ve ironweed), bu filmlerden yaklaşık 15 milyon dolar kazandığını da hatırlatayım. 7 yıl önce the shining'te 1 milyon dolara oynayan adam, kendi isminin tanrılaşmasıyla yılda 15 milyon dolar kazanmaya başlamış (ki bunda "filmin gişe başarısından pay"lar falan da vardır illa ki. imdb verilerine göre filmlerden aldığı maaşları yazdım ben).
george miller filmi çekerken çok uğraşmış ve hollywood'lu para babaları olan yapımcılar tarafından bezdirilmiş. filmin para konusunda ciddi sorunları var. miller '90'ların başında memleketindeki bir dergiye verdiği röportajda, holywood'daki iletişimi çözene kadar anasının ağladından bahsetmiş. bütçeyi düşürme konusunda yapımcılarla olan diyaloglarında kendi maaşından vazgeçebileceğini söyledikten sonra, yapımcıların kendisine güveninin düştüğünü, setteki isteklerini hep eksik yerine getirdiklerini (ya da duymazdan geldiklerini) söylemiş. hatta "yeter gari, ben bırakıyorum" dedikten ve eşyalarını toplamaya başladıktan sonra nicholson araya girip kendisini ikna etmiş. nicholson "eğer george çekmezse bu filmi, beni de çıkarın kadrodan" diyerek atara atar, gidere gider yapmış. miller'ın mad max'ten kaynaklı şöhretinin kendisi adına pek de işe yaramadığını görmek için güzel bir örnek bu. yahu, yapımcılarla ilgili o kadar absürt şeyler olmuş ki, inanamazsınız. filmin yapımcılarından biri olan "john peters", 1 yıl önce vizyona giren ve gişe hasılatı oldukça iyi bir seviyede olmuş aliens'ten çok etkileniyor ve filmde uzaylı kullanması için miller'a adeta yalvarıyor. hatta bir gün sete uzaylı kostümüyle gelip kendisini bir sahnede de olsa oynatmasını istemiş. böyle kafasız adamların para akıttığı bir sektörde, miller gibi amerikalı olmayan yönetmenlerin işi her zaman zor olacak.
film bir komedi filmi olarak pazarlanmış olsa da, aslında fantastik bir film. bu fantastik yön, filmin içindeki 3 karakterin kendileriyle ilgili bilmedikleri büyük sırrı keşfetmeleriyle doğrudan alakalı. sır ortaya çıkarken, feminizm mi, yoksa kadın düşmanlığı mı olduğu halâ tartışmalı olan ana fikri aşılama kısmı başlıyor. ikili diyaloglarda baya iyi dokundurmalar var. özellikle kadın-erkek eşitliği üzerinden alt metinlerinde fena halde ağır söylemler barındırıyor bu film. updike filmin bir feminizm savunusu olduğunu açıklamış olsa da, filmin 3 ana karakterinin erkek egemen düzenin aynısını, kadınlar olarak ortaya koymaları kadın düşmanlığını kara mizahla sahneye koyma girişimi gibi geldi bana. ayrıca bu iki fikirden de azar azar var filmin içinde. updike'ın sivri dilli, lafını sakınmayan bir yazar değil, zeka pırıltılarını satır aralarına gizleyen, kendi halinde olan yazarlardan biri olduğu düşünüyorum. updike bu filmin de -en azından belli bir yere kadar- konusunu oluşturan kitabın devamını da 2008'de yazmış. adı the widows of eastwick . filmi izledikten sonra updike'ın romanını okumak için heyecanlanırsanız, olayların ne kadar absürtleşebileceği üzerine bu devam romanını da okuyabilirsiniz.
filmi beğendim ben. cher'in mimik oyunculuğunu gençken bile yapamadığını görmek, michelle pfeiffer'ın tam bir afet olan gençliğinde iyi bir oyuncu olduğunu izlemek ve filmin güzel ayrıntılarından olan richard jenkins ve veronica cartwright arasındaki muhteşem uyumu hissetmek müthişti. filmin maddi yönünü biraz kafaya taktım ben. cher'in bile sarandon ve pfeiffer'dan daha çok maaş aldığını, yapımcılarının tam birer andaval olduklarını okuyunca, miller'a üzüldüm açıkçası. gene de başarılı bir "yeniden uyarlama" filmi bu. "yeniden" çünkü kitabı neredeyse tamamen bozup değiştiren bir film olmuş. updike, akciğer kanserinden 2009'da ölmeden önce yaptığı açıklamaların birinde 1987 yapımı filmi beğendiğini, romanı bu kadar bozmalarına rağmen "özgün" bir iş yaptıklarını düşündüğünü belirtmiş. eser sahibi beğendiyse, ben de beğenmiş gibi yapabilirim. filmi, kadın-erkek eşitsizliği üzerinden verdiği küçük ayarlara göre izlerseniz, hoşunuza gidebilir.