Yahya Kemal Beyatlı şiiri.
""
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu! Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
""
Ayrıca; "yanlışınız var hocam, sessiz gemi'yi hümeyra okuyor."
"sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol" dizeleriyle de anlatım bozukluğuna örnek teşkil eden yahya kemal şiiri. *
anlatım bozukluğuna gelince: ne-ne bağlacı ile kurulan cümlelerde yüklem olumlu çekimlenir, anlam olumsuz olur. ancak şiirin ahengine böylesi belki daha uygun düşmüştür.
Yahya kemal’in ölümü anlatan şiiri diye bilinir. Doğrusu şöyledir; ki yahya Kemal ile nazım hikmet’in annesinin arasındaki ilişki bilinir. Yahya kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan celile’sinin adadan gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır.
Yahya kemal, öğretmenlik yaptığı heybeliada’da Bahriyeli öğrencisi nazım hikmet’in annesi celile hanım’a aşık olur. Celile hanım da yahya kemal’in aşkına karşılık verir ve eşinden boşanır. Ancak bu durumu anlayan genç nazım hikmet, hocası yahya kemal’e bu durumu onaylamayacağını belli eder.
Yahya Kemal aşkını hem deliler gibi kıskanıyor hem de evliliğe yanaşmıyordu.
*
Yahya Kemal, aşkını kendi ağzından şöyle anlatıyor; 1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli aşık oldum... bu kadın yazın ada’da otururdu. Ben de orada idim, deli divane olmuştum. Sonbaharda nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi. 1916 yılında yine İstanbul’a iniyordu... ben müthiş muzdariptim. Artık vapurdan giderken el iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar... o gidinceye kadar ada dopdolu idi. Gider gitmez benim için boşalıverdi...
tam o günlerde berlin büyükelçisi hakkı paşa İstanbul’a dönecek lafı çıktı... hakkı paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı... benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu. Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim. Gitmeyeceğine yemin etmişti...
bir gece ada oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘berlin büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını duydum. Müthiş bir acıyla yerimden kalktım. İskeleye doğru gittim. Son vapur çoktan kalkmıştı. Sert bir lodos esiyordu. Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla maltepe’ye geçmeye karar verdim. Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı. Çok para verince biri ikna oldu. Açıldık, bir süre sonra lodos bütbütün arttı. Denizde çalkalanıp duruyorduk... sandalcı bana küfretmeye başladı. Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum.
Sırılsıklam maltepe’ye geldim. Hemen bir kahvehaneye gidip araba bulmaya çalıştım. Yoktu... bunun üzerine maltepe’den bostancı’ya yürümeye karar verdim. Tren yoluna koşmaya başladım. Maltepe-bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar farketmemiştim.... kan ter içinde bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti... karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz, hastam var.’ Dedim. Aradılar taradılar birini buldular. Yine bir sürü para verdim... arabayla yola koyuldum. Kadiköy, oradan üsküdar... karşıya geçtim, doğrudan nişantaşı... sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresine vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi?’ Diye sordum. Adam halime bakıp şaşırdı. ‘Evde, bu akşam çıkmadı.’ Dedi. ‘Ne diyorsun?’ Diye bağırdım. Bütün katlettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini araştırttım. Sözüne inanmıyordum. ‘Çık bak! Evde mi?’ Diye adamı zorladım. Adam çarnar çıktı. Bir münasebetle hizmetlisine sormuş... geldi haber verdi... dünyalar benim oldu. Apartmanın karşısında bir meyhaneye gidip sabaha kadar içtim. Sabahleyin eve çıktım... benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı. Sarmaşdolaş olduk.
*
Aynı zamanda "birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. " dizesi anlatım bozukluğuna örnek gösterilebilir. Bu dize, Türkçedeki "duruluk" ilkesine aykırıdır. Doğrusu "birçok sene geçti..." şeklinde olmalı. Yahya kemal, aruz veznine uydurmak adına şiirini bu şekilde oluşturmuş.