bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
senelerdir bahçemde yaz aylarında beslediğim bir kirpi var.
Gıyabında bakıyorum kendisine, öyle içli dışlı değiliz, birbirimize yaşayacak alan bırakıp, kişisel mesafeye saygı gösteriyoruz.
Kedi mamasına bayılıyor kendileri. Önceden bahçeye meyve sebze filan bırakıyordum fakat farkettim ki ben terastan gittikten sonra kırp kırp gelen sesler, camın önündeki kedilere koyduğum mamalarmış. Ben de yav negzel yiyor kediler diye kendi kendime orgazmik duygular yaşıyordum.
Bir de iletişim kuralım azıcık, en azından adabı muaşeret kuralları gereği bir selam, hoş beş edelim diye cinsiyetini rica ettim kendisinden, hitap edebilmek için canım. Yoksa cinsiyetiyle ilgili bir problemim yok. Şimdi kadın gibi hitap ederim ben erkek olmayı seçmiş bir aseksüelim der, özürlerden özür beğenmek zorunda kalırım filan.
Efendim, benimle paylaşmadı cinsel kimliğini. Peki dedim, tamam, nihayetinde kendi mahremi. Ama beni görüp direkt erkek oolduğumu anlaması da zoruma gidiyor. Belki ben de saklamak ve paylaşmak istemiyorum. Halla ve halla...
Bu akşam itibariyle, kipi canlımızın cinsiyetini, aynı benim saklayamamam gibi saklayamadığından öğrenmiş bulunuyorum. Biraz da ipne ipne sırıttım kendisine. Ehhehe nası oluyomuş dedim.
Kirpimiz hanımefendiymiş. Bir de yavrusu var, bahçe keşfine çıkmışlar. Fakat yavru merakta kedileri aratmıyor. Bir nefes alışı var, terastan duyup baktım, acaba kirpiye birşey mi oluyor diye. Meğerse yavrucak bu ney, bu ney, anne bu ne, anneaaağ diye diye etrafı kokluyor delicesine. Bizim hanımefendi de arada bi 20 santim bırakıp (bkz çocuğum düşerse tutayım ama kendi yürüsün, öğrensin) peşinde dolanıyor ehheh.
Eee dedim hanımefendi, bunu kutlamak lazım. Bolca kedi maması alıp döktüm bahçeye, bir sigara yaktım, çayımı aldım. Kırp kırp yerken, ben de yavruyu izledim.
Niye yazdım bunu? E yeni kirpi birey hayatımıza katıldı, kendisinin yaşı tarihlere geçsin diye ehheh.
Sikeyim dünyevi dertleri diyorum doğayı izledikçe.
imamhatipler kapatılsınlar ve sevgilerimle. -
Ay neler oldu günlük nasıl başlasam bilemiyorum.
Sevdiyim kız bana ağbi deyince bi şaşırdıydım asılnda. Ama durur muyum? Yabıştırdım tokadı! Sora gitti tabi. Bi durdum denize doğru baktım, uzaklara doğru, şu karşısı dedim hisarüstü mü lan dedim, sonra dank etti. Cevabı yabıştıracağıma tokat yabıştırmışım hep.
Şaka ya sinirden geberiyorum. Gülün diye şeyettim.
Anasını satayım otuzuma gelince oldu bana bi haller. Böyle bişeyler. Tamam satmayayım, anasının ne günahı var. Hem her günahı olanı toptancılar bana mı getiriyor al sat deyi. Hemi benim uzmanlık alanım alıp satmak diyil ki reklamını yapıp pazarlanmasını sağlamak. Boka gidiyor booğlum bi dur desene.
Neydi? Ha oldu mu bana bi haller? Hayatım boyunca hastalıklarımı ayakta geçiren ben böyle bi yataklara düşmeler, bi ay bana bi haller oluyorlar beele bi elamet geldiler filan. Ne olm bu haller diyen bi allahın kulu da yok. Varsa yoksa mumdan çıkmış yangın. Tükenene sayip çıkalım filan.
Neyseli, diyeceğim odur ki efsane hastalar oldum, yataklara düştüm, dedim yetmez, serum takılıp foti çekilen insanları kıskanıyorum, hastanelere de düştüm, sonra öhöhm yeter bu kadar rezillik dedim geldim.
Şu andan itibaren bilimadamlığına da atom fiziğine de tövbe ediyorum. Efendicene itliğe serseriliğe vuruciğim kendimi.
Eheh negzelliymiş olm böyle mal gibi kendi kendime yazıyorum filanlı.
Hefisi bi kenara, bugün oh lan dedim iyileştim. Elimde iş de yok. Oooh homofisimde (ehheh homo benim ofis) dedim yatayım yatağımda kişisel kompitırımı açayım da sözlüye girip fink atayım. Allahın bana verdiği itlik serserilik şeysini acık kullanup şukredeyim.
Sen kombi bozul mu? Kombici gelsin mi? Kombinin sucuklarını çıkarıp arızayı arasın mı? Tabiy ki her tamircinin büyük zorluklarla bulduğu arıza gibi "kartı bozulmuş deyişcek!" dedi. Kartı çıkartırken sigortayı kapatmasın mı? Kablolar birbirine deymesin mi? Çaaat! diye bütün sigortalar atsın mı? Vazgeçelim mi kartı deyiştirmekten? Peki diyip kombiyi toplayıp gitsin mi?
Oh be, hasta deyilim, elimde iş yok, az biraz keyif yapayım rahat kafayla diye odama gidiyim mi? Bilgisayarımın güç düğmesine basmayayım mı? Bilgisayar çalışmasın mı? Bi daha basmayayım mı? Bi daha çalışmasın mı? Bi daha! Bi daha! Bi daha! Bi da.... Bilgisayarımın güç kaynağı yanmamış mı? Servis gaiplere karışmamış mı? Alper tunga ölmesin mi? Issız ajun kalmasun mu? Emdi yürek yırtılur mu?
Öyle. -
tuzdan
sudan
yosun ve balıktan
insanlardan ve vapurlardan
bıkmış
tükenmek için bekleyen
geçmeyen zamanı
en kallavi küfürlerle paketleyip
tuzdan
sudan
yosun ve balıktan
insanlardan ve vapurlardan
bıkmış
bir iskele bacağıyım
odundan başka her şeye benzerim -
Her sene birkaç defa doğuran kedilerin, yavruları erişkin olup bölgeyi terk edene kadar elimden geçer.
Geçen sene bir gri, iki de gri tekir karışımı 3 yavruya bakıyordum. Gri ve gri tekir kediler yaşına girmek üzere çok güzel geliştiler fakat diğer gri tekir kediyi bir daha görmedim. Ta ki iki gün öncesine kadar.
Muhtemelen diğer kedilerden dayak yemiş ağzının sağ tarafından kötü bir yara almış ve muhtemelen birkaç gündür bu yüzden hiçbir şey yiyip içememiş. Hayatımda ilk defa açlıktan ve susuzluktan ölmek üzere kedi gördüm. Yaşadığım yıkımı ifade edemem, artık son gücüyle nasıl olduysa bahçeme pencereme gelmiş. Yiyemeyediği kuru mamayı koklayıp sadece dilinin ucunu dolandırabiliyordu. Biraz yaş mama yedirebildim, canı yanarak. Ağlamaktan gözleri dolmuş küçülmüş akmış...
O halde bile yakalanmadı. Ne yaptıysam olmadı, defalarca veteriner ekipleri geldi fakat evin yukarısındaki ormana kaçtı. Ya sen iyileştirirsin, ya hiç diyor resmen it.
Dünden beri gördükçe kandırıp yaş mama yediriyorum, biraz kendine geldi. Üstelik burada iyi olacağını düşünüp gitmemeye başladı. Hâlâ yakalanmıyor it.
Başka kediler gelip rahatsız ettiğinde onları kışkışladığımı anlıyor, o hariç hepsi kaçıyor. Fakat yine de yakalanmıyor bana.
Biraz önce yine yedirdim tek tek. Ağzını açabilecek yalanabilecek duruma geldi, inanılmaz keyiflendim.
Umuyorum ki iyi olacak, ve burada yazdığımı ileride okuyup hey gidi be diyeceğim.
Neyse ki dar gelirlilerin de altında olduğu için çark sistemine girmiyor da kâr yapan dar gelirliler haricî kısımdan kurtuluyor yavrum.
Yeter artık öp beni eheheh. -
Kız arğadaşım "yeaaa bu muu bu muu?" diye iki tane telefon kılıfının linkini attı. Fırsatı yakalamışım kaçırır mıyım? Beğendiğimizin siparişini verdim. Kılıfın içinde kredi kartları için cepler var filan, deri bir kılıf.
Kılıf geldi, holleylili bir tepkiler filan. Sonra bir baktık ki kılıfın altında mikrofon deliği yok. Telefonla konuşurken ses gitmiyor. Kapakta mıknatıs yok. Kapağı kapatınca telefonun ekranı kapanmıyor filan. Dedik iade edelim, çok kullanışsız. N11'den almıştık. İade talebi oluşturduk, kargoya verdik filan.
İade ederken de kargo ücretsizmiş, anlaşmalı kargoları varmış n11'in.
Neyse n11 iadeyi onaylamış Sabah 5te yatmışım, çalışmışım kafam iki yolcu vapuru kadar.
Sabah telefon çalıyor. Hoff müşteri arıyor ya diye açıyorum telefonu. Gözlerim kapalı. Bitince uyumaya devam edeceğim. Çok uykumu açmayacak, düşünmemi engelleyecek, beynimin çalışmasına izin vermeyecek cümleler kurarak konuşmayı sonlandıracağım.
Açtım telefonu.
-Merhabalar tükenmekte olan klişi bey.
+merhabalar buyrun?
-Şindi bu kılıf book book kılıfı. Yani kitap gibi.
+?
-Kılıfı iade istemişsiniz biz kabul ettik ama niye?
+ha o mu? Yazmıştım iade ederken böyle böyle şeyler yüzünden. Özelliklerde de yazılmamış o yüzden bilemedik aldık, afedersiniz.
-Şimdi bu n11in bir hakkı iade edebilirsiniz tabi ama gönderirken kargo bize giriyor alırken de kargo bize giriyor.
+anlaşmalı kargo diye ücretsiz yazıyordu?
-bakın bu kılıf kapağı kapatınca masanın üzerine koyunca insanlar "aaaa kitap sandım." diye yapıldı. biz yaptık bunu book book bu.
+tamam da telefon özelliklerini kullanamayınca çok bi esprisi kalmıyor gibi sanki.
-tamam da bu hak yani. Şimdi tamam n11 veriyor size böyle bi hak ama bu kul hakkı.
+?
-bu sahte bal üretip satanlarla aynı şey. Öbür dünya var. Günah var kul hakkı var. Tamam biz bunu alalım ama kul hakkı yani.
+?
-peki başka kılıflarımız var onlardan versek?
+teşekkür ederim. Kız arkadaşıma almıştım, o da bunu gönderip başka kılıf almış zaten ihtiyacımız kalmadı.
-anladım ama cuma bugün. mübarek gün kul hakkı.
+anladım özür dilerim. İsterseniz sayfanıza bir yorum yazayım?
-Biz diğerleri gibi yorum satın almıyoruz. Öyle eşe dosta haksız yazdırmıyoruz. Hep kul hakkı günah bunlar siz ne diyorsunuz?
+satın mı almıyorsunuz?
-Tamam ben iade alıyorum hayırlı cumalar allah hidayete erdirsin.
dııt dııt dııt dııt.
Beynim açılmasın diye beynimin açılmamasını bile düşünmemeye çalışırken bu oldu.
Vicdanıma oturdu amca. Öyle normal de oturmadı. Böyle oturunca götünü sağa sola sallayarak iyice yerleşti. Götü yer etti vicdanımda. Böyle ters yarım m oldu.
Hayırlı cumalar oldu. -
Haftalardır deli gibi bahçemle uğraşıyorum.
Sabah kalkıp işe gidiyorum, eve dönüyorum ve bahçeme çıkıyorum direkt. Terden çamurdan ölüyorum fakat durduramıyorum kendimi.
Babamla annem konuşmuş memlekete gitmeden evvel uğraşır belki diye birsürü fidan almış dikmişler.
Fakat nizami değil hiç. Aralarda başka başka şeyler.
Hortum, debi, bar hesaplamaları öğrendim. Fıskiye sistemi kurdum. Akşamları açıp penceremden izliyorum.
Çocukluğumun maç yaptığımız toprak sahasında yağmur yağınca burnuma gelen koku geliyor.
Okuldan kaçıp bütün gün koruda yağmur altında kaldığımızdaki koku geliyor.
Domateslerim, salatalıklarım, biberlerim, patlıcanlarım, lahanalarım, reyhanlarım, nanelerim, mısırlarım var. dut ağacım, karayemiş ağacım, hurma ağacım, şeftali ağacım, kiraz ağacım var...
Fakat ne yapsam olmuyor. Nizami olarak ıslanmıyor, kocaman oldu her şey boyumu geçti, fıskiyeler işe yaramıyor, hep yeni çözümler bulmaya çalışıyorum.
delirmek çok garip.
bahçemi seviyorum. -
bembeyazdın
incecik
durmadan giderdin
öpüşürdük
asfalt mı şeridi takip ederdi
arabalar mı asfaltı
ben siyahtım
bembeyazdın
incecik
-
biraz düze çıkmayayım
kilometrelerce öteden alırlar kokusunu
akacak kanımı damarımdan iyi bilirler
sapsarı dişlerinin arasından
kilometrelerce öteden akar salyaları
yanımda yürürler
en güzel halleriyle içime girerler
iran kedisine benzer gözleri
beyaz tüyleriyle gecemi gündüz ederler
üzerimden uçarlar koruyucu gibi
azıcık inanmayayım
boynumu öptüklerinde cennete gireceğim
uzatırım mübarek dudalarına
o an tökezletirler beni
ama asla öldürmezler
çapraz keserler elimi ayağımı
ölmeyeyim isterler
birbirinin sırasını bekler
biraz düze çıkmayayım
iyileştirip yine gelirler -
En büyük yeğenim, ilk göz ağrım denir ya öyle zilli. Kıvır kıvır saçlar bıcır bıcır canlılık biraz da büyümenin verdiği uyuzluk var.
Geçen gün aldım bunu üniversiteye hazırlık kursundan, eve getiriyorum. Arkada oturuyor küçük hanım.
vir vir vir dayı öyle dayı böyle vir vir vir, ya kızım az dedikodu ver, yok vir vir vir, öff dayı çok çişim geldi yaa vir vir vir...
Kafam nasıl parladı hemen ehheh, telefon bağlı arabaya, açtım yuutubu çiş seslerini ehheh dinleye dinleye geldik.
Dün yine dedim alayım bunu kurstan da kıyak olsun, iş dönüşüne ayarladım gittim aldım. geliyoruz eve trafikten bi saatlik yolumuz var.
eylenceler muhabbetler. İkimizin de çişi gelmesin mi? Koştuk geldik eve, o hemen montumu atayım çantamı atayım odama da tuvalete gideyim derken ben erkek olmanın verdiği fiziksel ve sığırsal avantajımla attım kendimi tuvalete. ışık yanıyor, dışarıdan yeğenim hadi dayı yeaaaa şarkısını söylüyor.
Efenim boşaltımı bitirdim, temizliği hallettim, sinsi bir köpek gibi kapının kilidini çözüp nemrut pislik bişey gibi sepsessiz kapıyı açıp çıkıp kapadım. Işığı açık bıraktım, geçtim tuvaletin kapısını gören bir yere bekliyorum.
Yeğenim geliyor hadi yeaaa şarkısını söylüyor, gidiyor allahım yardım et ilahisini okuyor, geliyor ölüyorum anlasana repliği, gidiyor kuuuş sesleri ovalara yayılııır. ehhehhe ışık yandığı için ben içerdeyim sanıyor.
İşte bilim için bu deneyde yeğenimi gizli denek olarak kullandım. Hep bilimden. Sonra güldüm, güldü yea ne manyak dayısın diye güldü oturduk güldük güldük sonra gitti tuvalete. eheheh
Napaydım, altını temizlerken iyiydi, karşılıklı kazanç olm win win. Ayrıca bilim.
Saygı, sevgi, ve şeylerimle. -
Hey gidi, ne uzun zaman olmuş...
Vaziyeti biraz güncellemek gerekir. Güncelleyelim o halde.
Efendim son yazışımdan bir ay kadar sonra, bir alacakaranlık vakitte, işten döndüm. Evime gireceğim anda bir çift karartının yolun karşısından bana doğru gelişini farkettim. Fakat o karartılar fare midir nedir anlayamadım. Yine de içim el vermedi. Onları ezmek üzere olan aracın önüne atlayıp günlük küfür dozumun bir kısmını daha aldım.
Fakat şoför karartıların, benimle birlikte, birer kedi yavrusu olduğunu görünce küfürün panzehirini zerk etti benliğime.
Kedi yavruları henüz kör olacak kadar minikti. Arabalardan gelen ışıklara doğru yürüyor, annelerini bulmaya çalışıyorlardı.
Ne kadar karşı bahçedeki yerlerine koydumsa da, her defasında yine yola doğru miyavlayarak yürüyor, ya arabaların altında ya başka bir canlının ağzında ölecekleri belirginleşiyordu.
Eh başa gelen çekilir diyerek ikisini alıp, çamaşır sepetime koyup kapıda oturup, anneyi bekledik.
3,5 saat geçmiş, gece yarısı olmuştu. Fakat anneden ses yok, buna rağmen minikler çılgın gibiydi.
Açık veteriner bulup, süt takviyesi yaptım, beslemeler v.b. ile sabahı ettik. Bilerek yolun yanındaki pencerenin oraya koydum ki miyavlamaları anne duysun da gelsin. Ertesi gün akşam üzerine kadar anneyi görmedik. Ama terasta otururken bir miyavlamadır sokağa yayılıyor.
E bizim minikler uyuyor, bu ne acı miyavdır diyerek çıktım sokağa. Meğer bir yavru bahçenin başka bir yerindeki odunların arasına saklanmış, sessizce durmuş farkedilmemiş. Sabaha kadar aç ve soğukta nasıl hayatta kalmışsa, ölüm miyavı atıyordu.
Aldım, iyi edeyim diye uğraştım. Ben mama yemeyen kediyi ilk defa gördüm. Sanki ölmek istiyor, bırakın beni diyor. Yutmadığı mamalar ağızının yanlarını yaraya çeviriyor, ekstradan tedavi gerektiriyordu.
Sonradan öğrendim ki anne bir üst sokakta ölmüş. Meğer anne de benim senelerdir baktığım kuyruğu kesik olan, neredeyse tüm kedilerimin annesi olan kediymiş. Doğurup başıma bırakıp kaçan, senede 2 yahut 3 defa doğuran yosma. Yine gider ayak golünü attı.
Ne garip ki yadigarları bende kaldı. Bizim güneş, ablamın hurşit, uzatmalı evladım ziver ile birlikte yaşamaya başladık. Yalnız uyarayım, 3 yavruyu bakmak çok ciddi sorun.
Neyse efendim bakıldı, edildi, aylar geçti. Minikler 5 aylık oldu. Nerelerde yuva aramadık ki? Bulamadık bir isteyen.
Terası bunlara ayırdım. yuvalar, mamalar, örtüler, perdelerle terası kapatmalar filan. Kumlar, mamalar, oyuncaklar... Bir curcunadır bizim teras oldu.
Geçen ay 2 minik daha aramıza katıldı. Bahçedeymişler, izliyorlarmış, pencere önündeki mola noktamdan faydalanıyorlarmış. Terası farkedince, hele şu minderlerin tadına bi de biz bakalım demişler. Olduk mu sana terasta 6 kedi?
Dün bu miniklerden ikisi yaralandı. Yaramazlıktan. Biri ferforje demirine nasıl yaptıysa kafasını sokup sıkıştırdı. Boğuluyordu. Annemler kurtarmışlar ama tırnağını koparmış şapşal. Aynı gün diğeri de nasıl yapmış ne gerek duymuşsa pencerenin sinekliğine hoplayıp bir güzel tırmanıp, sinekliği koparıp düşmüş. Minik ayağı topallıyordu. Akşam veterinere gördü, beyimin kurban olduğum ayağı çatlamış.
Nasıl acımıştır, nasıl üzülmüştür, anlatamıyor da diyerek bok varmış gibi empati yapıyorum dünden beri. Bir de ayrılık zamanı olduğu için geride kalan minik vay benim gardaşlarım nerede miyavlaması yapıyor. Ona mı üzüleyim buna mı üzüleyim bulamıyorum.
Güncellemeler bu kadar. Devamı az sonra!
Öperim. -
saate baktığımda, cumartesi olduğunda, facebook'u gördüğümde, sigara yaktığımda...
çıldırırdım, hani yaşamasam yedi yılın öncesinde.
fakat çıldıracağım, yetmiyor asla yaşanan hiçbir tecrübe.
psikolojik bir film sahnesinde, saçlı, sakallı bir adam
gözlerinde kan denizleri, her taraf izmarit ve elbette yanan birkaç sigara.
delirten muhakemelerin tam ortasında
aylardır uykusuz sonuçlar aynı.
hep aynı sonuç bir, bir daha eder iki.
çıldırırdım, hani yaşamasam yedi yılın öncesinde
fakat çıldıracağım, yetmiyor asla yaşanan hiçbir tecrübe.
hep aynı sonuç ve tekrar hesaplaşma
kısır döngüye girdim birader,
kafam dursun diye ayırabilirim ortadan yediye! -
iki uzak ülke gibi
birbirine asla değmeyecek iki toprak
biri doğuda biri batıda iki çocuk
iki paralel sokak
birbirine asla dokunamayacak
iki evsiz gibi
kanımızı içerek birbirimizin
tükettik sevgimizi
yeni soğumaya başlarken evren
o büyük depremler gibi
iki uca savurduk ülkelerimizi
iki çocuk kaldık sokakta
iki eli yüzü kirli
allah vere de yanyana gelmeyelim
iki suçsuz
iki birbirinin katili
-
İstanbul
kuytuları sidik kokan,
eteğinin pırpırlarında şarap şişeleri
boş biralar ve cinayet leşleri
rugan pabuçları çamura basmış
belden aşağısında namus bekçileri
ve bir yanında tecavüzcü sırtlanlar
öyle harmanlanmış zengini, fakiri
güllü budaklı çiçek desenleri
sağında orospuluk solunda ezan sesleri
çanlar çalar ötesinde
berisi rum mezarlığı
ama öyle parlaktır ki gözleri
utanıp yere baksan sırtından vurur seni
kaptan gibi bağırırırsın ardından;
sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık
sana taptık ulan unuttun mu sana taptık
-
Biri bir şey diyeceğim dediğinde çok korkardım. Korktuğum başıma gelecek, kötü bir şey olacak diye.
Başına gelince beklediğin gibi olmuyor, ölmüyorsun ama keşke dedirtiyor.
Beklemek kadar salakça bir şey yok. Miniminnacık yaşıyoruz, o da bekleyerek geçiyor. Olsun, bekleyelim. Ölmeyecek miyiz?
Geçen eve dönerken eczanenin önünde durup içeriye girdim. Kulak deliyor musunuz dedim. Karar vermem, eczaneye girmem, deldirmem, ödemem iki dakika sürdü. Siyah da bir küpe taktım. Bugünler kulağıma küpe olsun dedim. Eh hiç unutmam ki artık. Ben unutsam bedenim unutmaz, öyle ya ölsem bile kulağım delik kalacak. Zaman unutmaz.
içimin sıkıntısı ne kadar uyuşsam da geçmiyor. üç kere değişti ilaçlarım, iki kere dozajı arttı. birkaç ay içinde oldu bunlar. Geçirebilen bir şey yok.
Ne ilginç, hiçbir şeyin olmadığı yerde sıkıntı var.
Niye yazıyorum? Aptallığımdan. Ne kadar aptal olduğum bilinsin diye.
yarın bigün birisi küfrederse, bazıları hakaret değil tespit yineleme olsun diye.
birsürü kişi destek oldu sağolsunlar. bilirler, olmuyor.
siktiret. zaman geçecek. -
Arkadaş bu motorcu, araba çatışması var ya tamamen dümen. Motorcu araba çatışması diye bir şey yok. Ne var? Gerizekalı ile aklı başında insan çatışması var.
Şindi bunu niye yazıyorum? Çünkü elim ayağım titriyor sinirden.
Hikaye şeyini aç:
İki şerit gidiş, iki şerit geliş olan bir yolda sol şeritten gidiyorum. Sağ şeritte arka çaprazımda bir motorcu var. İleride sağ şeritte park etmiş kamyonlar var, yol benim bulunduğum sol şeritten olmak üzere tek şeride düşüyor.
Arka çaprazımda olan gerizekalı sol şeridin arkasını kontrol edip benim arkama geçeceği yerde gaza basıp ileride park etmiş kamyonla benim aramdan önüne geçmeye çalışıyor.
Üzerime direksiyon kırdığı için ani fren yapıyorum o salak da aynama çarpıp cam hizamda duruyor.
Camı açıp abicim diyorum niye böyle yapıyorsun diyorum kamyonla benim aramda kalip en iyi ihtimalle kaç kemiğin kırılacak yazık değil mi diyorum. Niye beni sıkıştırıyorsun diyor. Yahu sol şeritte ve önündeyim sen üzerime kırıyorsun diyorum. Ters ters bakma devam et diye bir çığlık atıyor. Kafamdaki o tel tink diye kopuyor. Senin ağzına yüzüne sıçarım lan diye arabadan inerken basip kaçıyor. Hayır beynimde kan dolanıyor başıma bela alayım diye Takip ediyorum yakalıyamıyorum ipneyi.
Şimdi kim diyebilir ki bu motorcuyla araba çekişmesi?
Hikaye şeysini gapa.
Bok insan. -
Hastalık ile sevgi
Aynıdırlar aslında, dinle bak biliyorsun çünkü sende. Eh insan konduramaz sevdiğine kötü şeyi, ondan görmezden geliyorsun.
Aynı anda gelirler. en beklemediğim en saf anımda. Hiç o'nu düşünmediğim, hiç o'nu anmadığım zamanda.
En yumuşak karnımı adından iyi bilir. En yumuşak anımı da. Ordan vurur ikisi de. Karşı koyamam, kıyamam, anlayamam.
Aynıdır hastalık ile sevgi. İlk başta ne olduğunu anlamam. Yangından kurtulma ihtimalim olan her yer kapanana kadar sıcacık diye güzel sanarım.
İhtimaller biter, ateşin ortasında bırakır tek başına köpek yavrusu gibi beni, çeker gider. Aklımda o zaman sorularla yalnız kalırım.
Biri iyidir biri kötü hastalık ile sevginin. Fakat hangisi hangisidir bilmem, karar da veremem.
Ne ortada kalmaktan bıkarım, ne öldürür beni ateş. Anca yanıp kavrulurum bir daha gelinceye dek.
Geldi mi de hiç aklımda yokken gelir. Artık kapıya bakıp yok olduğuna inandığım zaman gelir.
Gel derim, hiç düşünmem.
En yumuşak yerimden gelir. -
Dört buçuk saattir bahçemle uğraştım. yabani otları tek tek yoldum elimle, köklerinden.
kötü insanlar gibi sarılmışlar üretenlere, özsularını emip yok etmeye çalışıyorlardı.
ellerim çamur, ter, yağmur suyu. bata çıka dizlerim, tek tek kopardım bütün kötüleri.
hepsini topladım üstüste yığdum. hayatlarında bir kere faydalı bir iş yapsın diye varlıkları, çiçeklerin diplerine serdim hepsini.
Nemi tutsunlar diye.
dört buçuk saatin sonunda bayılacak gibiyim. aylardır fiziksel hiçbir şey yapamıyorum. hemen başım dönüyor.
bir saniye boş durmadım dört buçuk saat boyunca.
domateslerim neredeyse omzuma geldi, tekrar bağladım onları.
salatalıklarımı topladım, biberlerim büyüyor.
hiçbirini yiyesim gelmiyor. büyütmeyi seviyorum sadece. -
neden sevdiğini söyleyebilen
nedeni seviyordur seni değil
mesela eylülü severim ben
nedenini değil -
Kendimle barışıyorum. Sonra enseme vurup eheh kerata küsülür mü hiç kendime diyorum. Sora muhabbet muhabbeti açıyor, geyikler goygoylar filan giderken gülerekten eylenerekten kendimle dalga geçmeye başlıyorum. Efenime söyliyim sakal diyorum ne kadar yakışıyo bana diyorum, eheh yüzümü kapattığı içindir diyorum, boyum da aslında uzun lan ortalamamıza göre diyorum, devede de var diyorum, aslında zekiyim ben diyorum, ne boka yarıyor diyorum.
Arkadaş iki dakka önce güle eğlene barışan ben bi küs kendime. Sen bi küs bi küs. başım da kocaman ya, sen bi ağır. Sonra inadıma yapıyorum diye ben bi kız kendime. Senle barışanda zaten suç diye ben kendimi bi suçla. Limonudu sirkeyidi diyere bi adile naşit ol. Bi yunnik göbeğine ellerini koyup hahaaaayt de. Bi yaşar usta ol turrrrrup sıkayım senin gençliğine de.
Sonra çocuklarım gibi git odaya aç aç dur. Grev yapıyoruz de. Sonra sıkıl sıkıl. Sonra enseme vurup bi barış kendimle. SSonra muhabbet muhabbeti açsın mı. Açmasın sıkıldım.
Yalnız kendine bağlı olan her şeyi başarabilir insan. Bağlı olmayanların da amk. İpneler. Pisler. Boklar. -
Derin bir nefes alış, ciğerlerinin şiştiğini hissediş. Dur, verme nefes, tekrar al nefes aldığının üstüne. Hiç ışık görmemiş mağara odacıklarına ulaşır gibi ulaşsın hava ciğerlerinin içinin içine.
Pekala önemi yok bunun. O anı hisset diye söyledim.
Çünkü birazdan göz kapayıp açtıktan sonra yirmi yıl öncesi aklına gelecek. ne fark eder bin senenin rakamlarının değişeceği günü görmüş olmak?
Milenyumun çocuğu olsan da hiç olmamıştı ki milenyum. Zaten birkaç bin seneye olmamış olmayacak mıyız biz de?
Her deneme, her yaşayış, her tecrübe biraz ilerleme umudu. Belki biz değil ama bizden sonrakiler ilerler umudu.
Yine umut yeniden umut. daha iyi umut. Yenildiğimizin farkında olsan ne? Yarışın içinde olduğunu bile bilmiyor zaman, öyle ya seninle yarışan karıncayı farkında mısın sen?
Her deneme, her yaşayış, her tecrübe teknolojiyi ilerletiyor sadece. Biz olduğumuz yerdeyiz. onbinlerce sene önce sevişmenin peşindeki adam ile arzularına ermeyi hayal eden kadının ilişkisinde. Bazen yaşıyor, bazen izliyor, bazen bazısı yaşasın diye ölüyor yahut öldürüyoruz.
bilmem kim bilmem kimin karısını sikmiş diye açılan savaşta savaşıp ölmek, teknolojiyi ilerletir.
Sanki binlerce senedir eşcinsellik yokmuş, atalar dedeler yapmıyormuş gibi "eşcinsellik hakkında ne düşünüyorsunuz?" soruları.
Hay sikeydim.
Olsun, yine de temiz yaşayıp ölelim. -
"yurtta sulh, cihanda sulh." düsturunu benimsemiş insanlar nerede?
çocuktum, kitaplarda hep gelişmekte olan ülke diye geçiyordu ismimiz. büyüdüm, kitaplarda gelişmekte olan ülke olarak geçiyor ismimiz.
çok genç nüfusumuz var diye yazıyordu, bunun üretmek için çok mühim olduğu söyleniyor ve üretim potansiyeli yüksekliği olarak ilk sıralarda yer alıyorduk dünya ülkeleri arasında…
40 yıldır tüketiyoruz birbirimizi, üstelik sulh üzerine altın varaklı harfleri her yere yazmamıza rağmen…
halbuki bize büyük bir deha öğretmişti, öldürmek değil yaşatmak üzerine kurulan cumhuriyeti. çoban'ın başbakan olabileceğini…
kahrolası linç kültürünü nerden alıp zerk ettiler damarımıza? amerika, amerika, dış güçler diye diye kendi çocuklarımızı üç oradan üç buradan öldürmemiz ne demektir?
bi sağ, bi sol diye diye yedik bitmedi, ileri marjinaller dedik yedik bitmedi, bitmedi bitiremedik birbirimizi yiye yiye.
her ağızda bir osmanlı. öyle barışık, öyle hoşgörülü osmanlı. güya bilmem kaç yüzyılda bir elin parmaklarını geçmeyen hırsızlıkların olduğu osmanlı.
ecdat ecdat diye ölüp bitenlerin, bir osmanlıdan, bir dinden hoşgörü diye ölüp bitenlerin ellerinde kan, gözleri dönmüş, kafa kesmek için kudurmak ne demektir?
bu işe ciddiyetle eğilen her kişi demedi mi bu iş dağda bitmez diye? 40 yıldır ölüyor bu toprakların insanları, ne oldu?
60 yıldan fazla süredir görüyoruz ki linç kültürüyle kurtuluyor siyasetin pisliği.
kürtçe konuşan birilerini linç etmişler. kim kazandı?
çözüm öyle uzakta değil. maval okudukları belli olmasın diye tek olan bu çözümü kimse dile getirmiyor!
birazcık tutarlı ve güçlü olacaksın. bu terörü alttan alta destekleyen ülkelere müzik notası esprisi değil ciddiyetle nota vereceksin.
terörün yönetim kadrosu dağda değil, başka ülkelerde. hepsini çok iyi biliyorsun, onları alacaksın.
terörün hiçbir çeşidine taviz göstermeyeceksin.
ülkenin batısı, doğusu, kuzeyi, güneyi denk olacak. kimse kimsenin hakkını aramak vaadiyle ölüme gönderilemeyecek.
"alevilerle sünniler birbirlerini sevmezler." , "müslümanlarla, müslüman olmayanlar birbirini sevmezler.", "doğulularla batılılar birbirlerini sevmezler.", "ruslar sıcak denizlere inmek istiyor, o yüzden sizi sevmezler" gibi yalanlar kime çıkar sağlıyor?
biz sevmez miyiz birbirimizi? bunca evlilik nereden o zaman? kime sorsanız annesi bilmem nereden, karısı bilmem nereden, kocası bilmem nereden, kaynı bilmem nereden…
biz birbirimizi seviyoruz da birileri bizi gaza getiriyor olmasın?
kefenini giyenler istediği yere gidebilir. şehit olmak isteyenler de gidip şehit olabilir. ezilmiş halkı temsil ediyoruz diyenler de bunlara dahil olabilir. fakat bizim gençlerimize artık dokunmasınlar!
doğuda, çözüm; kuzeyde tek dil, tek din; güneyde, demokrasi; batıda laiklik tutarsızlığı farkedilsin artık.
ben 17 diyorlar, yalan söylüyorlar cümlelerini duymak istemiyorum. kınadık, lanetledik cümlelerini de!
lütfen kimsenin gazına gelmeyin, çünkü ileride bunu da bir yüz karası olarak söyleyecek çocuklarımız! 60ları, 70leri, 80leri, 90ları bir araştırın…
öyle ya da böyle, bizim olmayan, bizi temsil etmeyen siyaset perdesi ardındaki "seçilmiş"lerden bir gün kurtulacak ve cidden bağrımızdaki çoban'ı yetiştirip başbakan yapacağız.
o zaman bu topraklar elektriği götürüp ampulü yaktığında herkesin aydınlanmadığını farkedecek ve okuyarak aydınlanacaklar.
o zaman bu topraklar cennet, yaşanılacak yer, ve sulhun merkezi olacak.
ben kendimi bildiğim sürece umudum var.
-
Umursamakla umursamamak arasında ölesiye savaşıyorum. Daha doğrusu siyah ve kocaman kalkanları, çelik ve ışık kadar keskin kılıçları olan sadece gözleri gözüken savaşçıların birbirleriyle savaşacağı meydanın ortasında tavşan gibi kalmış durumdayım.
Kim yenerse ben ezileceğim. Kim kaybederse ben kaybedeceğim.
Okurdum, anlatırlardı, hafzalam almazdı. Hani sonsuz sandığımız fakat sonu olan ve üstelik genişlemekte olan o koca karanlık, bir noktadan sonra küçülmeye başlayacak. Küçülecek, küçülecek, küçülecek. Miniminnacık olacak. Sonsuz sayıdaki gezegenlerin, o devasadan da devasa ışıkların miniminnacık bir topun içine sığması. Göğsümün içinde biryerlerde oluşu. Sıkılıp sıkılıp küçülüp yok olmamak, patlayamamak.
Fularımı gördünüz mü? Eheh. Katilim gibi boğazıma sarılmış fularımı. Çok canım sıkılıyor olm, goygoy yapalım.
Milyonlarca senedir bir gezegende bir kum taneciği bulunma umuduyla bekliyor. Bulunmadan evvel parçalanır muhtemelen gezegen.
Hep kafalar bunlar. Masamda kapısı hep açık oyuncak sarı vosvos. Kapısı açık olduğu için gitmiyor.
Aslında kapatsam da gitmeyecek biliyorum, gitmediğini görmekten korktuğum için kapatmıyorum. -
Yeni bir iletişim yolu öğretti bana. Ağacı baz istasyonu gibi kullanarak, aynı şeylerin tekrar yaşanmasını istediğini bildiriyor. Anlıyorum. 3 gündür böyle iletişiyoruz.
Bi inceden de kaplan filan olmasın bu diye işkilleniyorum.
Seneler sonra beni görünce sarılacak, video çekeceğiz ve şov habere çıkacağız diye düşünüyorum. Resmen evi arabayı satıp geleceğe yatırıyorum. Ehheheh -
Hayatın acımasız gerçekliği karşısında büyük çok dev kederler yaşıyorum.
Başedebilecek bir durum olmayışı ise ayrı bir tükenme sebebi.
Henüz 6 aylık olan bir sokak kedimiz vardı. Annesi'ni de tanıyorum hatta annesini de küçükken besleyip toparlamıştım, sonra kalkıp göç eylemişti kaliko elleri.
Zaman sonra da bu yavruyu doğurup az toparlayınca, kendisine olduğu gibi, tek başına bırakıp gitti.
Kaderin cilvesi işte, bunu da tıpkı annesi gibi besledim. Hatta biraz fazla bağlandım, terasa çıkış yolu öğrettim, minder koydum, terası kapatıp soğuktan korudum, ona özel mama su kabı ayarladım, diğer kediler dövmesin ve aç da kalmasın diye terasta besledim.
Kendisine dokundurmaz fakat ben kitap okurken böyle ilginç durup uyurdu.
Henüz 6 aylıkken vicdansızlar hamile bıraktı. Ben tabii şok. Süreyya 1 2 yavru değil 4 yavru doğurdu tabii ne kadar beslesek de 4 yavruya sütü de enerjisi de yetmiyordu. Ara ara yanıma kaçıp yıpranmasının nefeslenişini yapıyordu dibimde.
Yavrulardan biri öldü. Diğerinin gözlerini yalayarak açamadı. Ötekinin ise tek gözünü açabildi...
Diğer ikisi yaşasın diye gözü kapalı olanı terk etmek zorunda kaldı. Henüz kendisi yavruyken yavrularına bakmaya çalışan anne olması...
Ama işte sesini ben duyuyorum acı içinde.
Aldık veterinere gittik. Göğsünde irin olan bir yara, iki gündür temizliyoruz ama geçiremiyoruz. Veteriner de dedi ilaç veremeyiz batikon beslenme filan...
3 5 gün içinde yaşar mı ölür mü...
Kaderin üç kuşak tekerrürü mü, evrimin tezahürü mü, hayatın tevafuku mu? Nedir bu korkunç varoluş?
Keşke her vatandaştan KDV gibi hayvanlarla bölüştüğümüz çevremiz için vergi alınsa, çok ciddi bir bakım, tedavi, yaşatma örgütü kurulsa, kâr amacı gütmeden ve çok bilinçli bireyler topluluğu olsa...
Of... öpecek yerim kalmadı. -
Sabahın 3.30'unda uykulu uykulu bi cuvara içelim dedirten güç, benim ömrümü kısaltmak için sigara içirmek peşinde midir, yoksa ağaca çıkıp mahsur kalmış, bir aşağı bir yukarı koşan köpeklerden kaçamayacak kadar küçük yavru kediyi sandalyeyle kurtarıp bahçeye soteletmek, bir güzel doyurmak peşinde mi?
Otur, düşün, sigara iç.
Bağzı ipnelerin de zoruna gitsin.
Ne oldu yaram isimli bir parça çıkmış senin için.