İrade ve rıza dahilinde bir başka kişiye fiziken veya ruhen zarar vermediği, saygı sınırını aşmadığı, bir başka kişinin iradesine ve rızasına hükmetmediği sürece olunabilecek durum.
Sözcük anlamı "bağımsızlık" değildir. Eski dilden açıklamak gerekirse, özgürlük "hürriyet" demektir. Bağımsızlık "İstiklal" demektir. peki bu ikisinin farkı nedir?
özgürlük, tercihler arasındaki karar aşamasında dilediğince hareket edebilme yetisidir. bağımsızlık, sizi o tercihlere getiren süreçteki engellerden arınma durumudur. kısacası bulunduğunuz konumdan geri baktığınızda bağımsızlık, ileri baktığınızda özgürlükle karşılaşırsınız.
gereksiz bir ayrıntı ama belirtelim. determinizme göre her ikisi de yoktur.
özgürlük aslında eşitlik üzerine kurulu bir adaletle muhkem bir paradigmadır. sanıldığının aksine, esaretle taban tabana zıt bir kavram da değildir. ve bu sebepledir ki özgürlük hakkında yazmak özgürük nedir sorusuna cevap bulmak için de olamalıdır. çünkü salt bir özgürlük, insan için ancak ve ancak bir ütopyadır. çokta arzulanan cennet tasavvurudur.
insan politik bir fenomen, ve politik olan da etkileşim içinde olandır. Toplumu meydana getiren insan toplum içerisinde yer aldığında halihazırda bir toplumsal sözleşmeyi kabul ederek kamusal fayda uğruna özgürlüğünü de feda eder. kendi rızası ile otoriteye özgürlüğünün bir kısmını altın tepsi ile sunar.
işte böyle başladı bir kavramın yokoluşu.. evet kölelik kalktı belki fiilen dünyadan ancak gel gör ki yalnızca değişen şekliydi zulmün.
özgür olduğunu sanan zavallı bireyler hep daha çok özgürleşmek için sistemin çarklarını işletmeli ve kotalı özgürlüklerini büyük bir şevk ile satın almalıydılar. doğduğu toprakların acısıyla, sancısıyla açılıyordu hesapları. birilerinin çizdiği sınırların ötesine yine birilerinin izni olmadan geçemeyecek kadar bile kotalı özgürlükleri vardı onların.. ve böylece sürüp gidiyordu işte bu düzen ..
birey özgür olmak için sistemi yıkmaya mecburdu. sistemi yıkmak için de neleri feda etmeliydi insanlığa dair ? güçlü olanın, zengin olanın daha fazla özgür olduğu ve insanların güç için yarıştıkları bir dünya kurulmuştu. değişemezdi artık bu düzen..
ve düşünmek bizlere sorular kadar cevaplarını da kazandırıyor. salt bir özgürlük fani insan için çok fazla. çözüm nedir derseniz de; çözüm eşitçe ve adilce bir özgürlük..
Sınırsız olmasını dilediğimiz ama sınırları olan bir kavramdır özgürlük. Dilediğini yapma özgürlüğü, başkalarının özgürlüğüne engel olmaya, sınırlarına girmeye gerekçe olamaz. Şarkı söyleme özgürlüğüne sahip olabilirsiniz ancak başkalarını rahatsız etme özgürlüğü gibi bir şey yoktur. Bu örnekler çoğaltılabilir; kısacası, kendi sınırlarınızda istediğinizi kurallar dahilinde yapabilmenizdir.
Yoktur. Ne beşeri ne de toplum düzeni olarak olamayız, imkansızdır. Olduğumuzu sanırız ama karıncanın kavanozdan çıkıp başka bir kavanozda olduğunu farketmesi gibidir. Sistem ele almıştır bizi.
Rahat nefes alabilmektir. Yaşamımızda bir sürü kural ve kaidelerin içinde insanın kendisini rahat hissetmesi ve duygularını, düşüncelerini açıkça ortaya koyabilmesidir.
modern insanın problemi olmayan kavram. düşünüyorum ki, modern dünya bizi düşünmek ve düşündüklerini eyleme geçirme isteğinden, rahatlık,lüks ve erişebilir olma isteğinde ki canlılara evirdi. yeni bir fikir akımı öncülüğünde hareket edecek kadar organize olabilecek canlılardan, güvenilir alan hapisinde yaşamaya gönüllü olduğumuza inandırdı.
bugün özgürlük kavramını çok sosyal medyalarda istediğimiz metni paylaşmak olarak düşünüyoruz oysa ki ne kadar propaganda yiyoruz? evet insanlar artık yalnız olmadığına inanıyor, kendi gibi düşünen insanlar ile saniyeler içerisinde etkileşime geçiyor fakat bir o kadarda çabalarının sonuçsuz kaldığı yüzlerine vuruluyor. birçok haksızlığa, rahatsızlığa ve baskıya karşı artık kitlesel olarak verdiği mücadelenin her seferinde başarısızlığa uğramasının hezimeti altında eziliyor. artık tek başına güçlü olmayan sesi milyonlar olduğunda da güçlü olmuyor. belkide beklenen amaca hizmet ediyor bu durum.
yine aynı modern insanın iradesi yok ediliyor. hemde her seferinden daha güçlü olacak şekilde çünkü insanlar irade göstermediği durumlara kendi isteğiyle direnmediğine inanmış vaziyette ve bu belki tarihin en tehlikeli soğuk savaş yöntemi. özgürlük mücadelesi verdiğine inananlar bir çok insandan geriye de isimleri kalıyor lakin döneminde misyonunu tamamladığı için nasıl ortadan kaldırıldığının farkına bile henüz varmamışken. insanlar özgürlük adına neyin mücadelesini veriyor sahi ? bu sefer hangi yediğimiz propagandanın yılmaz savunuculuğu yaparken ömür tüketiyoruz ? yüzyıllar sonra hain olarak anılırsak eğer bir barikat arkasında direnirken, bilebilir miydik ki?
lafa gelince düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü... atar tutarlar. ötekileştirdikleri biri kendi alanlarına girdiğinde hemen vay da hiç hoş değil... sen yaparken hoş, ben yapınca niye olmuyor? niye çünkü bencilsin. karşındakinin düşünceleri zerre umrunda değil. aslında tam olarak o da değil, şöyle; kendini aşağıda görüyorsun, oysa kimse sana tepeden bakmadı, sen kendini orada görmek istiyorsan sen de bunda özgürsün.
beynin sadece yapmak istediği şeyi yapmak için gerekenler konusunda çalışmasıdır. Onun bize yaşatacağı olumsuzluklar, engel çıkabilecek durumlar gibi bizi dışardan etkileyen etkenlerden arınmış versiyonlu düşünce ile yaşamaktır.
ütopik bir kavram. mutlak özgürlük diye bir şey yok. özgürlük için kullanılan baş birinci metafor kuş. kuşlar gibi özgür. ama işte onların özgürlüğü de atmosferin üst tabakalarıyla sınırlı.
yasalarla belirlenen sınırlar içinde bile özgür değiliz. çoğu insan özgürlüğünü sınırlayan büyük bir hapishanede yaşıyor. o hapishanenin adı elalem ne der. duvarlarını kırabilenlere selam olsun.
pek çoğumuz tarafından canının her istediğini yapabilmek gibi hayal edilse de esasen gerçek özgürlük canının istemediğini yapmamaktır. istemediğimiz halde yaptığımız şeyler kafada canlanınca daha bir anlamlı tanım haline gelecek.