kesinlikle işlenmiş bilgi demek değildir. belki bilginin, istihbaratın paylaşılması veya sunulması aşamasında işleniyor oluşu kast edilmiştir.
İstihbar etmek, haber almak anlamına gelir. İstihbarat sözcüğü haline geldiğinde ise, kavramsallaşır ve haber alma anlamını belirtir. aslında kavramın ifade ettiği anlam bilimsel (semantik-anabilimsel) formda çok daha geniş ve spesifiktir. İstihbarat kavramı, ülke güvenliğinin sağlanması için karar mekanizmalarına gerekli bilginin toplanması, analiz edilmesi, sınıflandırılması, raporlandırılması ve ilgili karar vericilere iletilmesi sürecidir. yani haber alma kavramı istihbarat kavramının kapsadığı sürecin sadece bir adımıdır. Bu anlamda, İngilizcedeki ''intelligence'' kelimesi, istihbarat kavramını daha iyi ifade etmektedir.
istihbaratın tarihine baktığımızda bu kavramın eski ahitten başladığını söyleyebiliriz. iyi istihbaratın önemine dikkat çeken ilk varlık tanrı'dır: israiloğulları mısır'dan kızıl denizin yarılması ile kaçtıktan sonra tanrı, Musa'dan "israiloğullarına verdiğim kenan ülkesini" keşfetmeleri için ajanlar göndermesini ister. bu dönemlerde bu alanda uzman kimse olmadığı için musa on iki yahudi kabilesinden birer kişi seçerek gönderir.
incil bu seçilmiş kişilerin görevi stratejik bir keşif olsa da bununla beraber imanlarının da test edildiğini de ima eder. nitekim yeşua ve kalev haricinde diğer 10 kişi her iki kriter açısından da başarısız olur. bu şahıslar görev sonrası raporlarını vaadedilmiş toprakların tanrı'nın desteğiyle bile alınamayacağı yönündeki inançlarını destekler biçimde yazarlar - ki aynı tanrı israiloğullarını mısır'da hapisten kurtarmış ve kızıl denizi yararak kaçmalarını sağlamıştır. bu konuda yapılan tartışmayı da hem incil hem de kur'an bu on kişinin kazandığını ifade eder - yani israiloğulları tanrı'nın inayetine güvenmemiş ve vaadedilmiş topraklara gitmemeye karar vermiş olur.
nitekim tanrı'nın buna karşı tepkisi çok sevimli olmaz: bu "habis istihbarat"ı yayan on kişi vebadan ölür. Musa'nın araya girmesi ile tanrı diğer israiloğullarının cezasını hafifleterek kırk yıl çölde gezinmeye çevirir. ancak tanrı'nın kararı bir anlamda değişmemiştir: "kalev ve yeşua haricinde yirmi yaşın üstündeki hiç bir israiloğlu vaadedilmiş topraklara girildiğini göremeyecek"tir.
bu olaydan sonrasını ele alan Yeşua'nın kitabı israiloğullarının kenan ülkesi krallarını bir bir tepelediği yıldırım hızındaki askeri seferi anlatır. Fethin öncesinde haberalma operasyonlarına girişiliir. Yeşua, iki ajanını bu seferin ilk hedefi olan eriha kale kentine gönderir. bu ajanların görevinin anlatısı dünyadaki en eski iki meslek olarak görülen fahişe ve ajanların ortak yaptığı ilk operasyonun kaydı olur. hikayeye dönersek, Yeşua'nın adamları eriha kentinde kalacak yer bulamazlar ve rahab adındaki bir fahişenin kale duvarında bulunan genelevine sığınırlar. nitekim burası çok öyle gizli saklı bir yer olmadığı ve gelen müşterilerin de ağzı çok da sıkı olmadığı için eriha kralı 24 saat geçmeden şehrinde iki ajanın olduğundan haberdar olur. kral ve adamları geldiğinde bu ajanları çatıdaki saman balyalarında saklayan rahab krala onların eriha'yı terkettiğini söyler.
Burada kalan ajanların en kıymetli bilgi kaynağı, tahminlerin aksine müşterilerden ve fahişelerden ziyade, rahab'ın kendisi olur. şehirdeki insanların tanrı'nın israiloğullarını firavun'un elinden kurtardığını ve kızıl denizi yararak kaçmalarını sağladığını duydukları için kendilerine direnme cesaretlerinin olmadığını söyler. kendi ve ailesinin güvende olacağı sözünü alan Rahab gizlice israiloğullarının tarafına geçer. anlatıda bu geçişin bir önem taşımasını bekleriz ama böyle bir şey olmaz, daha çok destekleyici bir pozisyona iner zira eriha kentinin düşüşü taktik bir zaferden daha çok tanrı'nın müdahalesi ile olan bir şeydir. Tanrı ürdün nehrini geçici olarak kurutarak israil ordusunun geçmesine izin verir. eriha'ya ulaştıklarında tanrı'nın emriyle kent duvarlarının etrafında yedi gün koç boynuzundan borular çalarak dönerler. yedinci gün ordu yine tanrı'nın emriyle "büyük bir sesle bağırır" ve kentin duvarları çöker. Rahab ve ailesi eriha'dan güvenle kaçar ve israiloğulları ile beraber yaşamaya başlarlar. şehir ele geçtikten sonra Eriha'nın diğer yaşayanları ve çiftlik hayvanları kılıçtan geçirilir.
bu hikayelerden alınacak dersler 1978'de CIA'nın içinde yayınlanan ve "Ajanlık konusunda incil'den bir ders" başlığını taşıyan makalede şöyle ifade edilir:
- istihbarat faaliyetleri gizli bir biçimde, politik ve askeri sorumlulukardan azade olan, bu alanda uzmanlaşmış kimseler tarafından yapılmalı ve bu kişiler raporlarını siyasa kararlarını tartışma olmadan alan yöneticilere vermelidir. - istihbarat uzmanları siyasa yapma, karar alma süreçlerine katılmamalı ve bilgilerini kamuyla paylaşmamalıdır.
isa zamanına geldiğimizde ise musa ve yeşua'nın döneminden daha farklı bir anlatıyla karşılaşırız. isa'nın kudüs'e girdiği andan itibaren istihbarat gözetiminde olduğunu bilerek hareket ettiğini görürüz. nitekim kudüs'e gelirken eşek sürerek gelmesi falan bunun emaresidir mesela.
Luka inciline göre başrahipler "ajanlar göndererek" isa'yı istihbarat gözetimi altında tuttuklarını ve çeşitli provokatif sorular sorarak isa'yı roma'ya teslim edecek arkaplanı yaratmaya çalıştığını okuruz. nitekim ünlü "tanrı'nın hakkı tanrı'ya, sezar'ın hakkı sezar'a" sözü de bu tarz bir soruya verilen bir yanıttır. dolayısıyla isa bu tarz bir sebep vermemiş ve bu gözetimin farkında olarak, şimdi "son yemek" olarak bildiğimiz günü son güne kadar nerede yapacağını söylememiş olsa da başrahipler çoktan bir adamı ayartmıştır - bu da, evet bildiniz, yahuda'dır.
yahuda'nın niye döndüğü aradan geçen iki bin yılda hala tartışılan bir konudur. incil yazarları, yahuda'yı FBI'ın MICE şeklinde ifade ettiği, kişilerin neden "döndüğüne" dair dört sebebinden para (money) kısmına tartışmasız biçimde sokarlar, diğerleri ise: - para - money - ideoloji - ideology - taviz - compromise - ego - ego
şeklinde ifade edilir.
incil ve eski ahit'ten sonra gelecek girdide antik yunan ve roma'da bu işlerin nasıl yapıldığına bakacağız. okuduğunuz için teşekkürler.