yunanca smúrna-smyrna'dan gelme yer ismi. eski türkçe kaynaklarda daima izmirni olarak geçer. son kısım sonraları düşmüştür. yunanca isim ise tunç çağı sonunda oraya gelen miken yunanlarının yıkıp yerine aynı isimle yeni bir koloni inşa ettiği luwi şehri samarnadan gelmektedir. tunç çağında batı anadoludaki luwilerin devletlerinden olan arzawa'nin önemli bir şehriydi. 1910lardan 1920lerin başına kadar yunan nüfusuna karşı çeşitli pogromlar ve saldırılar gördü. neredeyse %90ı yunan olan şehrin daha tepelik dış kısımları yahudi ve türk iken denize yakın işlek bölgeler yunan ve levanten esnaf, tüccarın elindeydi. sakallı nureddin paşanın meşhur izmir yangını sonrasında şehir roma gibi küllerinden doğdu: yunan nüfusu kesin olarak temizlendi. günümüzdeki ünlü izmirli orta sınıf kemalist burjuvazinin cumhuriyet hayranlığı buradan geliyor olmalı.
batı dillerinde civitas’dan türeyen civilization kelimesi medeniyeti ifade eder, tıpkı arapça'da medine'den medeniyet kelimesinin türemesi gibi. antik dönemde güzeller güzeli smyrna... medeniyetin beşiği, cumhuriyet’in bekçisi kadim kent izmir... rivayete göre ismi bir amazon kraliçesinden gelir ve bu rivayet biz kadınların coşkuyla kabulüdür. çünkü kadınlardır bulunduğu mekanı dizayn eden, pes etmeden hem kendini hem de bulunduğu yerleri besleyen. yuvayı dişi kuş yapar sözü boşa değildir. kusura bakmayın karşı cins! uygarlık yaratım meselesi dişildir. işte bu nedenle, kentlerin de cinsiyetleri vardır. peki ya izmir dişi midir, yoksa eril midir? kadim kentler dişidir. izmir, kadim kentler arasında dişiliğiyle afrodit’i bile kıskandıracak güzelliktedir. izmir güzeldir.
Yağmur yağmadan rahatlayamayan bir havaya sahip şehir. Ne zaman ayaz kesse, sıcaktan boğsa hep yağmur kurtarıcısı oluyor. Şimdi yine yağıyor. Birkaç gün daha sıradan geçecek herhalde hava.
canım köyüm. en sevdiğim şehir. çünkü ben onun sokaklarında büyüdüm ve o sokaklar bana ne olursa olsun vazgeçmemem gereken o yegane şeyi ögretti: özgürlük.
2020'de yağması beklenen yağmur geç ve tek parça halinde yağmış, bu ayın yağış ortalamasını 7 saat içinde tek başına toplamış yağmurla birlikte sele teslim olan şehir.
izban'ın salhane, bayraklı ve turan istasyonları kullanılamıyor. güzelyalı sahildeki apartmanların otoparklarındaki arabaların hemen hemen hepsi tavanlarına kadar su içinde (ki bu otoparklar sahile neredeyse sıfır şekildedir), foça son 30 yılın en şiddetli yağışını aldığı için evlerin içi su dolu, hayvanlar telef, vali kamu çalışanlarını yarım gün izinli saymış, belediye başkanı "gündüz saatlerinde işiniz yoksa dışarı çıkmayın çünkü alt geçitler ve yollarda su baskını var" demiş.
şehir için bu iki gün kabus gibi geçiyor: dün 24 saatte 80'in üzerinde deprem oldu (çoğu 4,0-5,0 arasında). bugün sel. şiddetli ve aralıksız sağanak yağış yarın sabaha kadar devam edecek. umarım daha kötü sonuçları olmaz. özellikle yazlık yerlerde yaşayanlar rutubet nedeniyle akan çatılardan dolayı kötü durumda. annemleri aradım, telefonu açtığı gibi "evin içi su doldu" dedi. lanet 2020 bitmemiş gibi görünüyor.
medeniyetin beşiği, cumhuriyet’in yılmaz bekçisi kadim kent güzel izmir’e bir de 17. yüzyılın önde gelen seyyahlarından evliya çelebi’nin gözünden bakalım:
“bu şehrin suyu ve havasının güzelliğinden mûğpîçe ve ruhbanpîçe taze kefere dilberleri var ki kâküllerini dağıttıkça gören âşıkların da akılları dilber kâkülü gibi perişan olur. ta bu mertebe mûğpîçe dilberleri vardır.
bu şehrin tüm çarşıları gayet süslü olup öyle alım satım olur ki insan deryası dalgalanıp bölük bölük olup insanlar birbirinin omuz omzundan söküp rahatlıkla geçemez. ta bu derece kalabalık yolları vardır. zira gece gündüz arap ve acem'den nice yüz bin deve, at ve katır gelip gitmededir. ve daima bu şehir ucuzluk olmadadır, zira bir tarafı karadan ve bir tarafı denizden çeşitli mallar gelmededir.
bu şehrin yiyecek ve içeceklerinin övülenleri; izmir narı, bademi ve sabunu cihanı tutmuştur. balı ve beyaz ekmeği de meşhurdur.
bu şehrin berrak suyunu, hayır sahibi baltacı mahmud ağa 6 saatlik yerden sarp kayalı yerlerden çok büyük masraflar yaparak getirtmiştir. açık yerlerden gelmekle sıcaktır, ama biraz hava alsa buz parçası olup abıhayat olur hazmı kolay bir saf sudur.
bu şehrin tüm caddeleri baştan başa beyaz taş kaldırım döşelidir ve temizdir. ılıman iklimli şehir olduğundan limon, turunç, nar, zeytin, incir, servi, çınar ve kirazı çoktur.
bu şehir lodostan doğuya 80 mil uzunlamasına bir körfez denizinin sonundadır. karşı karşıya genişliği birer mildir. lezzetli balıkları olur.
bu şehrin tüm halkı zengin bezirgânlardır. ve gayet garip dostu ve mahbûb dostlardır. nimetleri zengin, fakir ve misafirlere boldur.
bütün halkı neşe ve zevk ehli adamlardır. yüz renkleri baştan başa kırmızı olup gayet sağlıklı ve rahatına düşkün adamlardır. 5. iklimdendir.
eğer bu şehri öğrendiğimiz kadarıyla anlatsak ciltli bir kitap olur, vesselam.”
1995 yılında olan afetten bu yana planlama/uygulama/altyapı gibi bir çok konuda yine bir arpa boyu yol gidilemediğinin kanıtı olan yerleşim yeridir. Çarpık kentleşmenin getirdiği dere yataklarının daraltılması, inşaata açılması.. ile başlayan onlarca ihmal nedeni sayılabilir ama bence temel neden kentte yaşayanların kentlerini sevmediklerinin tezahürüdür, bu tezahürün olduğu nadide bir kenttir.
Forrest gump filmindeki vietnam yağmurunun benzerini yaşayan ege şehri. Dün akşamdan beri hızlısı da yavaşı da olmakla birlikte yandan da yukarıdan da aşağıdan da yağmur yağıyor.
Ne zaman tuvalete gitsem tuvalet penceresinden içeri sızan yağmur seslerini işitince bir forrest gump repliği söylüyorum sabahtan beri.
“Bir keresinde vietnam’da yağmur yağmaya başlamıştı. Sonra kırk gün boyunca durmadı.”
“Orada her türlü yağmur yağıyordu; ince yağmur, tombul yağmur... Üstten yağan, yandan yağan... hatta aşağıdan yağan bile!”
2 gün önce, 24 saatten fazla süren aralıksız sağanak yağış nedeniyle meydana gelen, 2 kişinin ölümüne de neden olan selden ötürü özellikle sahil kesimlerine yakın olan işletmelerinin çoğunda maddi hasar meydana gelmiş şehir.
kemeraltı ile ilgili haberi buraya bırakayım. sit alanı mevzusu 25 yıldır süregelen bir sorun. bundan sonra da çözüm bulunabileceğini sanmıyorum.
mithatpaşa caddesi'nin konak ile üçkuyular arasındaki kısmı da sele teslim olmuştu. güzelyalı civarındaki çoğu tekel bayinin salı günü ve dün açık olmadıklarını ve dükkanların içine insan boyunu aşacak kadar dolan sel suyunu dışarı atıp mallarını kurtarmaya çalıştıklarını gördüm. gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'ne yakın olan benzinliğin* pompaları hariç, hiçbir şeyi çalışmıyordu dün. tek tük hasarsız dükkan vardı ve tabii ki ulusal medyada birkaç saatlik altyazılı gündem haberi dışında, unutulup gidecek bunlar. afad ve izmir itfaiyesi'nin müdahalede etkisiz kaldıklarını söyleyen birçok esnafla da konuştum. dün afad ve itfaiyenin acil durum araçlarını güzelyalı'da gördüm ama olan olduktan sonra orada beklemelerinin neyi engelleyeceğini de anlamadım. halkapınar'ı aktarma merkezi yapacaklarına, istasyon bağlantıları arasında kalan alt geçitin zeminini düzeltmiş olsalardı, bu bağlantı yerinin sele teslim olması da engellenmiş olurdu.
selden zarar görmüş esnafın ortak fikri "2020 bitmemiş gibi duruyor. bi' afet daha yaşayıp öyle geçeceğiz herhalde 2021'e" şeklinde. selden 1 gün önce de 80'in üzerinde deprem olmuştu. yağmur duasına çıkacak kadar aklı melekelerini yitirmiş olanlar, sit alanı, afet yönetmeliği gibi "gerçek" sorunlarda dut yemiş bülbüle dönmeye devam ediyor. sonra "izmir halkı da çok re rö re rö" dersiniz; kim bilecek.
15 mayıs 1919 tarihinde yunan ordusu tarafından işgal edilmiş olan şehir. işgali destekleyenler arasında amerika birleşik devletleri de vardır.
aslında türk tarafında da işgale karşı hazırlıklar yapılmıştır. örneğin sakallı nurettiin paşa (daha sonra ali kemal'in linç edilmesi olayına ismi karışacaktır), olası bir işgale karşı kuva-yı milliye direnişi için planlar yapmış ve izmir müdafaa-i hukuk şubesine gerekli desteği sağlamıştır. ama tabii karşı taraf da olayın farkında olduğu için osmanlı'ya baskı kurarak nurettin paşa'nın görevden alınmasını sağlamışlardır.
işgale en çok sevinenler izmir'deki yunan azınlık olmuştur elbette. episkopos hrisistomos kalafatis, işgal birliklerini kutsamıştır. daha sonra bu hareketi sebebiyle de nurettin paşa tarafından linç ettirilecektir kendisi.
birliklerin izmir'e girişi de esasında tam bir fiyaskodur. adamlar işgal edeceği şehre girerken bile iletişimsizlik yaşamışlar birbirleriyle. ben şahsen lloyd george olsam, bu sebeple bile "yaptığınız işi s****" der ve yunanları kapı önüne koyardım.* gerçi fransa ve italya "bu yunanlardan bir halt olmaz" deyip yunan ordusuna pek destek vermemiş sonradan.
1. evzon alayına bağlı 38. evzon taburu izmir'e inince konak istikametinde yürümeye başlar. bu sıradada kalabalık içinden kendilerine bir ateş açılır.
bir kaosun ardından olaylar yatışır ve ve yunanlar işgale kaldıkları yerden devam ederler.
yunanlar tabii akıl almayacak işler yaparlar. izmir'deki teslim olmuş osmanlı askerlerini süngüleyip denize atarlar. ingiliz gazeteciler bile olaya tepki gösterirler ama pek esameleri okunmaz. yunan askerlerin izmir'deki yağmaları, tecavüzleri ve cinayetleri itilaf devletleri tarafından bilinse de, bu olaylara ses çıkartan olmaz.
tabii sonra yunan ordusu iyice sapıtınca ingilizler venizelos'u sıkıştırıp ağustos ayında bir askeri mahkeme kurulmasını sağlamışlar.
işgali yakından izleyen uss arizona personeline göre, işgal günü 500'e yakın türk öldürülmüş. sayıları izmir'de bulunan uluslararası bir üniversitenin rektörü de doğrulamış. işin tuhaf yanı yunanlar yunanları da öldürmüş.
(bkz: kurtarılmış bölge) Buranın da kendine göre sıkıntıları var tabii fakat insan faktörü her şeyin önüne geçiyor. Şehir eski dostum şehir eski. Tarihi ve kültürü çok eski, insanlar eskiden beri kaynaşmış bir şehir kültürü oluşmuş. Hem de helenistik karakterini kaybetmemiş şu an Türkiye'nin yeni yeni atlatmaya çalıştığı şeylerden birisi şehir kültürünü daha yeni yeni oluşturması. Çoğu il ilçenin 50 yıl gerisine gidelim 10 tane evden oluşan yerler. Köylü birden şehirlere yığılınca böyle embesil şehirlerimiz oldu bizim. Belki 30 yıla çoğu şehrimiz ilerlemeye başlar bir izmir olmasalar da en azından yaşanabilir yerler olur. Daha çok yolumuz var çok.
Bir İzmir, bir de Muğla gibisini neredeyse tüm dünyada görmedim. Her şeyi bulursunuz bu iki şehirde gerçekten. İsteyen altmışından sonra emekli hayatını yaşasın. İsteyen yirmibeşinde gitsin baba parasını eskortlarla yesin.
Ya da gidip zengin koca bulun. Tüm hayat tarzları bu iki şehirde toplanmış.
çok değil, 30 sene kadar önce bir kısmının nasıl olduğuna bakarak yüreğinizi yakabileceğiniz şehir.
video bu . videodaki birkaç yer hariç, izmir'in tamamı değişmiş durumda. güzelyalı sahilinde bulunan, halk arasında çaka bey heykeli denilen ama aslı türk denizciler anıtı olan heykelin civarı aynı mesela. inciraltı yolu komple değişti, iskele bile değişti. diğer yerler ve özellikle mustafa kemal sahil bulvarı'nın neredeyse tamamı bombok oldu. hepsinden önemlisi, trafik yok ya. nostaljik bi' gezintiye çıkmak isterseniz, tıklayın istedim.
An itibariyle Kordon'da deniz sefası yaptığım şehir. Şu an koku yok. Ama yıllar öncesine göre inanılmaz değişmiş. Eski mekanlarımı aramaya çıkacağım birazdan, bakalım bulabilecek miyim...
tüyap'ın yıllardır sponsoru olduğu kitap fuarı 2022'de de yapılmayacak olan şehir. bunun yerine izmir büyükşehir belediyesi, izfaş ve sns fuarcılık'ın düzenlediği "izkitap" 28 ekim-6 aralık 2022 tarihleri arasında fuar izmir'de yapılacak.
kültürpark'ta yapılmayan tüyapları takip etmiyordum. izkitap'a ise bir yolunu bulup gitmem lazım çünkü umut sarıkaya geliyor. fuar takvimi henüz açıklanmamış galiba (resmi site de bile yok). bu yılın onur konuğunun nedim gürsel olacağı ve iktisat kongresi ile ilgili söyleşilerin gerçekleştirileceğini biliyoruz sadece. ekim başı gibi bütün takvim açıklanır herhalde.
tüyap'ın "takvimde yer yok" diyerek iptal ettiği kitap fuarının yerini izkitap'ın doldurabilmesi için sağlam söyleşiler ve şu ekonomik krizin göbeğinde uygun indirimler gerçekleştirmesi gerekiyor. yoksa tüyap, izmir'e geri döndüğünde koltuğu gene hiçbir oluşuma bırakmayacaktır.
son 2 ayda olduğu gibi, günlük olarak onlarca artçı depremle sarsılmaya devam eden şehir. gece uykudan uyandıran depremlere bile alıştık artık.
emsc'nin gösterebildiği en eski geçmiş olan son 2 haftalık ölçekte 44 artçı olmuş. en küçüğü 2,5, en büyüğü 3,6 şiddetinde. hepsinin geçen hafta midilli adası'nda gerçekleşen 5,1'lik depremin artçısı olduğu düşünülüyor. kandilli'in deprem sayfasına bakarsanız, son 4 gündeki neredeyse bütün depremlerin üssünün ya ege denizi ya izmir ya da akdeniz olduğunu görürsünüz (büyük kısmı midilli). jeofizik mühendisleri "izmir'de bir 6,9'luk deprem daha olursa şaşırmam " falan diyorlar. gece uyuyamayanlara selam olsun.
özellikle istanbul ve ankara'dan izmir'e taşınmış insanların izmir'e alışamamayla sıklıkla sordukları 2 soru duyuyorum: 1- "neden bu kadar rahatsınız?" 2- "bu kadar çok deprem olurken nasıl sakin kalabiliyorsunuz?". ilkine gırla açıklama getirilebilir ve getirilmiştir de zaten ama hiçbir cevap bu sorunun sorulmasını engellemeyecek. ikinci soruyu ise "artık sakin kalmak mümkün değil" olarak cevaplayıp kapatmak artık mümkün. eğer çok katlı apartmanlarda ve şehir merkezinde oturuyorsanız, bütün bu artçıları hissetmeyip uykunuzu bölmeme ihtimaliniz yok. umarım önümüzdeki aylarda 30 ekim 2020 izmir depremi benzeri bir facia yaşamayız.