romanlara, şarkılara ve şiirlere konu olmuş, sınırları başkalarının değil de bireyin belirlemesi gereken ve herkese lazım olan düşünme davranma durumu.
ne de heyecan vericidir özgürlük. bitmek bilmek bilmeyen hasrettir ucu bucağı görülmeyen doruktur. neden hep eksik hissettirir varlığını? neyin ihtiyacıdır özgürlük? esaretin mi ? kuralsızlığın mı ? kuralın olduğu yerde özgürlüğün varlığını iddia etmek ne tatlı mantıktır(!).
madde madde yazılı döşeli kurallara uyulmamasının gereği sorumlu yönetimlerce yapılır. peki ya törelerce zorunluluğu kılınan yasalar? kural değil midir bunlar ?
erdemli karakterler yazısız bu kuralları asaletleri ile benimserler iken, ne yazık ki fikir ve yazı özgürlüğü görgüsüzlüğünde yozlaşan karakterler, piç gibi sözleri pervasızca kullanmakla kalmayıp insanların elinde olmayan yaralarına duyarsızlığı normalleştirirler. çünkü yazmak özgürlüktür.
zülfü livaneli'nin ada albümünde yer alan ve her konserinde mutlaka söylediği şarkı. bestesi kendisine ait, sözler de paul eluard'ın şiirinden çeviri. sözlerini de yazayım mı, hadi yazayım;
Geri gelen sagliga, geçen her tehlikeye, Yazarim ben adini, yazarim. Bir sözün coskusuyla, dönüyorum hayata, Senin için dogmusum, haykirmaya. Ey özgürlük!
Mutlağı hiçbir toplumda olmayan kavram. Hatta anaşirst toplumlarda bile mutlak özgürlükten bahsetmek tam anlamıyla söz konusu değildir. Çünkü anaşirst toplumlarda bile yazılı olmasa bile sözlü kurallar vardır. Örnek vermek gerekirse ben anadan üryan dolaşmak istiyorum ama falanca yerde anadan üryan gezenleri öldüren bir kişi var ve ona gücüm yetmez doğal olarak falanca yere anadan üryan gitmem. Bu da benim falanca yerde anadan üryan dolaşma özgürlüğümü kısıtlamış olur.
Günümüz modern toplumlarında ise çok tatlı bir masaldır. Kurallar dahilinde istediğini seçmekle özgürsün. Bir sürü seçeneğin bir sürü alternatifin var. Doktor olmakta senin elinde çöpcü olmakta. Sana kalmış. Lakin kazın ayağı hepimizin bildiği gibi böyle değil. Alternatifleri seçmekte pek ala özgürüz ama seçimimizi yerine getirecek imkan herkeste var mı? Yok. E o zaman kurallar dahilinde istediğimiz kadar özgür müyüz? Hayır.
İstisnasız herkes özgür bir yaşam sürmek istiyor. Hatta günümüz toplumsal ve siyasal yaşamlarına hükmeden güçler dahi herkesin özgürce yaşamasını istiyor. ( yersen ) ama herkese aynı imkanları vermiyor.
Bir de benim asıl ayar olduğum şey şu ; yukarıda bahsettiğim “ güçler “ varya hani, onlar “ herkes için özgürlük “ naraları attıkça bizlerin de bir hoşuna gidiyor ama nasıl anlatamam. Adamın şirketinin yıllık cirosu çoğu devletin gayri safi milli hasılasından fazla biz evde, bilgisayarın başında, telefonla asgari ücret için götümüzü yırtarken “ adam çok güzel konuştu “ diyoruz.
Bir de “ para modern köleliktir, parasızlık özgürlüktür” gibi saçma sapan şeyler söyleyenler var ki onlara ayrı bir gıcığım. İçinde yaşadığın sistem içerisinde bok özgürsün. Ha kendini modern yaşamdan soyutlamışsan o zaman haklısın ama aksi takdirde “ bak şurdan siktir git ” demek istiyorum öylelerine. O mantığa göre şu anda ülkedeki en özgür kişilerden birisiyim ben!
Lafın kısası özgürlük mözgürlük yok. Hepsi içimizde, aklımızda. Aynı demokrasi gibi.
En büyük özgürlüğün düşünce özgürlüğü olduğunu anlamam bir 10 yıl kadar öncesine rastlasa da son zamanlarda daha bir anlıyorum ne denli önemli ve elzem olduğunu ve neden böylesine korkulduğunu fikirlerden, düşünmekten.
“İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.”
jean-jacques rousseau'nun bu tanımı duyduğum, gördüğüm, bildiğim en güzel özgürlük tanımıdır. çünkü insanların bir arada yaşadığı bir yerde, istenilen her şeyi yapabilmek geçerli bir tanım olamaz, hayalden öteye gidemez. insan toplumdayken o tanımla özgür olamaz ama bu tanımla özgür olabilir. özgürlük kavramına bakış açısını bu şekilde değiştirebilirsek belki düzelebilir çoğu şey. birçok zorbalığın önüne geçilebilir belki de. en azından benim ütopyamda bu mümkün.
En inanılası illüzyon. Insan özgür doğar ama her yerde prangalara vurulmuştur, illüzyonu değil. Insan özgür doğmaz. Milyarlarca Evren arasından birini yaşamaya mecbursak nasıl özgür olabiliriz ki? Kanallar arası zaplamak gibi evrenler arası zaplamak da harika olabilirdi.
Düşüncelerini dile getirebilmenin bir ölçütü olabilir. Nerede geçiyordu hatırlamıyorum ama şöyle bir ifade geçiyordu. Ne kadar doğru tartışılır. "Ancak maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine bakıldığında açlık sınırında yaşayan biri için ifade özgürlüğünün hiç bir anlamı olmadığını görebilirsiniz."
Tanım: kişinin kendisini tanımlayan tüm kavramlardan sıyrılarak her anlamda bağımsızlığını ilan etmesi, toplum içerisinde ona değer biçen her şeyden uzak durmayı başarması ve kendi varoluşunu sadece kendine borçlu hale gelişi halidir. Epiktetos'un dediği gibi "Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir"
Benim için John Berger'in ressam Magritte araştırmasında Magritte'in sözleriyle tanımladığı kavramdır.
"Yaşam,Evren,Boşluk; düşüncenin gerçekten özgür olduğu durumda onun açısından hiçbir değer taşımazlar. Düşünce açısından değeri olan tek şey Anlam'dır. Başka bir deyişle ahlaksal olanaksız kavramıdır. Özgürlük anlayışımız genişlemekte,onu yaşayışımızsa daralmaktadır. Ahlaksal olanaksız kavramı işte buradan çıkar.
Bir dramdir, zaferdir , ölümdür , kahramanliktir, kuş dur .... ugruna bir cok seyi feda ettigimiz kavramdir. Cok guzeldir , Fakaaat
Nazi kamplarinin girisindeki kapilarda soyle yazar "arbeit macht frei" yani Calismak Özgurlestirir Kampa girerken yani özgür hayatlarinin son anlarinda bu yaziyi gorduler. Insanin insana yaptiklarini gorup bildikten sonra dunyanin en guzel kavrami bile anlamsizlasiyor.
Sınırsız özgürlük insana mutluluk getirir mi? hayır. İnsan bir yere , kişiye bağlı olmak ister. Özgürlük ve bağlılık arasındaki denge kurulabilirse o zaman değmeyin keyfinize.
başkalarının ne dediğini, düşündüğünü umursamadan istenilen ve keyif alınan şeylerin yapılabilmesi durumu. bu yüzden özgürlüğe giden yol bir nebze de olsa özgüvenden geçer. sırf başkaları güzel yorumlar yapsın diye binlerce liralık harcamalar yapıp sağda solda boy gösterenlerden ziyade yamalı pantolonundan veya nasırlı ellerinden utanmadan insan içine karışabilen kişinin sahip olduğu şey. ne güzel şey!
kişinin dilediği eylemleri gerçekleştirebilmesi durumu. özgürlük aynı anda hem vardır hem yoktur. (Bir çeşit Scrhödinger'in kedisi durumu) vardır çünkü şu anda eğer isterseniz oturduğunuz yerden kalkabilir ya da ayakta iseniz oturabilirsiniz. yoktur çünkü yapabileceğiniz eylemler pek çok değişkenle sınırlandırılmıştır. Sosyo-kültürel kurallar, edinilmiş etik değerler, yakınınızdakilerin tepki ya da tepkisizliği, çevresel faktörler, kişinin yetenekleri, kişinin psikolojik ya da biyolojik durumu vs, vs. değişkenler nedeniyle yapabilecekleriniz bir hayli az olsa da göreceli olarak bir hayli çok olarak da algılanabilir. bu şartlar altında, özgürlük düşüncesi sizin yapabileceklerinizi yapabiliyor olmanızla ve yapabileceklerinizin değişkenler tarafından zapt edilmemesi durumunda mümkündür. öte yandan, zen felsefesinde sadece an vardır ve tek önemli olan şey de anda var olmaktır. bu çerçeveden bakıldığında tam olarak bu anda özgür olabilirsiniz, ancak siz tam olarak bu harflerin olduğu ana geldiğinizde özgür olamayabilirsiniz. Bu nedenle kişinin özgür değilim ya da özgürüm çıkarımı yapması mümkün değildir ya da sadece o an içerisinde mümkündür. ancak zaman akmaya devam ettiği için özgür olmak (ya da özgür olamamak) asla bir sıfat olarak kullanılamaz. kişi sadece hayatının belirli kısımlarında (iş konusunda özgür, ev konusunda özgür gibi) özgür olduğunu ya da özgür olmadığını iddia edebilir.
Çok zor ulaşılabilecek bir kavram olarak görüyorum. Insan tam anlamıyla özgür olabilmek için tüm kavramları değerlendirip(din,ahlâk,gelenekler,bilim) toplumsal mastürbasyonundan tamamen kurtulmalıdır. Herkesten uzak, soğuk, tanrısal bir mecra.