iki selâ arasında, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamandır hayat. ne geçmiş, ne gelecektir. her nefes alışında doğum, her nefes verişinde ölümle devinip duran şu andır.
hayat bir tutam ottan fazlası olmalıydı. buna inanmak istiyorum yoksa fakirlik gururu beraberinde getirtmezdi. aldığımız nefesler ciğerlerimizi yakardı. evet bu olurdu. belki daha fazlası. sınırlarını koyacak insanlarda çoktan buralardan göçmüş idi. sonuç olarak hayat daha fazlasıydı. iki tabak tek kaşık.
Yaşam evresi.
İçinde engelleri aşarken her defasında super mario gibi hissettiğim döngüdür. Yeri geldi kafamızı kiremit taşlarına vurduk, zehirli mantar da yedik, ama umarım sonunda prensesimizi bulacağız. :)
Not:Eski ataricilerden kim kaldı? Mario oynarken “yapıjam allaaam yapıjam” diye ağlayan bi küçük kız çocuğu vardı, hayat o’dur işte.
yazın şiddetli sıcakların görüldüğü yerlerde müstakil evlerin tamamı kendi içinde bir kale gibi inşa edilmiştir. kalenin tam merkezi ise açık bir avlu gibidir, tıpkı cami avluları gibi. işte yaz boyunca tüm yaşam bu bölgede geçer. yatılır, oturulur, yemek yenir, misafir ağırlanır... kısaca yaz mevsiminde ev hayatının tamamı bu hayat denen alanda geçer.
(bkz: gaziantep evleri)
İnsanı gerçekten sertleştiren kavram. O mücadelenin içine girdikçe insan denen şeyden daha çok tiksiniyorsun.
Her şey rekabet olmuş, her şey çıkar-menfaat işin kötüsü bir süre sonra sen de aynısı olmaya başlıyorsun.
Genelleme yapıyorsun, paranoyaklaşıyorsun o kadar küçük hesapları olan insanlarla yolun kesişiyor ki artık ezberlediğin sahneler tekrar ettikçe miden bulanıyor ve bazen sırf aynı şeyi yaşamamak için daha da sert yaklaşıyorsun her konuya.
Ben böyle olacağımı hiç tahmin edemezdim gerçekten 3 sene önceki iyimserliğimin 3'te 1'i yoktur bende.
Büyükler eskiden konuşurken mantıksız gelen şeyler bir süre sonra bire bir çıkıyor ya gerçekten insan daha çok içerleniyor bu duruma.
Ve sürekli lanet ediyorsun sürekli sürekli...
Çok güzel be. Ama cok be valla seviyorum bu şerefsizi. Genelde sevindirmese de sevindirdiğinde iyi sevindiriyor namussuz. İyi ki varsın, zamanın çoğunda tam tersini söylesem de. Cok şey aliyorsun ve az şey veriyorsun, çok güzel şeyler alıyorsun ve çok güzel şeyler veriyorsun. Normalde zarardayım sonuçta cok sayıda güzel şey alıp az sayıda güzel şey veriyorsun ama o verdiğin zamanlar da bambaşka işte allahsız tosbağa. Seviyorum seni göt. İyi ki varsın. Ayrıca kardeşimin de doğum günü bugün. Hayat her şeye rağmen değil çok az şey sayesinde çok güzel lan. Albatros gibisin, hem komik hem de asil. Hem matem cenazelere yaraşır zaten. Bir salt umudum var onu da ölecekken diriltiyorsun, buna işkence diyenler de var ama çok güzel diriliyor be. Nehirler de kurur diyorlar ama yine de bahçesinde çiçekleriyle ilgilenen kadınlarımız, sanayideki tezgahında abilerimiz, inandığı fikirler için çok şey feda edebileceğini söyleyen kardeşlerimiz var. O yüzden nehirlerin kuruyabileceğini, düşüncemin irrasyonel olduğunu bile bile, kabul etmiyorum, etmiyorum ulan. Ama tum bunların yanında hepsinden beslenen dişi kanlı insanlar da var, onu da biliyorum. Yahu çok güzel bu hayat. Hediye mi lanet bilmem ve bilmek istemem ama bir ağacı sulamak ve ona can vermekten daha iyi ne yapabiliriz ki? Lanet de olsa hediye de olsa gidin de bir ağaç sulayın veya bir orman yaratın. beni esas cezbeden şey bu güzel şerefsiz hayatın ta kendisi. Neyse fazla uzatmayalım Zaten birbirinden kopuk cümleler kurdum. İyi ki varsın.
Girdi biraz da insanlara yararli olsun diye bundan sonraki kısmı güzel bir albüme ayırıyorum.
sakin'in en güzel albümüdür ve 2008 çıkışlıdır. Edepsiz komedya, denek hayatım ve Sentetik sezar şarkılari albümdeki özel şarkılardır.
güzel değildir. olasılıkların sizin önünüze attığı bir bulamaçtır. bu olasılıkların sizi tutturması da sizin bok gibi bir hayat yaşadığınız anlamına gelmez. "sadece şanssızım" demek ise, iyimserliğe giriş 101'dir. bunun arası da yoktur, evet.
1 aydır hastayım neredeyse. "çorba yapanım bile yok" serzenişinin saçma mantıksal çıkarımları umrumda bile değil çünkü kendi içinde tutarsızlar. zaten ülkenin ekonomik durumu berbat. millet birbirinin üzerine basarak yükselme ve boğulmama derdinde; üzerine bastıkları eşiymiş, dostuymuş, en sevdiği dostuymuş, akrabasıymış; umurlarında değil. böyle günlerde, gecenin köründe eve çakırkeyif dönerken aklıma sürekli yüzdelik hesaplamalar geliyor. "en berbat günüm bugün benim. hayat sik gibi" diyen adamın bile bunlardan haberi olması lazım bence:
- ülkenin %20'lik en zengin kesimi ülkenin üretebildiği hacim olan bütün ekonomik pastanın %50'sinden fazlasını alıyor. senin benim gibi orta-alt sınıf olanlar ise adeta karın tokluğuna, ayda bir gece çıkmasına (ama 2 birayı geçmemek kaydıyla), haftada bir gece yemesine (ama kilosu 100 lira olan patatesli börekten 4-5 parça), sevdiceğe ayda 1 bi' boklar ısmarlayarak ilişki keyfini sabit tutmaya (meyhaneye kendi rakını götürsen bile kişi başı 300 lira ödüyor ve sadece 2'şer meze ve su alıyor; bunları da götüne sokup keyiflenmeye çalışıyorsun), 2-3 ayda bir gerçekleşen tanıdık düğününde takacağın gram altını bin takla atarak borçla harçla edinip onu da bir günde kaybetmeyle yaşıyor. haftada 3 gün çiğli-buca arasında spor salonuna gidip ev geçindirmeye çalışmak zorunda olan insan var ve evi kira değil. bütün bunları sırtlanan koca yürekliler, kendilerini en şanssız insanlar olarak görüyor. ülkenin %16,6'sının bu kadar berbat bir halde yaşadığını saçmalayarak ön görsek bile (ben demiyorum, tüik 8 mayıs 2023 raporu na göre bunu söylüyor) dünya'da bu halde yaşayan en az 1 milyar insan olduğu unutuluyor ("yoksuluk endeksi" denilen nane temmuz 2023 itibariyle dünya'nın %18'inin (1,1 milyar insan) devasa bir yoksuluğun içinde hayatta kalmaya çalıştığını söylüyor. "multidimensional poverty index" hakkında bilgilenerek "olm, aslında ölmüyoruz lan" demek ve sevinmek için tıklayın şu na.
- "ekmek 1 euro mu lan, iyiyiz aslında" diyen davarların algılayamadığı "ülkesel asgari ücrete bağlı ekonomik hacim"de ise dünya'da son sıralardayız ama en azından unun kilosu 20 lira (dolar bazında 70 cent). 6 bin lira olan kirası geçen yıl 3 binden, ondan önceki yıl 1250 liradan fırlamış olan kiracının ev sahibi "bu sene 20 bin lira düşünüyorum. aynı düşünmüyorsak evine mafya gönderiyorum" diyor (şaka değil, haberi burada ). adi suçun içeriğinin bile değiştiği ve süpheli açısından "dava yıllarca sürer, bana bi' bok olmaz" mantığının devreye girdiği, barınmaya çalıştığı yer, silahlı adamlara teslim etmek zorunda kalabileceğinin kanıtlandığı tarih tam olarak 16 nisan 2017'ydi. her türlü insani şartı eliyle iten bu tümüyle adaletsiz, tamamen haysiyetsiz sistemin içinde halen debelenerek yaşamaya çalışanların oranı bilinmiyor.
- 2022'nin en net özeti olan şule aydın'ın bu nefis videosunun da gösterdiği gibi, bu ülke insanının çözülmesi 20 küsur yıl önce başladı. çocukların siyasete, arapların ülke topraklarına alet edilmesi; kendisine ülkücü ve türkçü diyenlerin ülke yangın yerine dönmüşken sadece "orta asya atları"nı meclise taşıyabilme haysiyetini gösterebilmesi; vekillerin kendi yakınları için gene meclis çatısı altında torpil isteme genişliği gösterebilmesi; ülkede okuması için kamyonla burs alıp yurt dışında keyfi doktora yaparak vekil olanların gepgeniş bir utanmazlık gösterebilmesi; birilerinin, tarihte sırttan vurmanın kitabını yazmış israil'e ve arapların adının geçtiği iki devletten birine önce "siiiz hayinsiniz", ardından "ne lazım size? hemen verelim, siz de bize canlı ateşleyin" diyerek şerefsizliği gene aynı tarihe çakabilmesini deneyimledik. dahası da var ama yukarıdaki linki izleyiverin, kendiniz aydınlanın ya da unutmak zorunda gibi hissettiğiniz ayrıntıları hatırlayıp kahrolun.
- olasılıklar içinde bir insanın 2 ay boyunca aç kalarak yaşaması mümkünken, çocuğuna okulun istediği üniformanın pantolonunu alamayan babanın cebinde 20 lirayla intihar etmesi gene mümkündü. çünkü bunun adı hayattı.
- sikindirik varoluşsal sıkıntıları aynı sikindirik düzlemde ele ala ala cemaatlerin, aşiretlerin, tarikatlerin ülkenin göbeğine oturup her şeyi "master of puppets" gibi kontrol etmesi 100 yıl önce bile çepeçevre mümkün değilken, şimdilerde gencecik çocukların "nefes alamıyoruz" diyerek intihar videosu çekerek kendilerini öldürmeler i de mümkündü çünkü dini kullanmanın en etkili yöntemi paraydı. parayı veren her türlü dinin uzantısı olan sur'u üflerdi, üfletirdi.
bu ülke 10 yıldır bitkisel hayattaydı ama komadan uyanma emareleri de gösteriyordu. pandemiden hemen önce "boku yediniz, sadece ananızı değil; hayatınızı da silkeleyeceğiz" demeye çalışanlara karşı sessiz kalan vatandaşları sayesinde komadan uyanamayacağı tescillendi. pandemi ile birlikte ise, elinde "zaten uyanmayacaktı, bari fişini çekelim, daha fazla acı çekmesin" bahanesi hazır olanların sayısı milyon çarpanıyla birlikte arttı. son 3 yıldır ise, hiçbir hücresiyle içindeki virüslere karşı savaş vermeyen bir yaşlıya dönüştü. sanırım osmanlı'nın "hasta adam" dönemini çoktan geçtik biz. yeni model bir atatürk bile bizi kurtaramaz artık.
hayat ise, tüm bunlara gülüp geçerek "ulan göt, ben ebediyim, sen ise sadece bir fani ve kendin gibilerin bir araya gelerek kurduğu bir ülkesin. ya ne olacağıdı?" diyor. savaşı virüse karşı mı, yoksa hayata karşı mı vermek gerektiğini bilmiyorum ben artık. birinden birinde yenileceğimiz kesin ama hangisini seçersek kazanabileceğimiz de olasılıklara bağlı. olasılıklar da sadece hayatın lehine çalışıyor, yukarıda anlattığım gibi. tam bir "lose-lose" ve hepimiz bunun böyle gerçekleşeceğini bile bile yaşıyoruz bu berbat hayatı.
özetle; bana kilosu 70 lira olan patatesli böreği gecenin 01:22'sinde satın aldırıp yedirerek sabah işe gitmek için uyandığımda evde bitmiş rennie kutusunu çalkalayarak kendisine küfredeceğimi bilen ve şimdiden buna katıla katıla güle hayat; senin ağzına sıçayım ben! hem de yukarıdaki bütün berbat ayrıntılarınla birlikte ağzına sıçayım.
Dolu dolu yaşamadığım şey. Bana göre tabiki böyle ama mukayeseyi üstlere koyarsak gerçekten hiç yaşamamışım.
O kadar koyuyor ki bu, bundan sonrasını da yaşamak istemiyor insan. Sonra annem ve çok çok daha boktan ve zor hayatlar yaşamış şu anda da artık yaşı başı geçmiş insanlar aklıma geliyor. Ergenlik tripleri geliyor, en azından anneme saygısızlık etmeyeyim diyip yaşama tutunma düşüncesine devam ediyorum.
Bu hayatta çok utanıyorum bazı şeylerden. Keşke hayal ettiğim gibi yapsaydım ve bunlar çoktan kapanmış olsaydı.