ayrancı antika pazarı çıkışında, ayrancı'nın en tatlı kafesinde içilen caramel latte ve o gün 5 yaşındaki çocuğun hayranlıkla baktığı kombinimle uyumlu lego batman ve en sevdiğim roman karakterinin düşlerimdeki masası.
genelde kendi fotoğrafımı çekerim ya da komik bulduğum bir karikatürün, zeka içeren bir memenin ss'ini alır saklarım ya da sosyal medya hesabından paylaşırım ama bakın birazdan bahsedeceğim şeyi hiç sevmem hatta tiksinirim bundan, kendisi midemi bulandırır ama kusturmaz öyle bulandırdığıyla kalır. yaptığım ufak işlere sanat etiketi yapıştırmam. şatak yapıştırmam hatta sanatmış gibi havası da katmam. yeltenmem bile. çünkü o dandirik işin aslında dandirik olduğunu, sanatın gerektirdiklerini ve amacını bilirim. haliyle bu tip başlıklara ne zaman girsem felaket midem bulanır. insanlar çektikleri resimleri paylaşırlar yıllardır ve hepsi de bir başkasının resimleridir aslında. binlerce günbatımı fotoları döner. herkes gün batımını duygusal bulur falan. bazıları da diğerlerinin dikkatini çekmeyen ufak ayrıntıların peşine düşer ve o ufak farklılıktan özgünüm demeye getirir. ağaçlar, gün batımı, kıyıya vuran yosunlar vs. binlerce yıldır olan ve herkesin farkında olduğu şeyler. hayat milyonlarca kareden oluşuyor ve biz de bu her kareyi yaşıyoruz senin bu kareyi çekip çıkarman, halihazırda yaşıyorken kaydetmen ve daha önce aynı kareyi yaşamış olan bana yaşatmaya çalışman küstahça geliyor. fotoğraf sanatçılığını küstahlık olarak görüyorum ve evet ciddi emek gerektirmeyen hiçbir şey sanat değildir. yaptığınız işin sanatçılık oynamak olmadığını iddia edebilirsiniz, bunun basit bir paylaşım olduğunu benim fazla kafaya taktığımı düşünebilirsiniz ama ben insanoğlunun ne kadar tembel olduğunu ve ne kadar hazırcı olduğunu çok iyi bilirim :)
tanım: aslında bir başkasının çekme gereği duymadığı fotoğraflardır.