ertesi gün iş/okul yoksa bir nebze çekiliyor. gecenin sessizliğinde kayboluyorsunuz, bir tek ses yok. baktım uyuyamıyorum, kalkıp evde volta atıyorum, köpeği seviyorum (uyursa ellemiyorum).
gecenin yalnızlığında kaybolup gidiyorum.
sonra gecenin yalnızlığı ile çıkıp çorba içmeye gidiyoruz.
genelde hesabı ben ödüyorum, bir kere ödediğini görmedim.
sonra aklıma larden geliyor, "keşke sesize almasa da taciz etsem" diyorum ama telefonunu sessize aldığın biliyorum. hiç olmadı özelden bafra pidesi fotoğrafı yolluyorum ki sabah kalkınca sövsün diye.
48 saate yaklaştığında, düzensiz beslenmeyle birlikte (hayır, halisünasyonlardan bahsetmeyeceğim) insanın yorgunluğunu bile unutturandır. "yatsam da uyuyamam ki" kısmına geldiğiniz anda ise, bir sonraki günü değil, geceyi nasıl geçireceğinizi düşünürsünüz.
en güzeli, uzun süreli uykusuzluktan sonra sıcacık bir duş almak ve sıcak bir şeyler içip yatağa kıvrılmak. uyku illa ki gelecektir, sabretmek gerekiyor.
bahadır baruter'in çok çok eskiden lombak'taki köşesiydi. Şimdilerde mine söğüt'ün cumhuriyet'teki köşesinin adı. Baruter, köşe adını sevgili eşine devretmiş, pek güzel ve sıcak bir ayrıntı.
Özellikle erken kalkmam gereken zamanlarda gelişen durum.Tüm dahiyane fikirler nedense gece olunca aklıma gelmeye başlıyor gündüzleri aklıma gelmeyen yaratıcı fikirler, dünyayı değiştirebilecek planlar kafamın içinde dönüp duruyor en kötüsü de alarmın çalmasına kısa bir süre kala uykuya dalmayı başarabiliyorum.
kitap okumak iyi gelir. klişe milişe, çok işe yarar. ne zaman biraz kitap okuyup yatarım desem, okumayı hedeflediğim saate kadar dayanmıyor gözlerim. tabi bu faaliyetten tam verim alabilmek için gün içinde bünyeyi yoran faaliyetlerde bulunmuş olmak gerekli
artık hayatımı ele geçirmiş, teslim olduğum durum. göz acıması, refleks kaybı, huysuzluk, sıfır enerji. hepsi hayatımın bir parçası. yok ne yaptıysam, ne denediysem doğal yollardan hiçbiri çalışmadı. ilaç kullanımı da sağlıklı olmuyor, bu kez de ruh gibi dolanıp çok fazla uyuyorsun. sıcak duş, kitap, spor, alkol, göz bandı...