la la land'le ünlü olan damien chazelle'in 2013'te bin bir güçlük ve parasızlıkla çektiği aynı adlı kısa metraj filminin uzun hali. 3 dalda kazandığı oscar bana abartılı geldiği için uzun süredir izlemekten kaçınmıştım. bu kaçınma "keşke hiç izlemeseydim"e döndü.
filmin özel bir müzik okulundaki (özel konservatuvar?) eğitimini mi, eğitmenliği mi, çok çalışmanın başarının tek yolu olduğu sanrısını mı; yoksa, eğitimdeki bullyingi mi eleştirdiğini anlamak güç. "evet işte, bunların hepsi" derseniz, o zaman da film bir yere ulaşmıyor, ortaya çorba halinde argümanlar atıp uzaklaşıyor gibi görünüyor. hayatında hiç müzik eğitimi almamış, nota okumayı da kendi kendine öğrenmiş buddy rich'in örnek alınabilecek bir figür olarak sadece olumlu açıdan izleyicinin önüne atılması da korkunç bence. filmdeki "terence fletcher" karakterinden insani açıdan zerre kadar farkı olmayan rich'in grup elemanı olarak değil, solo olarak bir televizyon figürü olduğu için ünlendiğinden de hiç bahsetmemişler. çevresindekilere göre tamamen toksik bir insan olan rich'in rol model olarak pazarlanması da korkunç bir yanılsama olmuş.
filmden j. k. simmons'u çıkardığınızda, ortada pek bir şey kalmıyor bence. kısa filmde andrew'i canlandıran "johnny simmons"'ın aksine, miles teller bayadır davul çalan biri. bu yönüyle filmin amatörlükten bir miktar uzaklaştığını görebilmek ve söyleyebilmek de mümkün olmuş. "carl tanner"'ı canlandıran nate lang'in filmin kadrosundaki en kariyerli müzisyen olması da filme derinlik katmış bence. kendisinin dışında kartondan olmayan 1 tane bile karakter yok zaten. azmi kibirle, çalışmayı saplantıyla, eğitmenliği zorbalıkla, hobi ve insani zevkleri boşa zaman harcamayla karıştırmayı normalmiş gibi önünüze koyan bir film bu. en iyi ses miksajı dalında oscar kazanmasını 2 yerdeki güzel davul sololarına bağlayalım hadi (her filmde buradakine benzer 2 davul solosuyla oscar kazanabilir misiniz?). j. k. simmons'ın ederken bile utandığı küfürlerle yarattığı terrence karakterinden daha aşağılayıcı ve oldukça komik, karton olmayan j. j. jameson karakterini yıllarca görmezden gelmiş akademiyi biz de görmezden gelip pışpışlayalım, ona da ok. ama filmin en iyi kurgu dalında ne yaptığını ise bilmiyorum. aynı dalda filmin rakipleri the imitation game, boyhood, the grand budapest hotel falandı ya, ayıptır.
oscar goy goyuna kurban gitmiş, j.k. simmons'ın oyunculuğu hayrına bir miktar izlenilebilir seviyede kalabilmiş, tek karakterli, kötüyü iyi, olması gerekeni yanlış, olanı ise "zaten bok yoluna gitmenin başlangıcı bu" diye gösteren bir film olarak whiplash, hayatında orkestra değil, kurulu davul seti bile görmemiş seyircileri etkilemek için çekilmiş gibi geldi bana. yaşınız kaç olursa olsun, bir saplantıya dönüşmek üzere olan kariyer hedefini, o saplantının zirvesine tırmanmaya koşar adım ilerlerken görüyorsanız, sizin müzikal olarak ilerlemenizden değil, psikolojik rahatsızlıklarınızdan bahsedilebilir ancak. keşke filmin adı whiplash değil, "saplantı" olsaymış. en azından seyirciyi ters köşe yapmayı böyle çarpık bir senaryoyla değil, doğrudan "adında bile bahsettik, siz anlayamamışsınız" şeklinde geçiştirebilirdi Chazelle.