1. 2011 yılında chicago bulls tarafından 2011 yılında 30. sıradan draft edilmiş, bugün miami heat adına nba finallerinde takımına önderlik eden basketbolcudur.

    nba'in en ilginç şahıslarından birisidir. kendisi bazı oyuncular gibi zor koşullardan gelmiştir. ancak önemli olan onun zor koşulları aşan klasik başarı hikayesi değildir. kendisinin hikayesi hayatta devam etme azmidir. kendisi başarılı olmak adına azmetmemiştir. azmettiği işin başarmıştır. kendisinin azminde ise başarma içgüdüsü değil devam etme içgüdüsü vardır. işte bu yüzden bir başarı hikayesi içermez butler'ın hikayesi.

    12 yaşında öz annesi tarafından "bakışlarını beğenmediği" için evden atılmıştır. lise sonra kadar sokaklarda, hatta okulda hademe odasında dahi yaşamıştır. lambert ailesi onu evlat edinene kadar hayatı bu şekilde devam etmiştir. hem lise hem de kolej yıllarında parlak bir kariyeri yoktur. nba'e seçilmesi bile sürpriz olur.

    asıl hikaye ise chicago macerasından sonra olur. minesota onun 2. durağıdır. butler 4. senesinden itibaren yoktan kendisini var etmiş ve takımını sırtlayan bir star görünümündedir. kağıt üzerinde butler'ın eklenmesiyle şampiyon adayı olarak görülmeye başlarlar. tabi sporun cazibelerinden birisi budur, yetenek sizi bir yere kadar götürür. takımın diğer 2 yıldızı olan towns ve wiggins ise butler'ın kafa yapısından çok uzaktır. çalışmak ayrıdır, azmetmek ayrı. butler bu azmi görmeyince problem üstüne problem yaratır. takasını ister. "mücadele etmeyen bir takım istemiyorum" diye basına defalarca demeç verir. antrenmanları protesto eder. bir gün gitmediği antrenmanın yarısında salona girer, koçun ve yöneticilerin gözleri önünde takımın as oyuncularına maç teklif eder. butler sadece 3. takım oyuncularıyla towns, wiggins, teague'li kadroyu paramparça eder. üstüne towns'u tehdit eder ama takımda ona isyan eden bir kişi bile yoktur. en çok da bundan şikayet eder. towns'a o hareketimden sonra keşke bana yumruk atsaydı o zaman takımda kalırdım, en azından bana karşı çıkmalıydı der. bunlar artık takımla bağının koptuğu son zamanlardır ve bir süre sonra artık takaslanır.

    takastan sona durağı çok uzun süre durmayacağı philadelphia olur. bu sefer minesota kadrosundan daha da ağır basan, şampiyonluğun en büyük adaylarından bir takım oluşmuştur. embiid, simmons ve harris'in yanına butler eklenmiştir. bu takımda da benzer sorunlar vardır. minesota kadar olmasa da azim problemi butler'a batar. ayrıca takım mühendisliği felakettir. bir çok problemin ertesinde sezon sonu, son topta toronto'ya kaybeden sixers, butler'ı ilginç bir takasla miami'ye gönderir.

    kariyerinin en güzel günleri de buradadır. bu bir başarı yakaladığı için değildir aslında. başarıdan ziyade oynadığı takımın yönetimi, teknik heyeti ve oyuncularıyla ne kadar karakter barındırmasıyla alakalıdır. butler gibi oyunculara sahiptirler, azimli ve vazgeçmeyen tiptedirler. yönetimi ve koçları poz verme uğraşından uzaktırlar, herkes basketbola odaklıdır. kazanmanın veya kaybetmenin önemi yoktur, maç bitene kadar basketbol oynamak vardır. şu takımın playoff serüveni boyunca butler takımın lider oyuncusu olarak çok gözükmemiştir. aslında butler takım işledikçe buna yeltenmemiştir çünkü biliyordur ki takım zaten elinden geleni yapıyor ve sistem işliyor. ta ki finallerde 3. maça kadar! hem dragiç hem de adebayo sakatlanınca sorumluluğun kendisine kaldığını fark etmiş ve lakers'ı parçalamıştır. parçalamış parçalamasına ama maçın başında bir görüntü vardır; dragiç'in oynayamayacağı için ağladığı sahnedir. işte böyle bir ortamda butler dünyaları bile parçalar. onun karakteri budur. sonuna kadar mücadele etmek, başarmaktan çok daha önemlidir. bugün lakers şampiyonluğu alıp gitse dahi lebron butler'dan daha mutlu olmayacaktır çünkü butler ve arkadaşları sonuna kadar savaşmışlardır ve bundan daha önemli bir şey onun için yoktur.
    #202847 marophat | 4 yıl önce
    0basketbolcu