paris 2024 yaz olimpiyat oyunları'nda takım halinde yarışmaya devam ettiğimiz tek branşta bizi gururlandırmaya devam eden a milli kadın voleybol takımı'dır.
gruptaki italya maçı haricinde kötü oynamadık. hollanda maçındaki geri dönüş de "biz buyuz yahu, kendimize gelelim" mesajı taşıyordu aslında. dominik'i geçelim. dengesizler falan ama biz dünya'nın en iyi takımlarından biriyiz kadın voleybolunda. set vermemiz bile eleştiriliyor ama sorun değil. grubun son maçı olan italya karşısına zaten çeyrek finalde çin ile eşleşeceğimiz neredeyse kesinleşmiş olarak çıkmıştık. italya paola egonu ile birlikte üzerimizden geçti adeta. set alamadan ve olimpiyatlardaki en kötü performansımızla grubu tamamlamak moral bozmuştur kesin. zaten çin maçına kadarki 2 günde bu moral bozukluğunu üzerimizden atmamız gerekiyordu. çin'in ölüm grubu olan a grubu'nda sadece 3 set vererek karşımıza geleceğini de yazmıştım olimpiyat başlığında. gene de filenin sultanları'nın dünya 1 numarasına kadar çıkışında da sürekli "italya bizden iyi, ezerler bizi", "çin 20 yıldır bu seviyelerde, biz daha yeni çıkıyoruz, eziliriz", "amerika kadın voleybolunda bir marka, hayal görmeyin", "sırbistan'a, polonya'ya karşı belki set alırız, gaza gelmeyin" eleştirileri vardı mesela. bizim ülke, sadece başarı görünce sporcusunun arkasında duran bir yapıda en az 25 yıldır. ayrıca başarılı sporcunun da hep başarılı olması bekleniyor, herhangi bir performans düşüşünde, sanki hiç başarılı olmamış gibi itin götüne sokuluyor. italya ve fransa'nın medya baronlarının kendi sporcularına sayıp sövmesinden daha ağır bir eleştiri ortamı var bizde. eskiden bu kadar sert değildi eleştiriler çünkü senin benim gibi sıradan halk, futbol haricinde bilmediği branşlar hakkında yorum yapmıyordu. şimdi ise tie-break setini bile bilmeden "zaten 15 sayı alcanız hepi topu, bunu da alamıyorsanız ne işiniz var olimpiyatlarda?!" falan diyorlar cahil cahil. ortam bu kadar berbat işte uzun süredir.
çin'in grup maçlarında kaybettiği setlerde de, bir süre önde olduğunu ama maç içi bireysel dalgalanmalardan korkunç boyutlarda etkilendiğini biliyorduk. 2 dev gibi orta oyuncusu sayesinde kenarlara oyunu açmadan hızlı file önü hücumları yapıyor, rakibin gardını bozarak hemen hemen her sette öne geçmeyi başarıyorlardı. bloklarda da genel yüzdeleri iyi olduğu için savunma istatistiklerine abanıp skora göre oyun kurmuyorlardı. zaten bir 10 yıldır falan çin aynı çin. bu oyun yapısını bizim kırmamız melissa vargas'ın milli takıma girmesinden önceye dayanır. eda erdem'in dünya çapında bir orta oyuncusuna evrilmesi, zehra güneş'in henüz alt yaş milli takımlarında eda'yı yedeklemektense file öne savunmasında bir canavara dönüşeceğinin bağıra bağıra gelmesi, sürekli eleştirilse de hande baladın'ın all-round bir smaçör olarak yetişmesi, libero mevkisinde her zaman avrupa'nın en iyileri bizde olduğu için savunma için alttan yetişen nesle çok da ihtiyacımızın olmaması (ya da zaten böyle bir kaynağın en az birkaç nesil tükenmesinin mümkün olmadığı) nedenleriyle çin'i bir süre sonra geçip daha iyi bir takım olduğumuzu sıralamada da göstereceğimiz belliydi. sadece istikrar kısmında her zaman sıkıntı yaşadığımız için çin'in set içi kırılganlıklarına zamanında tepki verip veremememiz önemliydi. son yıllarda bunu iyi değerlendiriyor olsak da, olimpiyatta çin'in genel olarak "en çok madalya toplayan 3 ülkeden biri" olma geleneği, kadın voleybol takımını da iten güç olacaktı tabii (ya ne olacağıdı?!). konuyu çok geriden aldım ama geldik düne.
özellikle maça ilk kez iyi başlamamız değerliydi. "kaybetmeyeceğiz biz bu maçı" mesajını sürekli sabahın köründe maç oynayan bir takım olarak ilk kez henüz maçın başında vermek, rakip kim olursa olsun şu anlama geliyor rakibe çepeçevre: "bunları yenmek için fazla efor sarf etmemiz ve minimum hata yapmamız gerek". ilk sette çin, yukarıda da anlattığım en büyük hücum silahı olan orta oyuncularıyla iş gördü, biz daha fazla hata yapıp kaybettik. 2. ve 3. setlerde çin'in kırılganlığını apaçık gördük ve iyi tepki verdik. zaten dünya 1 numarası olurken de sürekli rakip hataların içini oymaya çalışıyorduk giovanni guidetti döneminde. daniele santarelli'nin bu milli takım özelinde önceki koçluk tecrübelerinde hiç görmediği bir şey var: bu takım sette 10 sayı geriye düşse bile ayağa kalkacak gücü bir şekilde buluyor. grupta 3-0 kaybettiğimiz italya maçı da böyleydi. ilk 2 sette adeta yok olmuş takım, 3. seti almanın kıyısına gelmişti ama zaten moralli ve hata yapsa da hücumda kusursuz oynayan rakibe yenildi. santarelli'nin bu milli takım nesline katabileceği pek bi' şey olmadığını geldiği günden beri söylüyorum çevreme. guidetti taktik değiştirmede baya iyiydi ama santarelli başarısız olmuş oyuncu ve taktik değişikliklerini sürekli uygulayarak takımın genelinden reaksiyon beklemekten başka bi' şey yapmıyor. ebrar karakurt'u, vargas'ın yedeği olmaktansa, kendisini tamamen değiştirsin diye dünya çapında bir pasör çaprazlığından all-rounder'a döndürmeye çalışan guidetti değildi belki ama sürekli aynı taktikler ve değişikliklerle mucize arayan santarelli hiçbir şey yapmıyor. neyse, çin maçına döneyim.
4. sette çin 17-7 öne geçtikten sonraki bölümü izlemenizi öneririm. trt spor'un youtube hesabında maçın tamamı mevcut. derya cebecioğlu ve meliha ismailoğlu diken'in katkıları muazzamdı ve ebrar'ın, eda'nın, tek ayakla oynayan zehra'nın ve hatta set içinde 2 korkunç servis hatası yapmış olan vargas'ın bile veremediği "geri dönebiliriz, bu maçı alabiliriz" mesajını aldık bu ikiliden. hande'nin birkaç iyi manşeti, savunma bakanı ünvanının hakkını veren gizem örge'nin performansı ve file önü savunması ile maçı yanlış hatırlamıyorsam 22-20'ye getirmiştik. yani 17-7'lik seriye 15-3'le karşılık vermiştik. santarelli maçın gittiğini düşündüğü için bence kaybettik 4. seti ama bu geri dönüş meşalesi tie-break'in de belirleyicisi olacaktı, hepimiz biliyorduk bunu. çin bi' yerden sonra iyi manşet alan liberosu ve orta oyuncularından başka bir hücum planı üretemedi. sürekli çapraza vuran smaçörleri bile topları dışarıya vurmaya başladı çünkü sistemleri artık libero ve orta oyuncu döngüsüne girmişti. biz ise meliha ve derya'nın çabalarıyla bench katkısı da aldığımız için rakibin kolay okuyabileceği bir oyun sunmuyor, hücum varyasyonlarıyla "bunlar savunulamaz" korkusunu fısıldıyorduk kulaklarına. vargas 40 sayının üzerinde aldı, evet ama vargas'ın ortalaması bu zaten. eda'nın 20, zehra'nın 30 sayı falan aldığı maç gördük mü son 5 yılda ya? takımın rolleri bu şekilde ayrıldı. ebrar'ın olimpiyat performansını santarelli bile eleştiriyor ama kızceğiz all-rounder olacaksa, zaten kağıt üzerinde parlayan bir oyuncu olmayacak, hem kendisinin hem de takımın açıklarını kapatıp bitirici ihtiyacı ortaya çıktığında top öldürecek. bu rol paylaşımlarında aksamadığımız zaman ve reaksiyon verme zamanı geldiğinde bunu geciktirmeden ortaya koyduğumuzda, 4. sette 11 sayı geriye düşmüş bir takımın tie-break'i alacağı hissini de görmüş oluyoruz işte. olay bu kadar basit aslında.
yarın akşam italya ile yarı final oynayacağız. egonu'yu durdurmak asıl amaç değil tabii. hatta eskiden lakers'la play-off'ta karşılaşan her nba takımının shaq'a ya da kobe'ye yaptığı gibi "bırakın onu, 40 sayı bulsun" bile denebilir. önemli olan, italya'nın defolarını oymak, vargas'ın gene 40 sayı civarında oynamasını sağlamak, ebrar'ın all-rounderlığından maksimum faydayı sağlamak, gizem'in maçtan sonra kolları ağrıyacak kadar iyi manşet karşılamasını ummak, hande-meliha-derya 3'lüsünden de savunmada en az karşılama hatası ve iyi blok-smaç performansı beklemek. bunlar olduktan sonra egonu falan hikaye. ekstra olarak, zehra püskürtücü olarak iyi blok yapabilir, eda da halâ dünya'daki en iyi tek ayak hücumcusu olduğunu gösterirse italya'yı yıkarız. takım olarak ilk kez akşam maçı oynayacağız ve büyük ihtimalle salon tamamen dolu olacak. paris'teki türklerden bundan önceki maçlarda aldığımız katkının fazlasını görmemiz lazım. ben italya'dan hem rövanşı alacağımızı hem de büyük ihtimalle finalde karşımıza çıkacak brezilya'yı geçip altın madalya alabilecek çelik iradeyi koruyabileceğimizi düşünüyorum.
ülke tarihinde voleybolda ilk kez olimpiyatta yarı final yaptık. bunun değerini olimpiyatlar bitince anlamak üzere bir kenara bırakıp yarın bütün iyi dilekleri, totemleri, yakarışları, duaları, temennileri, hatim indirmeleri, yasin-i şerif okumaları falan kızların üzerine atmak lazım. ben madalya alacağımıza inanıyordum zaten olimpiyatlar başlamadan önce de. şimdi ise "altın mı, gümüş mü?" diyebilecek noktaya geleceğimize inanıyorum. 2000'lerin başındaki altın nesil nasıl ki şimdiki kadronun büyük kısmının idolleri olduysa, yarın sahaya çıkacak ve benchte oturacak olan 12 aslan parçası da birkaç nesil sonrasının idolü olacak. bunu bilince "olimpiyat 4.'sü" ünvanı da kesmiyor di' mi? bence de.
yarın akşam bütün ülkenin tek gündemi sizsiniz kızlar. finale çıkın, hepimiz şu boktan ülke şartlarında sizinle birlikte göz yaşı dökerken daha da gururlanıp biraz mutlu olalım. hadi be!
nefisti o turnuva. bütün maçları ankara atatürk spor salonu'nda oynamış, finale kadar tek mağlubiyetimizi voleybol tarihine kazınmış almanya maçındaki 3-2 ile yaşamıştık. finalde gücümüzün yetmediği polonya 3-0'la parkeden silmişti bizi ama takım potansiyeli olarak tüm avrupa'ya adımızı duyurmuştuk. emekliye ayrılacağını açıkladıktan sonra a milli takıma son kez katılma şansı verilen gülden kayalar avrupa'nın en iyi liberosu seçilmişti. çiğdemli, neslihanlı, natalialı, esralı, baharlı, sedalı ve tabii ki komik koç reşat yazıcıoğlulu kadro en iyi a milli takım kadrolarımızdandı. benim gibi yaşı yetenlerin beyinlerine kadın voleyboluna daha fazla destek olunması fikrini çivi gibi çakmışlardı.
aradan geçen 7 şampiyonada 2 kere bronz madalya kazanabildik ama 2003'teki kadro gibi bir nesil yakalayabildiğimizi sanmıyorum. biraz da ben kadın voleybolunu takip etmeye ara vermiştim (genç nesil sirkülasyonumuz çığ gibi artmıştı. sevdiğim eski voleybolcular birer birer emekliye ayrılınca, "bu kadar çok gencin hepsini birden takip edemem" kolaylığına kaçmıştım). şimdi önümüzde 2019 avrupa kadınlar voleybol şampiyonası var ve ev sahiplerinden biri de, 16 yıl önceki gibi, biziz.
turnuva 23 ağustos'ta başlayacak (2 gün sonra, bu cuma) ve final de 8 eylül'de oynanacak. 4 grupta 24 ülke takımı var, gruplarında ilk 4'e girenler son 16'da birbirleriyle eşleşecek (çapraz eşleşme yok, garip bir eşleşme var. a grubunun ilk 2'si b'nin değil, c'nin 3-4'ü ile eşleşecek. çapraz eşleşmenin de çaprazı gibi bir durum söz konusu). grubumuz baya zor çünkü sırbistan ve bulgaristan bizim grupta. fransa, finlandiya ve yunanistan ise dişimize göre. turnuvanın başlığı açılırsa, orada daha geniş açıklamayı illa ki birisi yapar. ben daha fazla uzatmayayım.
16 yıl sonra ilk kez ankara'da oynayacağız. hem grup maçlarını hem de -umarım- ilerleyebilirsek sonraki tüm maçlarda ev sahibi olacağız (içinde bulunduğumuz a grubu maçları ankara'da, diğer grup maçları macaristan, polonya ve slovakya'da oynanacak. son 16 ile birlikte bütün maçlar ankara'da). takımın geniş kadrosu ilkbaharda açıklandığında inceleme imkanım oldu. naz aydemir akyol da nihai kadrodan çıkartılmış sanırım (emin değilim). takım kaptanı eda erdem dündar hariç, tanıdığım pek oyuncu yok. vakıfbank'la 2 yıl önce cev'i kazanmış 2000'li ebrar karakurt'un performans videoları müthiş. smaçörlükte ülkenin gördüğü en iyi kadın voleybolcu olan neslihan'dan daha iyi olabileceğine dair müthiş umut veriyor. gene vakıfbank'ta oynayan 1999'lu blokçu zehra güneş de eda ile birlikte file önünü karartma noktasında oldukça umut veriyor. eda erdem'in genç versiyonu denebilecek 1995'li beyza arıcı da özellikle sahadaki duruşuyla takıma eskinin "esra gümüş etkisi" veriyor. kadronun neredeyse tamamı 1991-1999 arasında doğmuş saf yeteneklerle dolu gibi görünüyor. çok fazla bilgi sahibi olamadığım için üfürmeyeyim ama bu avrupa şampiyonasında da favorilerden biriyiz bence.
cuma günü başlayacak olan avrupa şampiyonası maçlarını büyük ihtimalle trt spor canlı yayınlar. cuma günü yunanistan, cumartesi günü finlandiya, pazartesi günü bulgaristan, çarşamba günü fransa ve ilk grubun son maçını perşembe günü sırbistan ile oynayacağız. takviminize not edebilirsiniz. maçlar genelde akşam 7 buçukta başlıyor.
bütün kadroya başarılı bir turnuva geçirme dileklerini göndermek ve 2019 fiba basketbol dünya kupası ile birlikte 2 büyük turnuvada 2 milli takım kadrosuyla da final görmeyi beklemekten başka yapılacak bir şey yok. turnuvaya sayılı günler kala türk sporunda söz hakkı olan yöneticiler ve başarılı sporcuların a milli kadın voleybol takımına destek videosu da yayınlanmış. geneli boş goy goy ama videonun sonlarına doğru voleybol haricindeki branşlarda milli forma terletmiş sporcuların filenin sultanları'na desteği gözlerimi yaşarttı. söz konusu videoyu buradan izleyebilirsiniz.
Bunların içinde Zehra Güneş adlı bir oyuncu var, sevimli olmaya çalışırken zorladığı abartılı mimikleri yüzünden maç izlemek imkansızlaşmakta. Tamam en güzel filenin sultanı sensin, bi' kasma ya. Buna kamerayı zoom'layan kameramanlarda da sıkıntı var tabii. Bunu yapanların hepsini işten atmak lazım. Ne şımartıyorsunuz bunu?