-
coen biraderlerin 2007'ye damga vuran filmi.
anton chigurh sinema tarihinin en önemli kötü adamlarından biri olmuştur herhalde.
javier bardem'in bir sene sonra romantik adam tiplemesini oynadığını görmeseydik elinde o malum aletle bizi de kovalayacağını düşünürdük. -
80. akademi ödüllerinde;
- en iyi film
- en iyi yönetmen (joel ve ethan coen)
- en iyi yardımcı oyuncu javier bardem
- en iyi görüntü yönetmeni (roger deakins)
- en iyi uyarlama senaryo
bafta ödüllerinde ise en iyi yönetmen ve de 2 altın küre kazanan film. -
anton chigurh gibi, joker karakterini bile sempatik gösterebilecek (gerçi son filmle birlikte, abd'de yükselen sosyalizm trendine uyum sağlamak için "abi adamı sistem bu hale getirmiş ya" dedirtip sempatik bir hale getirdiler bu karakteri de, o da ayrı) bir psikopat barındıran film. adamı bir şekilde gördüyseniz, canlı kalmanız tamamen kadere bağlı.
-- spoiler --
filmin en ilginç özelliği müziksiz olması. eğer müzik varsa ve ben duymadıysam da helal olsun diyeyim. müziksiz olması filmi daha da gerginleştiriyor. sanki olan şeyler sizin anılarınızın bir parçasıymış gibi hissediyorsunuz. en azından ben öyle hissettim.
filmde acıdığım tek karakter llewelyn moss'un eşi carla jean moss oldu. ne llewelyn'e, ne şerif beye, ne öteki ölen karakterlere acıdım. çünkü hepsi bir şekilde ahlaksız bir yönü olan karakterler. anton chigurh bile bir etiğe sahip ve ilkelerinden hiç taviz vermiyor. ama o da iğrenç bir adam.
filmde verilmek istenen mesaj "masumlar b** yoluna gider" miydi bilemiyorum ama bu filmden bu mesajı aldım ben. yine de iğrenç biri olacağıma masum biri olarak ölüme gitmeyi tercih ederim.
-- spoiler -- -
ancak izleyebildim kendisini. 13 sene geriden takip etmem de iyi bişi. aslında ne zamandır aklımdaydı da, baktım netflix'e düşmüş, arada kaynatıvereyim dedim.
filmin ne olduğu zaten bilinen bir gerçek. hani bir de benim övmeme gerek yok. ama cidden adamlar yapmış.
benim gibi hala izlemeyenler varsa, hayatlarının iki saatini ayırsınlar kendisine. kesinlikle değecek.
not: kan görmeye dayanamayanlar izlemesin. -
coen brothers'ın yönetmenliğini yaptıkları başrollerinde javier bardem, woody harrelson, tommy lee jones ve stephen root 'un yer aldığı süper filmdir. -
80. akademi ödülleri'nde 4 heykelcik kazanmış (en iyi film, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi yönetmen ve en iyi uyarlama senaryo), 2007'nin there will be blood ile birlikte en ses getiren filmi. aslen cormac mccarthy'nin 2005'te basılan aynı adlı romanı ndan uyarlama. coen biraderlerin en iyi filmlerinden biri olarak görülmesine rağmen, ikilinin neredeyse her işi gibi, yıllar içinde "aslında o kadar şey değilmiş yae" denilebilecek bir film bence. artılarını ve eksilerini yazayım:
+ coenlerden hikaye anlatımı ve diyalog konularında ne bekliyorsanız, film bu beklentilerinizin tamamını karşılıyor. olay örgüsü sizi sıkmayacak, diyaloglar filmden kopar gibi olduğunuz sekanslarda sizi tekrar içine çekecek. o brother, where art thou?'yu hatırlıyorsanız, bu filmin sürükleyiciliğinin de sürekli aynı dozda kalacağını önceden hesap edebilirsiniz.
+ oyuncu seçimi çoğu yerde fena halde eleştirilmiş ama bence karakterine cuk oturmayan bir oyuncu bile yok. javier bardem'in "ben normalde arama kullanmayı sevmem, şiddet yanlısı değilimdir ve bu kadar kötü bir saç kesimini hayatım boyunca kullanmadım" laflarının aksini başarıyla canlandırması, josh brolin'in şansın vicdanla birleştiği yerdeki hatalarını izleyiciye korkusuzca göstermesi, tommy lee jones'un "bana ne yaae" ile "benden geçti artık" ayrımını filmin sonuna kadar götürebilmesi, woody harrelson'ın alımlı ekran süresinin karakteri açısından beklenen etkiyi yaratabilmesi ve kelly macdonald'ın nefis güney aksanlı saf bir kızı canlandırması müthiş. kadroda olmasına rağmen çok az görünen barry corbin'in birkaç cümlesinden buram buram akan aforizmaları bile filmin motto eksikiğini doldurmuş, o derece.
+ müzik kullanımının bilerek unutulması ve brolin ile coen biraderlerin "ulan, biz bunu unuttuk. bari ending credits'te güzel bi' şey dinletelim" diye düşünmesi, filmin küçük ama güzel ayrıntılarından bence.
+ şiddet ve gerilim arasındaki dengeyi iyi tutturan bir film olduğu da söylenebilir. "llewelyn moss"'un kaçak hayatının izleyiciyi sürekli diken üstünde tutması, "anton chigurh"'un sakinliğinin koltuğa çivilemesi, "ed tom bell"'in boşvermişliğinin sıradan vatandaş soğukkanlılığı pompalaması ve "carson wells"'in kendinden eminliğinin her sahnesinden taşarak izleyiciyle buluşması da bu dengenin ürünü bence.
eksileri ise korkunç bence:
- film genel olarak fena halde coen biraderlerden çıkmamış hissi uyandırıyor. yukarıdaki artılarda bahsettiğim diyaloglar, ikilinin bütün filmlerinde kullanılandan çok daha az. romandaki diyalogların bile oldukça uzun sürdüğünü düşündüğünüzde ve ikilinin bu diyalogları aksiyon sahnelerine yer vermek için kullanmadığını da okuyunca, biraz hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. moss ve chigurh'un 1 adet ve 10 saniyeden fazla sürmeyen diyalogu hariç, etkileyici bir diyalog yok koca filmde.
- görüntü yönetmenliği bence sınıfta kalmış. roger deakins'i the village, a beautiful mind ve fargo'dan hatırlarsınız. bir ürpertici geniş açı, bir dar alanda sıkışmışlık etkisi veren alt açı, bir gözlerle anlaşılan sahne olmaz mı filmde ya? moss'un filmin başında gördüğümüz koca çölvari alana baktığı anlardan başka ne sizi heyecanlandırdı, hangi sahne beklentinizi ters köşe yaptı? cevap: hiçbir sahne. havalandırma boşluğu ve moss ve chigurh'un ilk karşılaştığı kısa sahneleri de çıkardığınızda, bu yönlerde film hiçbir şey vermiyor izleyiciye. bu noktalar bende büyük hayal kırıklığı yarattı.
- oscar goy goyu filmi tam bir overrated'lığa itmiş. aynı yıl aday olan there will be blood, juno, michael clayton, sweeney todd: the demon barber of fleet street, eastern promises, elizabeth: the golden age, the savages, the assassination of jesse james by the coward robert ford, into the wild gibi filmler olduğunu hatırlatayım. özellikle bardem'in soğukkanlılığı ile ödülü kazandığını yazanları okudum bol bol ama bardem'in karşısındaki tom wilkinson ve hatta casey affleck de güçlü adaylardı. en iyi film oscarının there will be blood'a gitmemesi de garip. hikaye anlatıcılığında bir mihenk taşı o film (gırla yanlışı olsa da). en azından filmin sinematografide ödül almaması hayırlı olmuş.
"tarihin en iyi katili" etiketiyle gaza gelenlerin 10 yapıştırıp geçtiği, üzerine olduğundan daha büyük anlamlar etiketlendiği için değerinin kat be kat fazlasıyla taçlandırılmış bir film olduğunu düşündüğüm no country for old men, bunca yıl izlemediğim için mutlu olduğum filmlerden biri oldu. hele ki, bu oscar goy goyunun hemen ardından izleseydim, dün geceki hayal kırıklığımdan daha fazlasını yaşayacağımdan eminim. oyunculuklara tamamım ama coen biraderlerin bundan daha iyisini yapabildiğini bildikten sonra (big lebowski, o brother, where art thou?, barton fink, fargo ve hatta the ladykillers), no country for old men olsa olsa eğlencelik bir izlence olabilir benim adıma. gene de boşa zaman kaybetmez, başarılı bir kovalamaca filmi izlemiş olursunuz.
edit: man/men değişiklikleri yaptım, yanlış yazmışım birkaç yerde. -
Bence Spoorloos ile birlikte yapılmış en iyi seri katil filmi.