aynı adlı opeth albümünün, başladığı andan itibaren insana huzur veren, sadece piyano çalınan enstürmantal parçası. melodi o kadar dingin ve sakin ki , dinlerken kendinizi pastel tonların hakim olduğu, eski binaların çevrelediği kimsesiz bir sokakta, hafif soğuk ve gri bir havanın altında ağır adımlarla yürürmüş gibi hissediyorsunuz. biraz karamsar, biraz hüzünlü, bir o kadarda güzel ve aklınızda kalıcı bir melodi.
bu albümde opeth sound olarak da değişime uğramıştır. cızır cızır distortion tonları yerine daha mild ve daha midli tonlara yönelmiştir.
genel olarak kanım; albümün bir geçiş albümü olduğu doğrultusunda olsa da; çok sevdiğim parçalar da barındırmakta...
gelin hepsini inceleyelim:
heritage: albümün açılış parçası olan heritage; bir piyano resitali sunuyor bizlere; hüzünlü melodilerin oluşturduğu yapıda per wiberg'in ne kadar iyi bir müzisyen olduğunu görebiliyoruz.
the devil's orchard: işte opeth bu dedirtecek bir parça ikinci parçamız. sözler biraz satanik gibi; belki de nietzsche ye vurgu yapıyor mikael "god is dead" derken. gitar solosu inanılmaz karmaşık; fredrik akesson farkı burada ortaya çıkıyor.
i feel the dark: albümdeki favorim; gerek sözler gerek vokaller; karmaşık geçişler; interlude bölümü; tam bir eargasm... ana akustik gitar arpeji de çok başarılı.
slither: oldukça gaz bir parça slither; pek progressive öğe barındırmayan; eski rock parçalarını andıran bir parça.
nepenthe: nasıl başlayıp bittiğini çözemediğim bir parça, ortalarında bir yerde solosu var ama oraya nasıl geliyor, biraz değişik bir parça, pek akılda kalıcılığı yok.
häxprocess albümdeki ikinci favorim; o aksak ters intro, vokaller, geçişler, arpejler, muhteşem.
famine üflemeli ve afrikaan enstrümanlar ile başlayan famine, ortasındaki hard riffi ve inatçı davul ritmiyle yıkıp geçen, heavy melancholic bir parça diyebiliriz.
the lines in my hand albümde en çok dinlediğim parça budur sanırım. lines in my hand, gitar sololarıyla bezeli, klavyelerin ön planda olduğu ve son outro bölümüyle dağıtan bir parça. harika...
folklore bir isveç folk şarkısının melodisinin akustik gitar ile çalınması ile başlayan folklore; albümdeki son favorim. arpejler, vokaller olağan üstü. dinlenmesi gereken bir parça. son bölümde de 80'lerin rock gruplarına güzel selam çakmış opeth. solo da çok melodik ve güzel.
marrow of the earth akustik pasaj konusunda opeth'in ne kadar iyi olduğunu biliyoruz. işte sizlere akustik bir kapanış parçası; mikael akerfeldt burada gitar tekniğini bizlere çok güzel yansıtmış.
genel kanıya varacak olursak; heritage dinlenebilir, dinleyici yormayan ancak müzikal açıdan bir şeyler düşündüren ve ilk dinlemede hatmedilmeyecek bir albüm olmuş. başta da dediğim gibi bir geçiş albümü olduğunu çok rahat hissediyorsunuz. parçalar arasında kopukluklar var. ama yine de dinlemenizi öneririm...