her bakımdan uyumlu olmayı tanımlayan isim. kelimeyi ilk öğrendiğimde "tutmak" kökünden çıktığını düşünmüş ve kendi kendime "tepsi düşün, üzerinde de bardaklar. o tepsiyi öyle bir tutmalısın ki, üzerindeki bardakların hiçbiri düşmemeli. tutarlılık, tepsideki bütün bardakları düşürmeden en uzun süre boyunca tutabilmek olmalı" şeklinde ezberlemiştim. doğru ya da yanlış; şu yaşıma kadar zararını görmedim.
tutarlı olmak, özellikle böyle bir ülkede, imkansıza yakın. hele ki, her türlü insani ilişkide tutarlılık arayan biriyseniz, yalnız kalmanız veya çevrenizdeki insanlardan nefret etmeniz oldukça yüksek ihtimalle gerçekleşmeyi bekliyor olmalı. mesela, "en yakın arkadaşım" dediğiniz kişinin sizin yanınızda başka, kalabalık bir gruplayken başka davranışlar sergilemesiyle paramparça olmamaya bakın. ben bunu annemde görmüştüm ilk kez ve çok şaşırmıştım. misafirperverliği abartan bir anne olarak, kendi çocuklarını dahi misafirlerden aşağıda konumlandırmasının birçok örneğini yaşadım. baştaki hayal kırıklığımı halen derinden derinden hatırlıyorum. tutarlılıkla hayal kırıklığı arasındaki bağlantıyı ne kadar ince kurarsanız, o kadar iyi bence. böylelikle hem içinde yaşadığınız ülkedeki olaylardan hem de doğrudan iletişim kurduğunuz ya da kurmak zorunda kaldığınız insanlardan ötürü hayal kırıklığı yaşamaz, tutarlılık kadar tutarsızlığın da olabileceği bir kaosta nasıl yaşanabileceği konusunda tecrübe sahibi olmaya çalışırsınız.
özellikle arkadaşlığa sığmayan gönül ilişkilerinde bu tutarlılık meselesi yüzünden kaybettiğimizi düşünüyorum. kendinde aramadığı tutarlılığı karşısındakinde bulmaya inat edebiliyor insan. boşverin işte, bakın hayatınıza, sevişmenize, di' mi? ama yok, illa ki "sen neden bunu böyle yaptın (ki geçen hafta aynı konuda şöyle yapmıştın)?" gibi sikko sikko tartışmaları kendimize görev olarak belirleyeceğiz. böyle yapmamız lazım, ki hayal kırıklığı seviyemiz bir anda dolsun, ağzımıza geleni söyleyelim ve çıkıp/çekip gidebilelim. tutarsızlığın boyutlarına bağlı olarak yalancılık da işin içine dahil edilebilir ama tutarlılık çerçevesinde kalmanın, konuyu dallandırıp budaklandırmamanın özellikle insani ilişkilerde çok önemli olduğunu düşünüyorum. tutarlılık saplantısına sahip insanlar bir yerden sonra kafayı iyice kırıp en nefret ettiğim fiil olan "niyet okumak" blöfünü ortaya atıveriyor. genellikle benim şalterimin indiği, motorumun ısındığı, gözlerimden ateş çıkarmamam için tartışılan ortamdan koşarak kaçmam gereken kısım bu oluyor. odin düşman başına vermesin.
tutarlı olabilmek hayata tutunmayı kolaylaştırırken, insanı mekanikleştirerek hata yapmasını engelleyen otokontrol mekanizmalarının da temel besini durumunda. insan kendini tutarlı davranmaya şartladıkça, içinden geldiği gibi davranamamaya, "ay, burada da böyle denir mi ki?"lere saplanmaya; kısacası, kendi olamamaya başlıyor. bir diğer nefretliğim olan plaza çalışanlarının akıllarına dahi gelmeyen köleliklerinde yaşadıkları özetle bu işte: kalıplara sıkışmış, para kazanabilmek için ruhunu satmış, tutarlı olabilme savaşı içinde kendini kaybetmiş zombiler topluluğu.
tutarlı olmaya çalışırken, hangi yönden gelişip hangi yönlerden benliğinizi kaybetmeye başladığınızı da düşünün bence. prezentabl olurken, aslında insanlığınızı yitirmiş olduğunuzu fark ettiğinizde, geri dönüş için çok geç kalmış olabilirsiniz.