filmin senaryosu, aslında, 3'e bölünmüş olan the crooked man hikayesinin ağırlıklı olarak ilk bölümüne yoğunlaşmış (1 , 2 ve 3 ). tam bir collector olan, dilenci gibi bakır bozuk paraları çıngırdattığını gördüğünüzde aslında ölü olduğunuzu anlamanız gereken crooked man ile hellboy'un yollarının kesişmesini anlatıyor. çizgi romanda olduğu gibi, film de 1950'li yıllarda geçiyor. yani, sinema dilinde yazmak gerekirse, 3 tane çekilen hellboy'un henüz ilk filminden bile 40 küsur sene öncesi bu. zaten hellboy'un hem acemiliklerini hem de baya baya mallıklarını görmek için izlemeniz gerek. kurulan atmosfer zaten ilk birkaç dakikasından itibaren doğrudan bir korku filmi ortamı içine sokuyor sizi. birkaç jump scare ile başlıyor aslında ama bunlara alıştığınızda, gerisi baya güzel bir hikayenin 20 milyon dolar bütçeyle filme dönüştürülmesinden ibaret.
hellboy'un özellikle annesi ile olan ilişkisi (ki bunu guillermo del toro bile vermedi bize, biliyorsunuz), bureau for paranormal research and defense'in (b.p.r.d.) henüz emekleme dönemindeyken bile dünya'nın bütün ecüş bücüş canavarlarıyla tek başına mücadele etmesi, hellboy'un o yıllarda çok pahalı olduğu için puro bulamaması ve sürekli sigara içmesi ile aslında cehennem için hellboy'un anlamı konularını iyi aktarmış. eleştiriler genellikle hellboy'u canlandıran jack kesy ve berbat bir oyuncu olan adeline rudolph çevresinde toplanmış. kesy'den bir ron perlman performansı beklemek büyük ayıp bence. hatta iş görür olsa bile kötü eleştiriler almış david harbour performansı beklemek de ayıp. kesy henüz çömez bir ajan olan hellboy'u değil, "benim geçmişim bok gibi, insanlığa faydam olacaksa odun niyetine kullanın beni ve her türlü canavarın suyunu çıkarmamı sağlayın" diyen hellboy'u canlandırmış. benim içime sindi. bundan sonraki düşük bütçeli bütün hellboy filmlerinde kendisini görmeyi isterim. rudolph ise hiçbir sahnesinde "oynayamamış". çığlıkları ok ama geri kalan sahneleri cidden facia. senaryosu biraz patlak olsa, filmi tek başına bombok edebilirmiş. nefis bir cadı performansı gösteren leah mcnamara, "rahip gibi rahip be" dedirten joseph marcell ve güneyli aksanıyla kulakları sağır eden tom rolündeki jefferson white filmin iyileri. unutman yazayım; filmin müzikleri de mükemmel. yamulmuyorsam 4 tane 1950'leri iyi özetleyen şarkı kullanılmış. baya baya arşive atmalık hepsi.
bütçesi bittiği için filmin adının göründüğü sahnelere para yetmemiş. bu sahneler hem filmin başında hem de sonunda var ve 1 dakika kadar sürüyor. taylor kendisi evde after effects ve photoshop'la falan yapmış. o kadar düşük bütçeli bir filmden bahsediyoruz, her ne kadar 20 milyon dolar kağıt üzerinde çok görünse de. yaratıkların büyük kısmı cgi değilmiş. crooked man'in zaten cgi olma ihtimali yok ama filmin ilk 10 dakikasındaki dövüş sahnesi buram buram kötü cgi fışkırtacak gözlerinize, hazırlıklı olun buna bence. bütün para oraya gitmiş bile olabilir. zaten taylor da filmi "70'ler korku filmi gibi olsun" diyerek çekmiş. bazı sahnelerin neredeyse toprağın hemen üstünden dümdüz gökyüzüne bakarak başlamasından bunu anlayabiliyorsunuz.
ben beğendim. hellboy'un bir origins hikayesi anlatmasını bekliyorsanız, çok büyük dozda ters köşe olursunuz ve filmi sevmezsiniz. bu, hellboy'un onlarca macerasından biri sadece ve laps diye aksiyona dalıyor zaten. süresinin 1 buçuk saat tutulması da güzel olmuş. devamını ya da öncesini merak edenlere "gidin, çizgi roman okuyun köftehorlar!" demiş. tek sıkıntı biraz kötü cgi, büyük dozda başroldeki aktrisin bok gibi oyunculuğu ve yüksek dozdaki güneyli aksanı olabilir. türkçe altyazı bile bazı yerlerde korkunç yetersiz kalmış, doğrudan ingilizce olarak izleyin, daha iyi anlarsınız. bu sene deadpool & wolverine ile birlikte yana yakıla beklediğim filmdi bu ve beklentimi karşıladığı için memnunum. size de önereyim.