1. nietzsche'nin insanın aşılması gereken bir varlık olduğu fikri, muhtemelen onun en ünlü kitabı olan 'te ortaya atılmıştır. alman filozof bunu batı'nın düşünce tarihine sistemli bir saldırı başlatmak için kullanır. özellikle hedeflediği üç fikri vardır: birincisi insan ya da insan doğası hakkındaki, ikincisi tanrı hakkındaki ve üçüncüsü de ahlak veya etik hakkındaki.
    nietzsche başka bir yerde ''çekiçle'' felsefe yapmaktan bahseder ve burada gerçekten batı'nın felsefe geleneğinin en kutsal görüşlerini, özellikle de bu üç fikirle ilgili olanları paramparça etmekten çekinmemiştir.
    nietzsche'nin kitabı insanların bir felsefe kitabından beklediği soğukkanlı, analitik tona sahip değilse de yazar yine de hatırı sayılır şekilde tutarlı ve çok iddialı bir vizyon sergilemektedir.

    nietzsche'nin peygamberinin adı, antik pers peygamberi 'nın diğer ismi olan 'tür. kitap zerdüşt'ün 30 yaşında dağlarda yaşamaya gittiğini anlatarak başlar. on yıl boyunca yalnızlığından hoşnuttur, ta ki bir şafak vakti uyanıp dağda tek başına biriktirdiği bilgelikten bunaldığını fark edene kadar. bunun üzerine bilgeliğini insanlığın kalanıyla paylaşmak için pazar yerine inmeye karar verir. kasabaya inerken yolda, bir tepenin eteğinde yaşlı bir yle karşılaşır. iki adam ,on yıl öncesinden zerdüşt dağa ilk çıktığı zamandan beri tanışmaktadırlar. münzevi, zerdüşt'ün son on yılda değiştiğini görür: ona göre zerdüşt daha çıktığında küller taşımaktaydı şimdi, inerken ateş taşımaktadır.
    münzevi, zerdüşt'e bir soru sorar: '' neden bilgeliğini paylaşma zahmetine giriyorsun?'' zerdüşt'e dağlarda kalmasını söyleyip mesajını kimsenin anlamayacağı uyarısında bulunur. bu kez zerdüşt, ona bir soru sorar: münzevi dağlarda ne yapmaktadır? münzevi şarkı söylediğini, ağladığını , güldüğünü, mırıldandığını ve tanrı'ya şükrettiğini söyler. bunu duyan zerdüşt güler. sonra münzeviye iyi dileklerini belirterek dağdan aşağı yoluna devam eder. giderken bir yandan kendisine şöyle söyler: ''bu nasıl mümkün olabilir? bu yaşlı münzevi tanrı'nın öldüğünü henüz duymamış.''

    tanrı'nın ölümü fikri nietzsche'nin fikirleri arasında belki de en ünlüsüdür ve insanın aşılması gereken bir varlık olduğu fikri ve nietzsche'nin farklı ahlak anlayışıyla yakından ilişkilidir. bunlar arasındaki ilişki zerdüşt'ün hikayesi ilerledikçe daha da çok açığa çıkar.
    zerdüşt kasabaya geldiğinde sahneye çıkmak üzere olan bir ip cambazının çevresinde birikmiş bir kalabalıkla karşılaşır ve onların arasına karışır. daha ip cambazı ipin üzeridnde yürüyemeden karşısında dikilir ve, ''durun! size ı öğreteceğim! '' der. ve kalabalığa iletmek istediği gerçek noktayı anlatmaya başlar:'' insan aşılması gereken bir varlıktır...'' zerdüşt bunun ardından uzun bir konuşma yapar, ama sonunda geldiği kalabalık ona sadece güler. onu da başka bir gösterici ya da ip cambazından evvel sahne alan bir uvertür göstericisi sanmışlardır.

    kitabına bu ssıradışı girizgahla başlayan nietzsche, felsefesinin alacağı tepkilerle ve gerçekte söyleyecek hiçbir şeyi olmayan felsefi bir öğretici gibi görülmekle ile ilgili kendi ağzından kaçırıyor gibidir. eğer zerdüşt'ün etrafına toplanan kalabalığın düştüğü hataya biz de düşmek istemiyorsak ve nietzsche'nin söylediğini gerçekten anlamak istiyorsak nietzsche'nin inançlarının özüne inmekte fayda vardır.

    nietzsche belli kavramların içinden çıkılmaz şekilde karmaşık hale getirildiğine inanır. bu kavramlar insanoğlu,ahlak ve tanrı'dır.
    nietzsche felsefesinin esas amaçlarından biri ''tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi'' adını verdiği, etik ile hayatın anlam ve amacı hakkında alışmış olduğumuz düşünce yöntemlerinin sorgulanması girişimidir. nietzsche sürekli bunu yaparak, her ne kadar bugüne kadar iyi ve kötü hakkında düşündüğümüz her şeyi alt üst etse de, hayatı doğrulamanın peşinde olmayan şenlikli bir felsefe başlattığını tekrarlar. ''iyi '' olduğunu düşündüğümüz şeylerin çoğunun aslında hayatı sınırlamanın ya da ondan sırt çevirmenin yöntemleri olduğunu iddia eder.

    kendimizi toplum önünde aptal konumuna düşürmenin ''iyi'' olmadığını düşünüyor olabiliriz ve bu yüzden sokaklarda neşeyle dans etme dürtüsüne karşı koyarız. tenin arzularının günah olduğunu düşünüyor olabiliriz ve bu arzular uyandığında kendimizi cezalandırırız. ihtiyacımız olduğundan değil, öyle yapmamızın görevimiz olduğunu düşündüğümüz için bezdirici işlerde çakılıp kalmış olabiliriz.
    nietzsche bu tür hayatı inkar eden felsefelere son vermek ve bu şekilde insanoğlunun kendisini farklı bir açıdan görmesini istemiştir.

    , ın gelişini ilan ettikten sonra dini mahkum etmeye girişir. geçmişte en büyük küfrün tanrı'ya küfretmek olduğunu , ama artık en büyük küfrün hayatın kendisine küfretmek olduğunu söyler. zerdüşt'ün dağda yaptığını düşündüğü hata da budur: hayata sırtını dönmek ve orada olmayan bir tanrı'ya dua etmekle hayata karşı günah işlemiştir.

    nietzsche hıristiyanlığın gelecek bir hayatın vaadi karşılığında mevcut hayatımızı inkar etmemizi istediğini öne sürer.
    dünyanın ''gerçek'' ve ''görünür'' olmak üzere ikiye ayrıldığı fikrinin cu ve hıristiyan versiyonları kendimiz hakkındaki düşüncelerimizi de ciddi olarak etkilemiştir. dünyadaki değerli her şeyin bu dünyadan '' erişilemez '' olduğu varsayımı temelde hayatı inkar eden bir düşünce biçimine yol açmaktadır. bu platoncu ve hıristiyan mirasının bir sonucu olarak içinde yaşadığımız dünyayı kızacağımız, aşağılayacağımız, sırtımızı döneceğimiz, aşacağımız , ama kesinlikle keyif almayacağımız bir dünya olarak görmeye başlarız. ama bunu yaparken başka bir yere konumlandırılmış bir mit,bir icat, hayal edilmiş bir '' gerçek dünya '' uğruna hayatın kendisine sırtımızı dönmüş oluruz.
    #95407 zeytin | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0filozof