Yani bir haber okuyorsun, için eziliyor, alışkanlıkla yazmak aramak istiyorsun. Neler var ne insanlar demek için, sen de dikkat et demek için. Konuşmak için. Yapamıyorsun. Sanki sen söylemesen dünyadan habersiz ve savunmasız kalacak gibi. Elbette öyle olmayacak, ama his bu işte. Herhangi biriyle konuşmak gibi de değil. Sonra da ayağa kalkmışken öylece yerine oturuyorsun. Bu elbette alışkanlık gibi, ama özlem hissi yoksunluğu anlık olmaktan çıkarıp insanın bütününün bir eksikliği haline getiriyor. Yoksullaşmış gibi hissediyorsun. Arzuları kabararak özlemek büyük bir lüks, gıptayla izliyorsun.