cebeci istasyonunda bir akşam üstü incecikten bir yağmur yağıyordu yollara yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi sıcak bir kara sevda yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu; acımsı, buruk. mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde sessizliği üstümüzden atamıyorduk bir saçak altında kararsız, yorgun saatlerce duruyorduk kimse görmüyordu bizi
cebeci istasyonunda bir akşam üstü yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi cebeci istasyonunda bir akşam üstü bir başka türlüydü bu insanlar sen bir başka türlüydün gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi gözlerin gözlerimde erimekteydi bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun beni bırakma diyordun
meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam bir yalnızlık duyuyorduk ağlıyordun, ağlıyordun...
cebeci istasyonunda bir tren nefes nefese soluyordu gerilmiş bir keman teli gibiydik
ankara kalesi'nde bir eski çalar saat bilmem kaça vuruyordu bir yağmur yağıyor inceden ince içimizdeki binbir düşünce harmanlar misali savruluyordu islanmış bir ceylan yavrusu gibi tiril tiril titriyordun gitsek gitsek diyordun.
şimdi, şimdi seni düşünüyorum cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin paramparça düşmüş gönül ufkuma iki yıldız gibi gözlerin gel ey ciğerime saplanan hançer gel ey yüreğime oturmuş kurşun göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan gel artık ne olursun