deniz kenarında bir çardakta okey masasında ilkokul öğretmenim, eşi, en yakın arkadaşım, şu anki sınıfımdan marksist bir çocuk ve ceza hocasının asistanını gördüm. arka fonda ibrahim tatlıses'in ben kulun değil miyim çalıyordu akşamüstü... uçakla sandığım bir istanbul gezisine dolmuşla gidileceğini öğrenince vazgeçmiş, karda kışta ortada kalıyordum. şener şen'in banker bilo'da almanya diye istanbul'a bıraktığı tiplerle baş başa kalıyor, sonra bir karavanla ilkokul öğretmenimin kocasının köylüsü almancı akrabalarının evindeki güzel kıza aşık oluyordum (öyle birileri var mı bilmiyorum). elimde biraz ceviz ve kuru üzümle yolda yürürken çorba içtiğim restoranın kasasında duran adamın oğluyla karşılaşıp sohbet ediyor, parçalanmış botlarımla günbatımına yürüyordum. bütün bunlar aynı senaryonun silsilesi halinde tek rüyada çıktı bilinçaltımda... nasıl bir bilinçaltıysa artık. rüya işte.