rousseau, milli iradeci görüşe sahip bir filozoftur. ona göre:
milli iradenin dediği-istediği her zaman doğrudur. beğenmiyorsan-katılmıyorsan gitmelisindir. milli irade yanılmazdır.
bir nevi, halkın sesi hakk'ın sesi anlayışına benzer bir anlayış vardır rousseau'da. tanıdık bir anlayış değil mi gb
rousseau'ya göre doğrudan bir demokrasi anlayışı en doğru demokrasi anlayışıdır. (bkz: doğrudan demokrasi) ve bununla birlikte rousseau, kuvvetler birliğini savunmaktadır. yani devleti oluşturan organların, yasama, yürütme ve yargı erklerinin hepsinin bir tekelde toplanması gerektiğini savunur. her ne kadar milli irade önemli ve yanılmaz olsa da seçmiş olduğumuz yöneticiler bizim memurlarımızdır anlayışı esastır rousseau'ya göre.
rousseau'cu anlayış, yeni rejimler kurulurken gayet mantıklı ve makuldür. çünkü, devrim, karşı devrimci güçleri yok etmek zorunda, bu yüzden de güçlü durabilmek mecburiyetindedir. zaten mustafa kemal de birinci meclisin açılış konuşmasında rousseau'ya atıfta bulunarak, kuvvetler birliğini destekler nitelikte bir konuşma yapmıştır. o günün şartlarında gayet doğal olan, olması gereken anlayış olmasına rağmen, 21. yüzyılda artık rousseau'cu anlayışın demokrasi açısından çok da sağlıklı sonuçlar doğuracağı konusunda şüphelerim de yok değil hani... rousseau'nun milli iradeci anlayışının karşısında ise john locke 'un anlayışını daha makul ve zaruri buluyorum efenim.