1. göstermek ve duymak ile birlikte kullanıldığında anlamı korkunçlaşan, bir zorunlulukmuş gibi ağzıma sokulmasından hoşlanmadığım duygu. şundan da nefret ediyorum: "inanmayabilirsin ama saygı duymak zorundasın". he götüm, he; inanmadığı her şeye saygı duyması için yetiştirilen bi' coğrafyadayım ya, ışid'e de, pkk'ya da, akp'ye de, bütün bankacılık sistemine de, said nursi'ye de, fesli deliye de, kendi öz babama da saygı duymak zorundayım. ya bi' siktir git.

    trabzonspor'un şampiyonluk kutlamalarını şehir şehir gezerek yapmasının mantıksızlığı sorun değil. "hele bi' gelin de, görün bakalım ne oluyor" kısmı sıkıntı. biraz önce gördüğüm videoda, samsun'un "şirinler"i (samsunspor'un en büyük taraftar grubu) trabzon plakalı araç durdurup kimlik kontrolü yapar gibi yol kesiyor. büyük ihtimalle aracın sürücüsü can güvenliğinin tehlikeye girdiğini sanarak kafayı yiyor ve aracı bu zebanilerin üzerine sürüyor. bi' zebani aracın çarpmasıyla havalanıp yere düşüyor. görüntülerde göründüğü kadarıyla ciddi bi' sorun yaşamadan başka araçların yolunu kesmek için işinin başına dönüyor. her cumartesi şehrinin takımını desteklemek ve sokakta naralar atmak için forma kuşanmıyorsan, bugün de siktir ol git, evinde otur; yol kesmek ne lan. aynı şeylerin farklı versiyonlarını bağdat caddesi için de yazabilirim ama sonrasında bizans mevzusunu götünden anlayanların ağzına meze oluyorum, içim şişiyor. seneye sadece bu ülkenin en büyük 3. şehrinden değil, ege bölgesi'nden hiçbir takım süper lig'te olmayacak ama izmir'deki trabzonspor şampiyonluk kutlamaları ile ilgili bi' haber okumadım ben şu ana kadar. içimden de "umarım göztepe'ye gelmezler, alsancak'ta ne bok yerlerse yesinler" diye geçirdim sadece. çünkü bana ne! sokağa inip yol kesmek, "her şeye duyar kasıyoruz, bi' bok yapmıyoruz, ühü ühü" popülist mantığından farklı bi' şey değil. sen inandığın doğruları başkasına doğrudan zarar vermeden uygulayabiliyorsan, o zaman yanlış yolda olduğunu gördüklerinden hesap sorabilirsin. yol kesersen, magandadan başka bi' bok olamazsın.

    ben 2 aydır ruhen küme düştüğü için maç izlerken kalbim sıkışıyor gibi hissediyor, her maç sonunda ağlamaklı oluyor; 20 sene önceyi hatırlayarak ürperiyorum. başka bir anadolu şehrinin takımı semtimin göbeğinde davulla zurnayla şampiyonluk kutlarsa, içim ezilir, gözlerim kan dolar ama penceremi kapatır, evin içinde moralimi bozmaya devam ederim. aynı davranış modelini yukarıda verdiğim berbat örneklerin hepsi için de söyleyebilirim (akp mitingi, fesli delinin saçmaladığı sözlerin megafonla yayılması, düşündüğümün zıttındaki baba davranışları gibi. pkk ve ışid örnekleri doğru olmamış gibi gelebilir size, sorun yok). saygı göstermek de, saygı duymak da zorunda değilim. sadece hassasiyetimin olumsuz uçlarını nereye ve nasıl yöneltmem konusunda net bir fikir sahibiyim. tutup otobüs taşlamıyor, kulüp binasına yanan çöp konteyneri fırlatmıyor, sadece çocuğu var diye mahallenin gürültü fabrikası olarak işlev gören komşuyu dövmeye çalışmıyor, mitingine katılmak için aldığı paranın miktarından fazla onuru bulunmayan insanlara "neden?" diye sormaları için ısrar etmiyor, mahalleyi gecenin köründe son ses güllü çalarak yavaş yavaş geçen arabadaki serseriye saksı fırlatmıyorsam (ki bunların hepsini yaptım), saygı duyduğum veya saygı duymak zorunda olduğum için değil; kendi doğrularım bunları yapmama engel olduğu ve engel olacağı için tepkisizmiş gibi duruyorum demektir.

    peşin not: bunları içimi dökeyim diye yazdım. ne şampiyon olanla ne de bunu çekemeyenle alıp veremediğim var. bunlar beni ilgilendirmiyor, hepsi bu. sosyal medyadaki "saygı duyun la!" gibi sikko tepkiler içimi şişirdi, bu yüzden yazdım. yanlış anlamadan önce tekrar okuyun isterseniz.
    #275668 lake of the hell | 3 yıl önce
    0duygu