evet sevgili dostlar, bu cümleyi ilk başa yazarak yazımın kalitesini ortaya koydum ki; güzelce bir şeyler okumak isteyen insanların vaktini almayayım.
şimdi öncelikle filmin hangi platformda oynadığından bağımsız olarak filmle ilgili fikirlerimi aktarayım. filmin hangi platformda oynadığı da neden bu kadar önem arz ediyor onu da pek anlamıyorum, neticede normal olmayan bir dönemden geçiyoruz ve yönetmenler, muhtelif sanatçılar insanlara en rahat ulaşabilecekleri alanları arıyorlar, sizi bilmem ama ben en son sinemaya pandemiden önce gitmiştim. bu şekilde evimde ayağıma gelince de pek güzel oluyor ne yalan söyleyeyim.
evet ne diyorduk, filmde dana gibi kadro var. ekibi beğenmemek imkansız. ki ben dicaprio'yu pek de seven biri değilim ama buna rağmen...ona birazdan geleceğim.
meryl streep itici, egoist, halktan kopuk ve bencil başkanı çok iyi canlandırmış. bu kadının bugüne kadarki performanslarını gözünüzün önüne getirdiğinizde, başkan rolündeki iticiliği veya sahteliğini kötü oyunculuğuna değil, bilakis on numara oyunculuğuna bağlayabilirsiniz. o kadar yapmacık ve sahte ki neredeyse gerçek kesit kıvamında.
filmdeki bir başka oyuncu Jennifer Lawrence'a bakarsanız bir kadında saçın önemini anlayabilirsiniz. passengers 2016 yapımı filmde kendisini seyrederken, özellikle küçük kapsülünde pamuk prenses gibi uyuduğu anlarda, adamın onu neden uyandırdığını anlıyorsunuz yani. ama bu filmdeki saçı evlerden ırak. o nasıl bir zevksizliktir, yanları da ayrıca kazımışlar ki film boyu feci kaşıyasım geldi oraları.
elbetteki bu muhteşem cast kendisinin zeki, pek de etrafı sallamayan akıllı öğrenci havaları içindi, bunu da başarmışlar nitekim.
tek tek oturup tüm oyunculara bakmayacağız tabii ki de. bunları söylemeden geçemedim zira.
filmde zamanında kendimin de bir tane girdi yazdığı (bkz: post-truth) çok net bir şekilde işlenmiş.
benzer bir konuyu iki gün önce eşimle konuşuyorduk, şimdi bahçeye bir ufo inse ve bir takım uzaylıları görsek, burnumuzun dibinde olsa, videoya çeksek, foto çeksek neyse, ne yaparsak yapalım, inandıramayız.
youtube'a koysak bir grup "ahahaha ne güzel yapmışlar lan" der, bir grup gerçekten inanır, kaosa koşar, bir grup "ne biçim kıyafet be o, kesin poliüretan kumaş" der, der oğlu der...
hakikati kaybettik yani. sonu yok artık bunun.
en son kala kala iki fikir kalır zaten, e matematiksel olarak, tıpkı filmdeki gibi, onda da kıçımızda bomba göktaşı artık neyse, patlayana kadar anlaşamayız olur biter.
sonuç ; ceo'larla dönen düzenin içinde, huzurla kendi döngüsünü tamamlamaya çalışan doğaya karşı, sadece kendi kıçlarını kurtarmaya veya daha da yukarıya çıkarmaya çalışan politikacıların medya ile beslenmesinin ardında, çıktığı her basamağa kendi ellerimizle dizdiğimiz tuğlalardır gerçek. malız, mal olduğumuzun bile farkında değiliz. biri bir şey söyler onu şakşaklarız, öbürü hayır der döner onu şakşaklarız, görüp bildiğimizi sandığımız tüm dünya, kendi dar dünyamız içinde bize sunulan,hatta ittirilen ama hep seçtiğimizi sandığımız dar bir dünyadır sadece.
bir başka girdimde de yazmıştım, sevdiğim bir alıntı, "herkesin gökyüzü kendi içinde bulunduğu kuyunun çapı kadardır."
evet son olarak gelelim dicaprio'ya.
kendisini izlerken hep gözümde mehmet ceyhan canlandı. canım adamcım, canım doktorcum.
corona ilk çıktığında kanal kanal kendini paraladı, bağırdı çağırdı, anlatmaya çalıştı. vakit geçtikçe yavrum zayıfladı yoruldu ama dinmedi, konuştu denedi, abuk sabuk tiplerle karşı karşıya oturttular vs.
adam mide kanaması geçirdi en son, şimdi bir iki cümle edip gidiyor,
bu corona bir ay içinde dünyamızı bitirecek bir şey olsaydı o da gider ailesiyle yemek yerdi. zaten şimdi bile adamın gözlerinde "yeter la ne haliniz varsa görün" okunuyor.
dicaprio da bu filmin mehmet ceyhan'ıdır benim için.