1. çok komik ya da ilginç bir anı değil ama gecenin bu saatinde birden aklıma gelince yazayım dedim;

    lise son sınıfım. özel bir üniversite tanıtım günü yapıyor. bizim liseyi de davet etmişler. son sınıf öğrencileri olarak otobüslere doluştuk, kampüse doğru yol almaya başladık. gün boyunca oradayız, tekrar okula dönmeyeceğiz, ders yok yani.

    neyse, uzun bir yolculuğun ardından kampüse vardık. kampüsün ortasında; ne yapalım, ne edelim, hangi fakültelere/bölümlere gidelim diye düşünüyoruz öylece. ben diyorum işte şu şu bölümlere mutlaka uğrayalım, şuralara gidelim falan... gel gör ki içimizden bir arkadaş cevval davranıp ''ya yol çok acıktırdı beni, var mı acıkan? atıştıralım bir yerde'' diyor ve tüm sınıf açlık üzerinde hemfikir oluyor. ancak bir sıkıntımız var, burası özel bir üniversite ve yemekhanesine bir girersek paramız yetmez diye düşünüyoruz.

    pahalılık konusunda da herkes hemfikir oluyor ve aklımıza müthiş bir fikir geliyor: ...

    bölüm gibi bölüm... ''ulan illa ki yiyecek bir şeyler vardır'' diyerek sınıfça gastronomi bölümünün yolunu tutuyoruz. zar zor da olsa bulduğumuz bölüm binasına, istanbul'u yağmalamaya gelen haçlı ordusu gibi giriş yapıyoruz. içerideki öğrenciler ve şefler bizi görünce önce şaşırıyorlar (kalabalık olduğumuz için), sonra gülümsüyorlar (vay be, gastronomiyi ne kadar da önemseyen öğrenciler varmış diyerek)...

    şefler ve öğrenciler büyük bir nezaketle bize bölümü tanıtıyorlar ve yüzleri gülüyor. ardından ''hadi kurabiye yapalım sizinle'' diyerek bizi tezgahların başına alıyorlar ve bingo! yan tezgahlarda hocalar için yemek pişiriliyor. her birimiz ayrı ayrı dünyanın en kurabiyelerini yapıyoruz ve hep birlikte fırına veriyoruz. ama bir taraftan da yan tezgahlardaki yemekleri kesiyoruz ve hala açız...

    şefler bize ''dışarıda masamız var öğrenciler için, isterseniz kurabiyeler pişene kadar orada atıştırın'' diyorlar. biz yavaşça dışarıya çıkıp atıştırmaya başlıyoruz. ama öğrenciler için yapılmış masa çok vasat... kısır, patates salatası, humus falan var yani... ama içeride etler köfteler havada uçuşuyor... cem yılmaz'ın şurada bahsettiğine yakın tarzda tabaklarla içerinin yolunu tutuyoruz ve kurabiyelere bakmaya geldik ayağına tezgahlara yanaşıyoruz.

    şefler tedirgin, şefler huysuz... ama bölüm öğrencileri anlıyor tabii bizi ve (çok yüksek ihtimalle şeflerini delirtmek için) pişen her türlü yemekten tadabileceğimizi söylüyorlar. aman Allah'ım, öğrenciler uçuyor... 12-b sınıfı öğrencileri olarak, gastronomi öğrencilerinin tadım niyetiyle tabaklarımıza koyduğu bütün nevaleyi yiyip bitiriyoruz. biraz evvel kıymaya şekil verip tavaya atan şefler, köfte tam pişmeden tavadan alıp bize servis etmek zorunda kalıyorlar ve öğrenciler mutfak tezgahlarının üzerinde aç karınlarını doyuruyorlar...

    5. ve 6. paragraftaki güler yüzlü, nazik şeflerin yerini; testere necmi'nin şu görseldeki surat ifadesi alıyor. (öğrencilere içlerinden küfrettiklerine eminim.) öğle arasının da gelmesiyle birlikte bir bir mutfağın yolunu tutan hocalar da ortada yenecek bir şey bulamayınca önce şeflere, ardından da bize tip tip bakıp mutfağı terk ediyorlar.

    öğrenciler doymuş şekilde bölümdekilere teşekkür ediyor ve öğleden sonra yapılacak konserdeki yerlerini alıyorlar. konser de bitiyor ve dönüş yolculuğu başlıyor. otobüste hocamız ve diğer sınıflardan bazı öğrenciler açlıktan yakınıyorlar, suratları beş karış... bizim sınıf ise halinden gayet memnun şekilde yol boyunca şarkı söylüyor...

    işte bir günü de böyle geçirmiştik. iyi bir lisedeydik nihayetinde, bu okulu yazmaya tenezzül bile etmeyiz diye kendimizi de kandırmayı unutmadık tabii. gerçi sonra birkaç kişi tıp/diş falan kazanıp gitti bu okula, şimdi utançlarından gastronominin önünden bile geçmiyorlardır sanırım ...

    yaptığımız kurabiyeler mi? öyle bir haldeydiler ki, boş verin...
    #258801 laz ziya | 4 yıl önce
    1anket