john lennon gibi büyük dahilerin penisi halka mal olmuştur. bir hayrat çeşmesi gibi oradan eserler neşet eder ve herkes gönlünce, kana kana içer. sonra yoko ono gibi bir penis gaspçısı çıkar, penis kıskançlığı ile çeşmeyi tahrip eder ve dehanın suyunu keser. o nedenle, susuzluktan kavrulan kamu, yoko ono'da belki de en mükemmel formunu bulmuş bu şeytani yengelerden nefret etmektedir ve edecektir. makus talihidir bu insanlığın.
paylaşılamayan penis sendromu sadece lennon gibi dahilerde değil, kel ve fodul ismail eniştelerde bile mütalaa edilebilir. ismail eniştelerin o bamya çükü kıymete biner, anacığı ile sevgili eşi, bu bamya yemeğini sadece bennn kaşıklayacağım diye saç saça, baş başa kavga eder. erkeğin imkanlarından (ismail eniştenin doblosu ve haftada bir mangalda pişirdiği tavuk) yararlanma ve de belki daha önemlisi, erkeğin imkanlarını başkalarına yedirmeme gibi bir saplantıdan söz ediyorum. penisle sembolize edilen, (bu benim kabahatim değil, freud'u suçlayın) iktidar, imkan, yaratım gücü gibi şeyler bazılarında kıskançlık uyandırır. tabii bazı erkeklerde de. dolayısıyla penis kıskançlığı sanıyorum sadece kadınlara mahsus değildir.
yoko ono'nun böyle yekpare bir nefretin nesnesi olmasında, lennon'ı kafese kapatıp kafasını bulandırmasının yanında, çirkin olması, japon olması ve avant garde olması da etken tabii. yani en yetenekli, en güzel ve sempatik hanım kızımızı çıkarın, iki sene çağdaş sanat yapsın, sonraki karşılaşmada çoğumuzda bir öğürme refleksi tetikleyecektir.