19. yüzyıla damgasını vurmuş, etkileri bugün de devam eden ünlü düşünür.
çoğu düşünür gibi bu dünyayla derdi olan insanlardan biri. babasını erken yaşta kaybetmesiyle annesiyle yaşamaya başlıyor. annesiyle de iyi bir iletişimi yok. bu kadar kötümser* olmasının sebebi yaşadığı dönemin buhranlı olması ve annesi. annesi onu hiçbir şeyden memnun olmaz bir baş belası ve kendi hayatında bir külfet olarak görüyor. annesi de döneminin ünlü yazarlarından biri. bu konuda ise birbirlerini destekleyici iletişimden kurmaktan çok, düşmanca tavırlar sergiliyorlar. schopenhauer'in bu kadar iyi bir yazar olması ve yazma inadını hiç bırakmasının bir sebebi de annesi bana kalırsa. yaşadıkları dönem ise o kadar karanlık bir dönem ki kimsenin felsefeyle uğraşacak vakti yok. yine de schopenhauer belki de annesine karşı olan güçlü inadıyla yazmayı bırakmıyor. hatta rivayet odur ki annesine "bir gün sen unutulup gideceksin ve seni sadece schopenhauer annesi olarak hatırlayacaklar" der. hakikaten dediği gibi oluyor. ve kısa süre sonra da bir daha birbirleri bir daha görmemek üzere yollarını ayırıyorlar.
istem ve fikir olarak dünya en önemli eserlerinden biri. diğer eserlerinin bu eserin yorumlanması olduğu söyleniyor. eser içeriğinin yanında üslubunun da farklı olmasıyla dikkat çekiyor. sert bir dili ve mizacı olduğu için yaşadığı dönemde sevilmiyor. dönemdaşı hegel ile papaz. düşüncelerini para karşılığı sattığını ima ediyor. daha pozitif ve toplumsal normlara uyumlu davranan hegel istediği kürsüyü elde edebilirken schopenhauer uzun dönem parasızlıkla mücadele ediyor. schopenhauer hakikaten kibirli bir adam. kitabının ilk dizeleridünya benim fikrimdir diye söze başlıyor mesela. “yeni yetme” bu düşünürün bu kadar iddialı olması pek hoş karşılanmıyor.
dönemin maddecilik anlayışını eleştiriyor. önce maddeyi sonra düşünceyi izleyerek gerçeğin özünü bulabileceğimizi söylüyor. zihinlerimizin niteliğini kavrayabilirsek dış dünyayı çözümleyebileceğimize inanır bu nedenle.
kendinden önceki filozoflar zihninin özünün düşünce ve bilinçte olduğunu söylüyorlar. schopenhauer ise bu düşüncenin bir kenara bırakılmasını, bilincin zihnimizin yüzeyi olduğunu, bilinçli ya da bilinçdışı istemin davranışlarımıza yön verdiğini söylüyor. bugün bu düşünce sıradan gibi gelse de döneminde yeni düşünceydi. birçoğumuz bilinçaltı kavramını freuddan duymuşuzdur ama felsefe dünyasında schopenhauer ile birlikte freud’dan önce konuşulmaya başlandı.
schopenhauer, davranışları yönlendiren şeyin asıl şeyin bilinçdışı istem olduğunu söyler. her şeyi istem ile açıklar. mantığı boş görür. birini bir şeye mi inandırmak istiyorsun? o zaman onun kişisel çıkarlarına, isteklerine, arzularına, istemlerine bak der. siyaset sosyolojisine, reklamcılığa, insan yönetimine dair en önemli şeylerden birini döneminin çok ilerisinde söylemeye başlar.
buradan istemi; insanın özü ve insanın kendisi olduğunu, dünyayı algılama ve yorumlanma şekli olarak ele aldığı anlamını çıkarabiliriz.
çoğalma/üreme hakkındaki görüşleri de çok tartışılıyor. aşkın metafiziği kitabında bu konuyu enine boyuna inceler. üremeyi bütün organizmaların en son amacı, en güçlü içgüdüsü ve ölümü yenmenin bir yolu olarak ele alıyor. günümüzdeki gibi romantik aşk düşüncesi yok. romantik atıflarla tanımladığımız aşkı o üreme, cinsellik, soyun devamı ve ölüme karşı direnç olarak görür. kısaca bizim romantik aşk diye tanımladığımız şeye kıçıyla güler. ancak çoğalma/üreme istemini seksli bir takım münasebetler olarak ele almaz. üreme istemi spermlerimi sağa sola saçayım, yeni bebekler dünyaya getirelim ötesinde bir de üretici gücü* harekete geçiren şeydir onun için. bu nedenle insanı hayatta tutan ve yaşama enerjisi veren istemdir.
schopenhauer'ın kötümserliği istemin sonsuz olmasından gelir. istem hiçbir zaman uyumaz, sonlanmaz, bitmez. bir istem gerçekleşir gerçekleşmez bir başka istem ortaya çıkar. böyle sonsuza kadar gider. istemin sonsuz olduğu bir dünyada sürekli mutluluk ve barışı elde edemeyiz der. doğu felsefesine yakınlığı burada başlar. istemi bütünüyle bilginin ve aklın buyruğu altına almamız gerektiğini söyler. para ve pulun geçici şeyler olduğunu insanı asla mutlu etmeye yetmeyeceğini, insan mutlu olmak istiyorsa zihni melekelerini beslemesi gerektiğini, sanattan ve kültürün ışığından faydalanması gerektiğini salık verir. akıl insanın kendi kendinin hakimiyeti almasını ve gelişmesini sağlarken sanat istemlerin üstüne yükseltme gücü olduğunu düşünür.
sonuç olarak schopenhauer; mutlu olmak için akıl, zeka, irade ve sanat ile istemin kontrol altına alınması gerektiğini düşünür. ne kadar az istem varsa o kadar az acı vardır der.
schopenhauer yapayalnız öldü. karısı, çoluğu, çocuğu, ailesi, vatanı yoktu. yaşadığı hayat, gösterdiği tavır ve duruş tüm bu düşünceleri inşa etti. ölümüne yakın daha keyifli olduğu ve mutlu olduğu söylenir. sanırım yıllar içinde istem ile olan mücadelesini kazandı.