parayı girerken alıyorlar. cebimden para çıkarıp veriyorum. görevli para üstünü veriyor. alıp atıyorum parayı kapının gözüne. yola bakar şekilde parkediyorum arabayı. buraya gelecek. gözüm yolda. hava güzel. ne de olsa izmir işte.
çiftler geçiyor yanımdan kolkola. "arabayı burada mı bıraksak?" diye düşünüyorum. yürürüz işte. gelmiyor ama. gecikiyor. merak ediyorum. telefon etsem, şirinlik yapacak, kızamayacağım. vazgeçiyorum.
karşıyaka'nın maçı var galiba. yeşilli kırmızılı gençler, çocuklar geçiyor yanımdan bağıra bağıra. aklıma yoğurtçu parkının yaşlı ağaçlarının altından bağıra çağıra geçişim geliyor. eskiyi unutmalıyım diyorum kendi kendime.
birden ama işte birdenbire, ışıkların yanında görüyorum onu. etraf ıssızlaşıyor. sadece o. türk filmi olsaydı ya bu diyorum kendi kendime. koşsak ya birbirimize. olmaz ama daha beni farkedecek. gülümseyişi parlayacak. izmir'in kıskanç güneşi kıskanacak.
çıkıyorum arabadan. bana doğru gelişini izliyorum. yaklaşıyor. ona doğru bir kaç adım atıp sarılıyorum. özlemişim işte. "nasılsın" diyor bana. duymuyorum. kokusunu içime çekiyorum. dünya kayboluyor. zaman yavaşlıyor.
ama işte tam o an, yabancı bir el dokunuyor omzuma.
"abi eksik vermişim paranın üstünü. deminden beri seni arıyorum." sese dönüyorum. otopark görevlisi.
deliriyorum haliyle. bağırıyorum. "hay senin allah belanı vermesin emi! sırası mı lan!" bozuluyor adam.