İlimden yoksun yönetimlerin bir türlü kendi işleyişine bırakmamalarından mütevellit kısa vadede düşme trendine girmesi zor görünüyor. Minör düşüşler / yükselişler böylesi bir dönemde kabul edilebilir bir durumdur fakat her şeyi olduğu gibi, regülasyon politikalarını da kendi rüya tabirlerine göre yorumlayan bir yönetimin, aldığı anlık kararlar neticesinde dizginlenmesi git gide zorlaşıyor.
Güncel verilere göre Çin'in ihracatı, nisan ayında sürpriz bir şekilde yüzdesel oranda arttı. Bu da imalat sanayi üzerindeki direnç hedeflemesi üzerindeki baskıyı bir nebze olsun kırdı. Japonya Bankası, teşvik tedbirlerini artıracağını duyurdu. Deutsche Bank, "enteresan" şekilde kar ettiğini raporladı. S&P, italya bankalarının kredi notunu düşürmedi ve bana göre en önemli kararlardan birisi de buydu. Güney Kore, stoklarının dolu olduğunu bildirdi, vb vb. derken gördüğünüz üzere dünyada artık "global" bir çözümden söz edilemiyor, tabir-i caizse her ülke kendi çözümlerini devreye sokmaya çalışıyor. "Dolar dolsa ne olur, dolmasa ne olur." diyen bir zümrenin takipçileri, bunun için de "ee?" veya "dolarla ne alakası var" diyebilir.
ABD'de işsizlik oranları her geçen gün dizginlenemeyecek şekilde artıyor ve global efektten ötürü tüketimi canlandırmak için birçok parametre devreye sokuluyor. Nakdi para pompalanması piyasalarda bir karşılık bulmadı ve bekledikleri gibi enflasyonu da artırmadı; bu bir avantaj olarak değerlendirilse de, işsizlik oranlarına etkisi kuramsal olarak negatif (Philips Eğrisi). İnsanlar, temel gıda gereksinmeleri hariç bir harcama eğiliminde değiller. Eski sistem dediğimiz "yastık altı" tasarruf yönelimi artacaktır. Yani, kağıt paraya olan talep ve bu da kaçınılmaz son olan "para"nın değerini artıracaktır. Özetle; kur yükselecektir.
Davranışsal finans'ın ne kadar önemli bir alt başlık haline geldiğini yeni anladı dünya ve hep dediğim gibi; artık yeni bir şey söylemek zorunda.
(En basit bu kadar anlatabildim, umarım faydalı olur.)