Dini, insan ile kutsal ya da kutsallık arasındaki ilişkileri tanımlayan bir dizi inanç, duygu ve pratik olarak tanımlayabiliriz.
Birçok dinde yaşamın anlamını, yaşamın ya da Evrenin kökenini açıklamayı amaçlayan söylemler, semboller ve kutsal dönemler vardır.
Yüzyıllarca birilerinin kattığı ritüellerle şekilden şekile girer, doğru ya da yanlış bireyi belirli bir disiplin çerçevesinde şekillendirir. Bu süreci şöyle işler: Bir çocuk düşünme yeteneğine sahip olarak dünyaya gelir. Zamanla çevresinden öğrendikleri ile zihnin eylemleri artar ve akıl yürütmeye başlar. Bu düşünce ve akıl yürütme, bir dünya görüşünün tohumunu atmak için derinden inanılan "mahkumiyetler" veya "hakikati arama merakı" olarak sınıflandırılır. Mahkumiyet de olsa hakikati arama merakı da olsa her ikisi de düşünce/eylem bağlantısı ile sahip olunan kültür üzerinde etkili olur. Kültürümüz de zamanla düşüncelerimizi değiştirir veya güçlendirir.
Din kavramından şöyle bir genel bahsettikten sonra şimdi gelelim doğu dinleri neden bu kadar çekici? sorusunun cevaplarına. Çayınızı/kahvenizi alın da başlayalım.
Bahse konu dinler -en yaygın bilinenleri-; Hinduizm, Budizm, Sihizm, şintoizm, Taoizm... Aman kimi çekiyormuş bu dinler demeyin şimdi. Günümüzde de Hinduizm ve Budizm kavramları olan yoga, tai chi, astroloji gibi uygulamalar batıda özellikle sosyete arasında yaygın değil mi? Ben çıkarımlarımı yazmaya devam edeyim. Bu dinler, tek tanrı tarafından kitaplarla insanlara iletilen mesajlara değil insanın düşünmesine ve davranışlarına dayanır. aynı zamanda hümanisttir. Bu nedenle hem din hem felsefe olarak kabul görürler. Ortak yönlerine bakarsak; Tarihsel figürlerin öğretilerini takip ederler. Bir çoğu davranışların bu hayatta ya da bir sonraki hayatta ödüllendirileceğini öğretir. Adalet, insanlar ya da bir tür kozmik enerji tarafından sağlanmaktadır.
Doğu dinlerini cazip kılan, bireyin manevi özgürlüğüdür aslında. Yani belirlenmiş ideallerden çok nasıl yaşamak istediği bireyin sorumluluğudur. Yargı yoktur. Düşüncelerinizin doğru veya yanlış olduğunu söyleyen kimse yoktur. Günlük hayatımızda da böyle değil mi? Tepemizde sürekli eleştiren kişilerden rahatsızlık duyarız. Dayatmaları kabullenmeyiz. Gerekli olduğunda çıkarırız. Eylem temelli olan bu dinlerde kişi iyi şeyler yaparsa karşılığında iyi şeyler alır veya bir sonraki yaşamlarında daha iyi bir konuma gelir.
Belki de kelime temelli dinler, yasalcı bir sistem, davranışlardan ziyade bir dizi fikir ve bu dünyanın kurumlarıyla aynı prensiplerle çalışan bir politik kurum haline geliyor insanların gözünde. Ve dinginlik edinme, tutkuların üstesinden gelme, düşüncelerle başa çıkma ve erdemleri yetiştirme konusunda rehberlik eden doğu öğretilerine/maneviyatına yöneliyorlar.
Görmedikleri bir varlığa inanmak yerine benliklerini ilah (ben kozmosun bir parçası olduğum için Tanrı da içimde yaşıyor. Tanrı ile iletişim kurmak için kendi içime bakıyorum derler) edip ya da etik yaşam açısından herhangi bir yükümlülük hissetmeden manevi tatmin yaşamak niye çekici gelmesin ki?!...