dünkü beşiktaş maçıyla birlikte 2 maçta 0 puan ve eksi 4 averajla süper lig'te sondan bir üstteki sırada bulunan izmir'in gururu.
tablo gerçekten berbat. futbol yobazı ve stajyer hoca diyerek nitelendirmekten sıkılmayacağım tamer tuna'nın dünkü maça -takımın tek sorunu bu iki oyuncunun performans sergileyememesiymiş gibi- andre castro ve halil akbunar yerine celso borges ve yasin öztekin'le başlaması şans eseri iyi sonuç verdi. yasin maçın ilk 10 dakikasındaki beşiktaş baskısını kırmakta kilit rol oynadı, ayağında top tutup takımın savunmada baskı altına girmesini engelledi. borges de ilk yarıda 4 uzun ve isabetli pas atıp başarılı hücuma çıkışlarda pay sahibi oldu. iki topu direkten dönmesine rağmen, başka hiçbir pozisyona girememiş, ilk 10 dakikadaki baskı kurma çabası hüsranla sonuçlanınca da oldukça dağınık bir görüntü çizmeye başlamış beşiktaş'ın attığı ilk gol göztepe'nin savunma zaaflarının güzel bir özetiydi. lamine gassama'nın -sadece- caner erkin'in önünde durup ona orta açtırmamasının yeterli olacağı, bu olduktan sonra olgun bir atağa dönüşmeyecek cılız beşiktaş atağı, korkunç bir yerleşim hatasıyla birlikte golle sonuçlandı. 2 stoperin (titi ve bubacarr sanneh) ofsaytı bozmamak için 6 pasın içinden kaçışları, zaten alan paylaşımı yeteneği hiçbir zaman olmamış deniz kadah ve borges'in etraflarındaki beşiktaşlı oyuncuları savunmaya çalışırken topun güzergahını sadece izlemeleri beşiktaş'ın ilk golünün kısa bir özeti. ilk yarı itibariyle iyi direnen göztepe ise, bu golden sonra moral olarak sahadan silindi.
futbol yobazlığı ise, devre arasından dönüşte eren derdiyok'un oyundan alınıp halil'in oyuna dahil edilmesiyle tavan yaptı. tamer hoca'nın geçen haftaki antalyaspor maçının yasin'in oyuna girdikten sonraki dakikalarında da denediği "kanat oyuncularından 10 numara yaratma" ıslak rüyası böyle bir deplasmanda, direnç gösterebilmiş ama yediği golle moral olarak dibi görmüş bir takımda tabii ki ters tepecekti. zaten ilk yarının en kötü oyuncusu olan deniz'in -şaka değil- 90 dakika sahada kalabilmesi de mucize gibi bi' şey. geçen sene de yasin'in 10 numara olarak kullanıldığı birkaç maç hatırlıyorum. o maçlarda da hem yasin sahadan tamamen silinmişti (dünkü maçın ilk 10 dakikası hariç zaten iyi oynamıyordu) hem de önünde oynayan cameron jerome'un etkinliği sıfıra inmişti. devre arası değişikliğinden sonra yanımdaki pastafaryan klishesi'ne de aynısını dedim: "bu değişiklik takımın dibine dinamit koymakla eşdeğer". kurtarıcı halil'in maç 3-0'a gelip beşiktaş iyice rahata bağladıktan sonra yaptığı birkaç dribbling haricinde etkisi de olmadı. 54. dakikadaki caner'in bal golünde ise, sezona iyi başlamadığı geçen haftaki antalya maçında da ince ince hissedilen beto'nun korkunç hatası mevcut. beşiktaş korner dönüşü tekrar pozisyon üretme çabasındayken, ceza sahasında topla buluşabilecek tek isim olan domagoj vida'yı sanneh tutuyordu. caner ortayı açtı, beto sanneh'nin vida'yı ve topu engelleyeceğini düşünerek pozisyonu bir süre takip etmedi. vida sanneh'yi bozdu, sanneh ne vida'yı ne de topu engelleyebildi. bunları çok geç fark eden beto da tıngır mıngır kaleye giden topa refleks göstermekten aciz kaldı. takım kaptanı, dünya çapında halen ismi bilinen kalecilerden biri takıma yeni katılmış bir stopere bu kadar güvenmemeli. beto'nun ilk hatası buydu. caner'in falsolu ortasının da hakkını vermek lazım, ki sanneh ya da vida dokunmadan bile topun yönü hayli değişti.
beşiktaş'ın 2. ve 3. golü arasında 5 dakika var. bu süre içinde bırakın atak yapabilmeyi; kendi yarı sahamızdan çıkamadık. top hep beşiktaş'ta. bu dakikalarda castro'dur, alpaslan öztürk'tür, yalçın kayan'dır; hatta ve hatta -deniz hayalet gibi olduğu için ve eren'i oyundan almanın büyük bir hata olduğu ayyuka çıktığı için- genç ege özkayımoğlu'dur; bir değişiklik lazımdı. futbol yobazlığı gene hortladı, "dayanırlar biraz daha yaae" iç sesiyle birlikte 3. golü yedik ve ardından yasin'in yerine castro oyuna girdi. işte, tamer tuna bu. takım 15 dakikadır berbat bir futbol oynarken, rakip ilk şans golünden sonra gaza gelmiş ve seni yarı sahandan çıkartmıyorken, kenarda oturup "dayansınlar biraz daha" dersen, maç henüz 59. dakikada kopar. bir taraftar olarak ben bunu alt liglerde canlı canlı yüzlerce kere gördüm. 3. gol, zaten bitik bir görüntü sergileyen takımın fişini çekti. sağ bekte sabit kalarak rakibini karşılamasını beklediğimiz gassama'nın yarı sahaya yakın bir yerde beklemesi, andre poko'nun adem ljajic'in çevikliğini hesaplamadan -sert değil- minik müdahalelerde bulunması ve tabii ki beto'nun kapattığı köşeden golü yemesi ile birlikte ilk yarısını iyi, ikinci yarısındaki 15 dakikayı rezil oynadığımız maçı 60. dakikada kaybettik. son 30 dakikada beşiktaş biraz daha akıllı oynayabilseydi, dünkü maç rahatlıkla 5-0 bitecekti.
tamer tuna'nın maç sonu röportajı şurada: link . hocanın sürekli "geçen seneden dersler çıkarttık, iyi hazırlandık" gibi martavallar okuması beni bezdirmiş durumda. geçen seneki göztepe'yi iyice inceleyerek hatim etmiş bir insan evladı (taraftar bile olabilir bu) deniz, borges, halil, yasin gibi adamları ilk 11'de başlatmaz. mümkünse satarak takıma gelir kazandırır, yerlerine genç ve önü açık oyuncular yerleştirir (yalçın, hüseyin, batuhan, ege, yusuf gibi). hadi bunu yapamadın, oyuncuların alıcısı çıkmadı, elinde patladı. o zaman da, bu oyuncuları 11 başlatmaz, yedekte birer silahmışçasına tutup rakibe gözdağı verirsin. ilk 11'de başlattığın gibi, zaten yedekten oyuna müdahale şansın azaldığı gibi, rakibin de "bunların tek gücü bunlar, kitleyelim de şunları, oynayamasınlar" der (zaten saydığım isimlerin takıma katkısı sıfır). dünkü maçın ilk yarısında yasin ve deniz'in etkisizliği, eren'in top alamaması ve serdar gürler'in anlık patlamaları hariç varlık gösterememesi beşiktaş'ın -zaten- kolay tahmin edilebilir hücum planlarıyla oynayan göztepe'yi durdurduğunun kanıtlarıydı. sadece iyi direnebilen bir takım olarak 45 dakika geçirmişken, ikinci yarıya "du bakalım, n'olcek" diyerek takımın tek hava topu indirebilen, hücuma çıkışların bel kemiği olarak sahada -iyi ya da kötü; fark etmez- bulunan eren'i oyundan alarak başlamak ise, beşiktaş'ın "bunlar bu saatten sonra atak falan yapamaz, iyice kapanırlar. saldıralım" gazını da körükledi. zaten 15 dakikalık bu gaz da bizi sahadan silmeye yetti.
geçen sene de yeni malatya ve galatasaray maçlarıyla lige başlamış ve 2 maçta gene 0 puan ve eksi 3 averajla ligin dibine gömülmüştük. ardından -bok gibi olan fikstür sağ olsun- fenerbahçe'yi izmir'de yenerek stres dağıtmış, alanya'ya yenildikten sonra 3 maçlık galibiyet serisi yakalamıştık. bu seneki fikstür de aynı şeyi yapabileceğimiz kadar boktan (serbest fikstür laneti geçen 2 sezonda olduğu gibi, bu sene de bizde). ağustos ayını izmir'de denizli ile oynayarak bitireceğiz. milli maç arasından sonra rize, konya, gazişehir, kayseri ve akbilspor maçlarıyla ligi nerede bitireceğimiz biraz şekillenecek. denizli maçı 15 günlük araya moralli girmek ve bütün hataları halının altına süpürmek adına önemli. galatasaray'ı yenerek gaza gelmiş denizli'nin geçen hafta bizim kaybettiğimiz antalya'yla deplasmanda oynayacak ve ardından haftaya izmir'e gelecek olması bu gazlarının biraz azalmasına neden olabilir.
takıma transfer falan yapılmayacağını tamer tuna dünkü maç sonu basın toplantısında üstü kapalı olarak söylemiş. bundan sonra 10 numara, bitirici bir forvet ya da kanattan ceza sahasına girip adam geçebilen ve/veya orta açabilen bir kanat oyuncusu transferi beklemek hayal olacaktır. eldeki kadronun bu sezon ligte tutunabileceğine dair umudum git gide azalıyor. borges, halil, yasin, deniz, eren, gassama, leo gibi yetenekleri dahilinde değil, moral motivasyonları dahilinde oynayabilen oyuncuların ilk 11 işgalcisi olduğu bir takımın ne kabuk değiştirebileceğini ne de yükselişe geçebileceğini düşünüyorum. iç saha maçlarında taraftar biraz ittirir, güç bela kazanılmış maçlarla keyifleniriz; orası ayrı ama deplasman planlarını kendi elleriyle bok eden bir stajyer, bir futbol yobazı takımın başındayken, bunun ne kadar yeterli olacağını bilmiyorum. umarım ligin devre arasından sonra stat açılır, seri galibiyetler alırız ve sezonu da en kötü ihtimalle 15. bitiririz. moraller bozuk.