bu filmin teklediği tek nokta, fazlaca sofistike konusunun inandırıcılık problemi yaşatması, daha doğrusu size sorgulayacak alan yaratamaması. bunun en kolay açıklaması sanırım gene aynı dönemin filmlerinden matrix 'in bu konudaki başarısı, filmi izledikten sonra çoğumuzun kaşık var mı, yok mu diye düşünmeye başlamasıdır (heralhalde?). equilibrium ise size bu sorgulayacak alanı filmi izlerken bir türlü vermiyor, aksiyonun tadını alınca da filmi izledikten sonra kafa yormuyorsunuz. yani film biraz arafta kalıyor.
açıkçası hiç bir şey hissetmesek (filmin konusu bunun üzerine) dünya nasıl bir yer olur diye kafayı yormadım bu filmden sonra. gerçi, film de anlatmaya çalıştığım gibi bu noktada bazı inandırıcılık problemleri yaşatıyor. christian bale iyi oynuyor misal ama senaryoda fazla hareket alanı bırakılmamış gibi. o; duygularını hissetmeye başladığında bizim de bundan etkilenmemiz lazımken, bunu başaramıyoruz, çünkü bunu hissedeceğimiz sahneler bir türlü gelmiyor. yavru köpek sahnesi var misal, süper bir fırsat bunun için, ama o dramatik hava yakalanamamış, duygusal gelgitler tokat gibi yüzümüze çarpılamamış. muhtemelen bale olmasa, daha da vahim olacak idi durum.
belkide taa en başta barbarlık ve sanat arasında kurduğu bağın alt metinlerini okumaya çalışmak bu film adına daha faydalı bir vakit geçirme yöntemi olacaktır. misal "mona lisa - saddam -stalin ilişkisi de (threesome) ne olaki" gibi??? bu işte temelde filmin problemi, izledikten sonra kafanıza bir şeylerin takılmış olmasını istiyorsunuz, ama yok, anlatılanlar çok berrak.
film hakkında 1984 'den matrix 'e geniş bir yelpazede benzerliklerin sayılacağı örnekler veriliyor halihazırda, benimde yer yer brazil düştü aklıma.
buram buram anarşizm propagandası yapan film diyede bir cümle kurmak isterdim ama amerika 'daki yapım şirketlerine zerre güvenim yok, kesin yapmamışlardır, o nedenle hatalı lakırdılar dökülmesin buralara diye filmin mutlaka izlenmesi gerektiği hususunda ısrarcı olarak girdimi sonlandırıyorum.