eskiden hayatı anlamıyorum derdim. şimdi de anladığımı söyleyemem ama artık bir yaşanmışlığım olduğu için yazıyorum. acaba bir şairler şiir yazarken neleri düşünür. ne hisseder ve yıllar sonra yazdıklarını okuyunca acı çekmez mi? son iki ayımı yalnız başıma ve bütün sevdiklerimden uzak geçirdim ve üstüne aşk acısı atlattım. ve şunu fark ettim ki şairler gerçekten aşıklar. neye aşıklar bilmiyorum ama keşke bende onlar gibi olabilsem. can yücel'i şimdi anlıyorum. artık beklentim yok. çünkü en zor zamanımda sadece telefon üzerinden iletişime geçtim sevdiklerimle. iyi ki varsınız. iyi ki hayatımdasınız. ama giderseniz de hoşçakal derim. üzülmem gittiğinize.
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü. öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden. çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. senin değillermiş gibi davranacaksın. hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin. ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin... mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. mesela turuncuya, ya da pembeye. ya da cennete ait olacaksın. çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
Kısacası hayat can yücel'in dediği gibi bağlanmadan yaşanmalıdır.