bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Liderlerinin emrini duyan çocukların arkasındaki adamlar hiç vakit kaybetmediler. Zaten ellerinde olan kılıçlarını iki küçük boynun üzerine koyup hızla çektiler. İki minik beden, boş birer çuval gibi bir anda yere yığıldı.
Dwain için ise o an bir ömür kadar uzundu. Adamın sözlerini duyan çocukların hissettiği şaşkınlıkla karışmış korkuyu hissedebiliyordu. O küçük gözleriyle kendisine yalvardıklarını zihninde duyabiliyordu. Adamların kılıçlarını kaldırdığı ve çocukların boynuna dayadıkları an Dwain etrafındaki diğer adamlara aldırmaksızın elindeki uzun bıçaklarını fırlatmıştı bile. Bıçaklar liderin kulaklarının yanından ıslık çalarak geçti. Ama aradaki mesafe adamları durdurabilecek kadar kısa değildi. Havada süzülen iki bıçak adamlar çocukları öldürdükten hemen sonra deri zırhlarını delip kalplerine saplandı. Dwain'in kalbine saplanan acı ise adamların hissettiğinden kat ve kat fazlaydı.
Erken gelen intikam Dwain'e doğru harekete geçen adamların bir an duraklamasına sebep oldu. Kılıcını kılıfından çeken lider boşta kalan elini kaldırıp "ne duruyorsunuz" der gibi hareket etti. Dwain'in ani ve sert tepkisi işi adamlarına bırakması gerektiği düşüncesinin hakim olmasını sağlamıştı.
Dwain anlık duraklamadan faydalanarak meşalesini yere attı ve geriye doğru çekilerek hanın karanlığında kayboldu. Hanı çevreleyen her bir adamın kapıya doğru koştuğunu duyabiliyordu. Liderleri "onu canlı istiyorum!" diye bağırıyordu yine tükürüklerini etrafa saçarak. Dwain fırlattıkları kadar uzun olmayan iki bıçak daha çekti sırtından. Gözlerinin meşalenin aydınlığından zifiri karanlığa alıştırmaya çalışırken yerde dizili cesetlerin önüne kadar geri çekilmişti. Kapıdan gelen sönük ışıkta gördüğü hareketlenmeye doğru hiç tereddüt etmeden tekrar fırlattı bıçaklarını. Az önce duyulana benzer bir ıslık sesinin ardından adamların biri boğazına saplı bıçakla yere yığılırken bir diğeri gözüne saplanmış bıçakla çığlık atmaya başladı.
Başka bıçağı yoktu Dwain'in. Bundan sonrası o kadar kolay olmayacaktı. Çünkü kılıçlarla arası bıçaklarla olduğu kadar iyi değildi. Yine de her iki kız kardeşin de kılıç eğitmeni Larden'di ve kalan adamların en azından yarısını öldürebilecek düzeyde beceriyi edinmesini sağlamıştı. Kılıcını çekerken adamlardan bir kaç tanesi daha olası bir ıslık sesine kulak kabartarak tedbirli bir şekilde içeri adımlarını attılar. Dwain adamları net bir şekilde göremiyordu ama adamların da onu göremediği kesindi. Gözünden yaralanan adamın çığlığı kendi liderlerinin kalbine sapladığı kılıçla son bulurken içeriye bir kaç adam daha girdi.
Dwain önce gözlerini sonra kendi bedeninin çıkarttığı seslere aklını, bir kez daha kapattı. Farklı hızlarda atan kalplerin sayısını ve konumlarını hayalinde canlandırmaya çalışarak hareketsiz kaldı. Üç tanesi karşıda, iki tanesi sola, iki tanesi sağa geçiyordu. Karşıdakilerin arkasında üç tane daha vardı. Dışarıda lider ve beş tane daha. "İlk hareket eden ilk ölür" dedi Dwain. Adamlardan birisi bu tehdidi umursamadan saldırdı. Adamın yukarıdan savurduğu baltasını hisseden Dwain biraz yana çekilip kılıcını savurdu. Adam baltasını bırakıp iki eliyle kesilen boğazını tutmaya çalıştı. Garip hırıltılar çıkartarak şaşkın gözlerle sırt üstü yığılırken elleri hala boğazında açılan derin kesiği kapatmaya çalışıyordu.
Ondan sonra her şey bir anda gelişti. Dwain önce soluna giden adamların arasına girdi. Birini en kıymetli yerinden, ötekini koltuk altından yaraladı. Bu yaralar ani ölüme sebep olmasa da bir kaç dakika sonra ölmelerine sebep olacaktı. Hemen öldürmese de iki adamı daha saf dışı bıraktığı kesindi. Geri kalan adamların hepsi birden üst üste yaşadıkları şokların ardından haydut olduklarını hatırlayarak harekete geçtiler.
Dwain bir yandan gelen darbelerden kaçınmaya çalışıyor, diğer yandan ise nefes alan her şeye doğru kılıcını saplayıp geri çekiyordu. Tek tek, tüm adamlarda ölümcül yaralar açmaya devam ediyordu. Ama bunun artık bir bedeli vardı. Sol kolu dirsekten omzuna kadar açılmıştı, zırhı onu bir nebze korusa da bir kaç kaburgasının kırıldığını hissedebiliyordu. Savrulan kılıçlardan birisi boynuna bir çizik atarken saçlarının bir kısmını da alıp götürmüştü. Yine de içlerinde en kötüsü zırhını delip karnına saplanan mızrağın ucuydu.
Her şey sona erdiğinde, içeride ayakta kalan tek insan Dwain oldu. Bedeni tamamen kanla kaplıydı. Gücünün son demlerine doğru hızla ilerlerken dışarıda şaşkın bir şekilde bekleyen adamlara nefesini kontrol altında tutmaya çalışarak seslendi: "Evet beyler, sizleri de içeri bekliyorum" Sesi oldukça sakin ve güçlü çıkmıştı. Adamlar hiç tereddüt etmeden atlarına doğru koşmaya başladılar. Liderleri "Sizi korkak herifler, çabuk geri dönün!" diye bağırıyordu. Ancak adamların değil durmak, dönüp arkalarına bakmak gibi bir niyetleri bile yoktu.
Dwain, mızrağın uzun kısmını devrilen bir masaya dayayarak kırdı. Hissettiği acı bugün yaşadıklarının acısını neredeyse örtecek kadar güçlüydü. Sıra liderle yüzleşmeye gelmişti. Orta yaşlı adam hanın merdivenlerinin hemen aşağısında durmuş kaçan adamlarına öfke kusuyordu. Dwain kapıya geldiğinde adamın öfke ile yeri tekmelediğini gördü. Sol dirseğinden süzülen kanlar kimsenin dokunmaya kıyamayacağı güzel teninden süzülüp narin parmaklarının ucundan yere damlıyordu. Böyle bir güzelliğin bu denli iyi bir savaşçı olması, olağan dışıydı.
Dwain kapıda belirince köle tüccarlarının başı da giden adamlarına omuz silkip yüzünü ona döndü. "Ben bunca yıl bir saray soytarısına yenilmek için yaşamadım" dedi. Kendisini ikna etmeye mi çalışıyordu? Anlam veremedi Dwain. "Tanışma şansımız olmadı küçük hanım" dedi. Sonra reverans yapıp "özür dilerim, prensen Anlet" diye ekledi. "Ben Vladamlı teverkin grena, gelmiş geçmiş en büyük kılıç üstadı" dedi. "Bunu bilmeni istiyorum prenses, ve şunu da bil, seni öldürüp cesedini günlerce sikeceğim" derken kudurmuş bir köpek gibi görünüyordu. "Sen bittin prenses, son, yolun sonu, sen b...."
Teverkin Grena, son sözünü tamamlayamadan göğsüne saplanmış kılıçla yere yığıldı. Dwain "Çok fazla konuşuyorsun" dedi merdivenleri inip can çekişen adamın yanına doğru ilerlerken. Sonuçta kılıç dediğin savaş aleti de bir tür bıçak sayılırdı. Yanına ulaştığında kılıcını saplı olduğu yerden çekip adamın boğazına sapladı. Adam konuşmaya çalıştı ama ağzından kan dışında bir şey çıkmadı.
Dwain bir kaç adım daha ilerleyip dizlerinin üzerine çöktü. Bedeni, bacaklarının taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştı. Kırılan kaburgaları göğsüne batıyor, mızrağın saplı ucunun acısına benzer bir acıya sebep oluyordu. Sırt üstü uzandı. Gökyüzüne bakarak son sözlerini söyledi. "Abla, beni affet..."