siyonizm peşinde koşmaya başlayınca çok sevdiği theodor herzl ile muhabbeti kesen yazar.
işin ilginç yanı ilk romanının yayınlanmasını da theodor herzl'e borçludur kendisi.
hatta bir gün theodor herzl'i yolda görünce selam verip geçmiş, herzl bu duruma üzülünce de ayaküstü iki laf edip geçmiş ve eğer yanılmıyorsam cenazesine kadar bir daha theodor herzl ile muhattap olmamıştır.
korku" isimli kitabında şantajın insanın psikolojisini nasıl bozduğunu bize gösteren, duygu ve düşüncelerin toplum baskısı altında insan hayatını nasıl zehir edebileceğini çok güzel ele alan yazardır. kitaplarını okurken hissedeceğiniz sıcak bir havada gölgelik bir dere kenarında, dereye ayağınızı sokarsınız ve rahatlarsınız ya işte tam o hissi kitaplarını okuyunca alacağınız yazar. bu duruma sebebiyet veren psikolojik analizlerini çok güzel bir şekilde okuyucuya aktarması ve olay örgüsünü bozmadan, eksiksiz ayrıca betimlemelere de boğmadan yapabilmesidir. kısacası, rahatlamak isteyen okuyucular kitaplarını okumalıdır.
Herkesin ulaşabileceği tanımlardan ziyade farklı bir şey yazmak istiyorum.
Stefan Zweig'ın Amok Koşucusu adlı kitabını bulduğumda popüler kültürün bu yazardan haberi yoktu. Buraya kadar normal her şey değil mi? Şimdi kitabın içeriğine ve oluşturduğu öykülere değinelim. Can yayınlarından çıkma 1990 yılında basılmış kitap 7 farklı öyküden oluşuyordu. Bunlar:
1- bir çöküşün öyküsü 2- madalya 3- bezginlik 4- amok koşucusu 5- ay ışığı sokağı 6- leporella 7- leman gölü kıyısındaki olay
Bu öykülerin anlatmak istediği ortak nokta yani benim anladığım şey ise insanı intihara sürükleyen olaylardır. Bu insanın buhranları da olabilir, çevre ve toplumun etkileri de. Yani bir bütünlük ve bir mesaj vardır bu kitapta.
Günümüzde ise bu öykülerin bütünlüğü birbirinden koparılıp teker teker kitap haline getirilmiştir. Yani popüler kültürün gazabına uğramıştır. Sevdiğim bir öykücü ve biyografi yazarı olmasına rağmen "stefan zweig" demekten ben bile soğudum. O kadar da iyi bir anlatıcı ve hassas biri olarak yaşadığını okuduklarımdan bildiğim halde...
Bu sadece popüler kültürün bir örneği ve büyük bir yazarın anlatmak istediği her şeyin günümüzde yanlış aktarıldığınin örneğiydi. Umarım mezarında ters dönmemiştir son dönemde.
Okuduklarım arasından tavsiye edebileceğim biyografi ağırlıkli eserleridir. Anlam bütünlüğü bozulmadığı için yazarın düşüncelerini daha iyi anlayabilirsiniz.
Not: öykü kitaplarını okumayın demiyorum. Fakat bu durumu da bilmeniz gerekir, yazarı daha iyi anlamak istiyorsanız.
öyküleri ile bilinir. sayfa sayısı bu kadar az olan kitaplarla böyle güzel edebi eserler vermesi gerçekten zor ve meşakkatli bir iş olsa gerek. insan psikolojisini güzel çözümleyen ve anlatan bir yazardır. kitapları bir çırpıda keyifle okunur.
1881 viyana doğumlu yazar pek bilinmese de biyografi yazarıdır. öykülerinde derin karakter çözümlemeleri yapmıştır. yahudi kökenli yazar ikinci dünya savaşı öncesi 1934 ingiltere'ye yerleşmek zorunda kalmıştır. sonrasında new york'a, arjantin'e, paraguay'a ve intihar ettiği brezilya'ya göç etmiştir.