1989-2002 yılları arasında 13 yıl kesintisiz yayınlanarak Türk televizyonculuk tarihinin en uzun süren dizisi olma rekoruna sahiptir.
1976 yapımı Kapıcılar Kralı filminin senaryosunu yazan Umur Bugay'ın daha sonra bu filmdeki karakterleri geliştirmesiyle ortaya çıkmıştır. Bir apartmanda yaşayan ailelerin kendi aralarında ve çevreleriyle yaşadıkları ilişkileri komik bir dille anlatılmıştır.
dizide, karakterler hemen her bölümde benzer davranışları sergileyip ve aynı replikleri (Benim Adım Cemil, Sevim Koş, Dumkof (Dummkopf)) kullanmış olması gibi dizide uzun yıllar değişiklik olmamasıyla eleştrilere maruz kalmıştır.
kabus gibi geliyordu bana. sürekli aynı şeyler oluyordu ama sürekli yayınlanmaya devam ediyordu. katil gelir arabasıyla çöp tenekesine vurur. yönetici çıkar laf söyler sonra saklanır. kapıcı ercan yardıma koşar katile. tavukları taşırlar. vs vs. en az 100 kere olmuştur bu dediğim.
tek kanallı dönemde mecburen izliyorduk ama. başka ne yapacağız ki?
aynı espriyi kaç kere yapabilir ve üzerine satabilirsiniz ? 5? 10? bunlar senelerce yapmışlar.
Herkesin birbiriryle kavga ettiği, aksi, problemli insanların dizisiydi diye hatırlıyorum. diyalogların altında hep "onu niye öyle yaptın, bunu niye böyle yaptın" didişmesi vardı.
yine de türkiye'nin sitcom formatına yaklaşan ilk dizilerindenmiş. o kadar beterleri gelip gitmiş ki (bkz: uzaylı zekiye), bu yine yenir yani.
izlediğim dönemler dizideki ali ile aynı yaştaydım. ailemde aynı onun ailesi gibi almanya'dan kesin dönüş yapmıştı. amcam çok zengindi.
dizi yayınlandığı sürece karakterlerin hepsinden nefret ettim. ama en çok ali'den nefret ettim. bizim maddi durumumuz battıkça ali'nin ailesi durumu toparlıyordu. ali sahip olamadığım bütün imkanlara sahip oluyordu. benim zengin amcam evimizi elimizden alırken onun zengin amcası ona kariyer planlıyordu. o sebeple diziden hep nefret ettim.
aradan yıllar geçti. şimdi bir çok karakter aklıma geliyor ve gülüyorum. ara sıra birisi çıvısa "cıvık babam affedersin" cümlesini kuruyorum. birisine şaka yollu kızsam "iblis kırarım boynuzunu" diyorum. ve ben de artık rahmetli hakim bey gibi "sobalarında kuru da meşe yanıyor efem" türküsünü dinlemeye doyamıyorum.