21. yüzyılın en önemli saldırılarıdır. bir daha hiç sonlanmayacak olan savaşların başlangıcı olmuştur. el-kaide militanlarının abd'de kaçırdığı uçaklarla, ikiz kuleler de olarak bilinen, dünya ticaret merkezini yıkması ve pentagon'un bir bölümünü yok etmesidir.
amerikan derin devletinin kendisinin yaptığı saldırıdır. pentagona sözde uçak düştü... uçak her nasılsa buhar oldu. pensilvanyaya sözde uçak düştü... o uçak da her nasılsa buhar oldu.
buhar oldu derken, eşşek kadar uçak motoru dahi bulunamadı enkaz olarak.
aynı gün ikiz kulelerle birlikte 7 nolu bina denilen, bir kaç blok ötedeki binaya, ta bir kaç blok ötedeki yangından uçan kağıtlar falan aradaki binaları aşıp burada yangın çıkardı... sözde... 7 nolu bina da çöktü... her nasılsa ortada ona çarpan buhar olacak uçak bile yoktu.
bir utanç vakası olarak pek çok kentte coşkuyla kutlanmıştır.
buna sözde misilleme olarak, ırak bombalanırken, siviller katledilirken de bu sefer amerikalılar benzeri bir barbarlığa destek vermiştir. alın size bir utanç vakası daha...
şu sahte, hastalıklı adalet duygusu...
bknz. adalet/#185791
radikal islamcıları 11 eylül'e yönlendiren sebep neydi? terör saldırısı nasıl ve kimler tarafından planlanarak uygulandı?
işte bu iki sorunun cevabı;
11 Eylül'e giden yol ta 1980'lerde başlıyor. Afgan direnişçileri olarak bilinen Afgan mücahitleri, işgalci sovyet ordusuna karşı bir gerilla savaşı başlatır. Diğer milletlerden gelen bir takım Müslüman savaşçılar da bu direnişe katılırlar. Pakistan'ın peşevar kenti bu direnişçilerin eğitim ve ikmal noktası olarak kullanıldığı, direnişin liderlerinin direnişi yönettiği bir noktadır aynı zamanda ve sürekli olarak cihat çağrıları yapılıyor buradan.
Yapılan bu cihat çağrılarına cevap verenler arasında 193 boyunda, bir Afgan köylüsü gibi giyinmiş bir genç adam da vardır. Bu adam, 24 yaşındaki usame bin ladin'dir. Ladin müteahhit bir babanın milyarder oğludur.
Halid şeyh Muhammed, kuveyt'te büyümüş aslen Pakistanlı bir mühendistir. Eğitimini Amerika birleşik devletlerin'de alan Halid, abd'de geçirdiği bu süre zarfında karanlık bir dönüşümden geçmiştir, bulunduğu ortama ayak uyduramayan, hor görüldüğünü düşünen bir kişiliktir. Üniversiteyi bitiren Halid seyh Muhammed, mezun olur olmaz Pakistan'a döner ve Afgan direnişine destek veren bir hayır kurumu işleten kardeşine katılır.
Usame bin landin, bir süre Afganistan'da kaldıktan sonra uluslararası bir cihat şebekesi yaratmayı kafaya koyar. Bu fikrin sahibi Afgan isyan direnişine binlerce Müslüman savaşçıya, çağrılarıyla ilham veren radikal dinci Filistinli Abdullah azzam'dır. Ladin yapmayı plandağı şey, azzam'ın zaten halihazırda var olan ve 'hizmet dairesi' adı verdiği bu Afgan direnişçilerine yardım sağlayan yapıyı globalleştirmekten başka bir şey değil aslında. Ladin, Bu yolda aile servetini ve bağlantılarını da kullanarak herşeyi yapmaya hazırdır. Diğer yandan 1986 yılına gelindiğinde Afgan savaşı, Amerikan yardımları sayesinde direnişçiler lehine dönmeye başlıyor. Direnişçiler ve sovyet Rusya arasındaki savaş sürerken, azzam ve ladin dünya'nın 35 ülkesinde, uluslararası cihat şebekelerinin yavaş yavaş açmaya başlıyorlar. Odak nokta ise tabii ki Amerika... İlerleyen zamanlarda sadece abd'de 32 farklı noktada cami, kütüphane, Cafe vs vs görünümlü cihat şubesi açacaklar. Bu şubelerin tabiki cihat şubesi diye bir tabelaları olmadığını söylemeye gerek yok sanırım. Bazen şube diye adlandırılan oluşum tek kişiden oluşuyor, bazen ise bir topluluktan. Bu şebekler, geleceğe yatırım olarak düşünülmüş şebeklerdir. eylem yapmaktan çok eylem yapacaklara destek olsun diye varlar.
1987 yılına gelindiğinde Ladin, bir yandan azzam'la bu örgütlenme planlarını yaparken bir yandan da Afgan direnişine fiili olarak katılmıştır ve fiili olarak savaşan Halid şeyh Muhammed'le de burada tanışmıştır. savaşın başından beri yaşanan en şiddetli çarpışmalar, 1987 yılında yaşanmış, soviyet rusya afgan direnişçilerini doğu afganista'nın dağlık bölgelerinde sıkıştırmayı başarmış ancak bir aylık kuşatmanın ardından afgan direnişçiler, rusları geri çekilmeye mecbur eder. bu hikaye arap basınında kendisine büyük yer buldu ve gazeteler ladin'i direnişin lideri, afgan hakının kuratrıcısı ve kahramanı ilan eder. bu tamamen safsatadan ibaretti ancak, bin ladin'in kahramanlaştığı, bilinirliğinin bir günde aşırı arttığı gerçeğini de değiştirmiyordu.
1988'de sovyetler birliği dağılınca, ruslar Afganistan'dan çekilmeye başlar, savaşı afgan direnişçileri kazanmıştır. bu savaş ve alınan sonuç özgüven patlaması yaşayan radikal islamcıları çok heycanlandırır. diğer yandan kuşatmayı geri püskürterek savaşın kazanılmasında ön ayak olan, ladin, halid şeyh muhammed, abdullah azzam gibi isimler, kendi oteritelerini oluşturmak, var olan karizmalarını korumak için bir örgüt kurarlar, işte o örgüt, 11 eylül dünya ticaret merkezine saldırıyı yapacak örgüttür.
eğer afgan-rus savaşı olmasaydı, radikal islamcılar, belkide hiçbir zaman böyle örgütlenemeyecek, amerika'dan aldıkları yardımları alamayacak, bu kadar güçlenemeyecek ve o silahlarını daha büyük bir düşmana, büyük şeytan olarak gördükleri amerika birleşik devletlerine çevirmeyecekti.
1989 yılın'da, abdullah azzam, ladin'in parmağı olduğu düşünülen bir bombalı saldırıda ölünce ladin artık el kaide'nin tek lideri olacaktır. 1990'da saddam hüseyin, Kuveyt'i işgal edince, suudi arabistan'ı tehdit eder bir konuma gelir. kendisi de suud olan ladin, suudi yönetimine bir teklif yapar, bu teklif, suudi arabistan'ı ırkalı işgalcilerden korumak için afganistan'da birlikte savaştığı arap savaşçıları çağırmayı teklif etmektir ama bu teklif suudi yönetimi tarafından reddedilir ve suudiler abd'den yardım isterler.
ladin'e göre abd, büyük şeytandır ve tüm abd müttefiki ülkeler ise allah'ın düşmanlarıdır. suudi kraliyet ailesinin devrilmesi gerektiğini, abd'yi ise mülümanlığın baş düşmanı olduğunu düşünmeye başlar.
amerika'da kurulan cihad şebekelerinin ilk büyük eylemi, el sait nusayri adında bir mısırlının, radikal ve sertlik yanlısı bir hahambaşını öldürmesidr. fakat bu olayı yetkililer ve amerikan halkı, çılgın bir arabın çılgın bir yahudiyi öldürmesi olarak görür. kimse radikal islamcılardan ve onların abd'de filizlenen cihatçı şebekesinden şüphelenmez. bu cinayet sıradan bir cinayet değildi. radikal islamcışarın örgütlü ve planlayarak yaptıkları ilk eylemdi, kimse bu gerçeğin farkına varamadı.
1992 senesinde, kimyacı lakaplı remiz yusuf adında galler'deki bir teknik üniversiteden elektirik mühendisiliği lisansı almış bir el kaide militanı, eğitim kamplarında bomba yapım eğitimini daha yeni tamamlamıştı. remzi yusuf, bir arakdaşı ile yaptığı konuşmada, hayattaki tek amacının abd'ye giderek, oradaki yüksek binaları havaya uçurmak, öldürebildiği kadar çok yahudiyi öldürmek, olduğunu söyler. arkadaşı da ona, biliyorsun dünya ticaret merkezinde bir çok yahudi çalışıyor, der. bu konuşmanın sonunda bir fikir şekilleniyor ve plan işleme konuyor. plana göre yusuf, nitro gliserin yüklü bir kamyonu, dünya ticaret merkezinin alt kattaki oto parkına koyarak patlatıp kuleleri yıkmak istemektedir ve ladin de bu planı onaylamıştır. plan uygulanır, bomba kulenin yedi katına zarar verir, 6 kişi ölür. yusuf uzaktan bir yerleden dünya ticaret merkezine bakmaktadır, başaramadığını bilmektedir. hemen uçağa atladığı gibi karaçi'ye döner. böylelikle dünya ticaret merkezine yapılan ilk saldırı denemesi başarısız olmuştur.
fbi bu saldırıyı remzi yusuf'un yaptığını öğrenir ve remzi yusuf'un yakalanması için getirelecek bir bilgiye 2 milyon $ ödül vereceğini duyurur ama yusuf çoktan, el kaide tarafından izi kaybettirilmiştir.
yusuf'a saldırı yapmak için dünya ticaret merkezini öneren pakistanlı yakın arkadaşı, ortaya daha ilginç bir fikir atar, bir uçağı alırsın, bir bombaya çevirirsin ve onu istediğin hedefe yönlendirerek bir çok insanı öldürebilirsin... yusuf bu fikre bayılır. bu fikri amacasına yani halid şeyh muhammed'e anlatır. remzi yusuf, ladin'in afgan gazisi arkadaşı halid şey muhammedin yeğenidir. remzi yusuf'un bu yakın arkadaşı amerika'da uçuş eğitimleri almış bir pilottur. bu uçuş eğitimleri hakkındaki tüm bilgileri remzi yusuf'a verir. yavaş yavaş plan yapmaya başlayan remzi yusuf, pilot arkadaşı, ve amca halid şeyh muhammed plandan ladin'e bahsederler. o zamanlar el kaide'nin çalışma sistemi şu şekildeydi, abd'de eylem mi yapacaksınız, yahudi ve hristiyan mı öldürmek istiyorsunuz, gelin bize planınızı anlatın, eğer onaylarsak, eylemi finanse ederiz. tabii ladin henüz fikir aşamasında dahi olsa da bu plana atlamıştı ve finanse etmekle kalmayıp elinden gelen tüm desteğini de vereceğini söylemişti.
mısırlı muhammed atta, almanya'da şehir planlama alanında yülsek lisans yapmakta olan bu adam tarihin en kanlı terör saldırısını yapacak olan kişilerden biridir. çok başarılı bir öğrencidir, o da diğerleri gibi bulunduğu ortama yabancılaşmış, ayak uyduramamış öfkeli bir insandır. üllesindeki rejimden nefret etmektedir, mısır, abd'nin müttefikidir ve israil'le barış halindedir. içine kapanık bir insan olan atta, yavaş yavaş daha öfkeli hale gelmeye, derslerine önem vermemeye ve radikal islamı benimsemeye başlar. günde beş vakit namaz kılmaya başlar, radikal islamcıların camilerinde, cihat ve şehitlik hakkındaki vaazları dinler. gelecekte ne yapacağı ile ilgili hiçbir planı olmayan atta farkında olmadan kendisini, 11 eylül'e hazırlamaktadır.
diğer yandan, islamabad'da bulunan yusuf, amerikan ajanları tarafından, ladin'e ait bir evde tutuklanır. yusuf'un yakalanmasıyla, uçakları amerikan binalarına çarptırarak insanları öldürme fikrini icra etmek görevi artık amcasa halid şeyh muhamed kalır.
hac vazifesi için mekke'ye giden muhammed atta, hamburg'a geri döndükten sonra akdemik çalışmalarına olan ilgisini tümden yitirir. radikal islam, artık onun hayatının merkezi haline gelir. radikal islmcı dostalarının yardımı ile afganistan'a el kaide kamplarında eğitim almak için gitder, hamburg'a geri döndüğünde ise ilk yağtığı şey henüz süresi dolmamış olan pasaportunu yenilemek olur. afganistan ziyaretini saklama niyetiyle böyle bir şey yapar.
en yakın radikal islamcı dostlarından biri, remzi binaşib adında, uçaklar operasyonuna fiili olarak katılacak olan arladaşı ile bir ev kiralarlar, radikal islamcıların takıldığı al kuds adında bir camide gençlere kuran dersleri verirler. bu ikisine al kuds'taki başka bir arkadaşları olan mervan el şeyhi de katılır.
şeyhi, radikal islamcılarla olan bağları diğer ikisinden daha kuvettliydi, insanları ikna etme konusunda tam bir ustaydı, atta ve binaşib'i şehadet konusunda yüreklendiren, eyleme geçme konusunda ikna eden kişi mervan el seyhi olacaktı. yine al kuds'tan ziyat cerrah isminde bir genç adam, bu üçlüye katıldı. cerrah 23 yaşında lübnanlı bir mühendislik öğrencisiydi. muhammed atta ile aynı okula gidiyordu. babası zengin sayılırdı, hristiyan okullarında eğitim almış, aysel şengül adında bir de türk sevgilisi vardı. diğer üçüne nazaran hayata daha bağlıydı. bu dörtlü, bir yıl içinde ayrı ayrı olarak, ladin'in afganistan kandahar'daki karargahına yolculuk edip ladin'le yüzyüze görüştü.
bu noktada abd kendisine savaş ilan eden ladin'i yakalamak için defatle operasyon düzenlemek için girişimde bulundu. amaç ladin'i yakalayıp işlediği suçlardan ötürü abd'de mahkemeye çıkartmaktı, hepsi başarısızlıkla sonuçlandı bu operasyonların. diğer yandan, afganistan halkı ladine inanılmaz bir sempati duyuyordu ve bir çoğu fanatik ladin taraftarıydı. ladin ise daha çok ses getirecek bir eylem düzenlemek istiyordu ve 'uçaklar operasyonu' bu ses getirici eylem olabilirdi. artık neredeyse tek odak noktası uçaklar operasyonu olacaktı.
usame bin ladin şöyle düşünmeye başlamıştı, biz soğuk savaşın taraflarından biri olan soviyet rusya'yı afganistan topraklarında yendik. eğer soviyetler, abd'yi dengeleyecek kadar güçlü ise demek ki 1980'lerde afganistan topraklarındaki devlet soviyetler değil de abd olsaydı yine sonuç değişmeyecekti ve radikal islamcı direnişçiler abd'yi de yenebilirdi. bunun için yapılması gereken şey büyük bir eylem düzenlemek, öldüre bildikleri kadar insan öldürmek ve beklemekti. neyi beklemek diye merak ediyor olabilirsiniz; tabiki büyük şeytanı, abd'yi afganistan topraklarına gelmesini beklemekti. bu, aşırı derecede manyakça bir düşünceydi. ladin eğer nefret ettiği abd'yi afganistan topraklarına saldırması için kışkırtabilirse, onları iç sahada bertaraf edebileceğini düşünüyordu. işte bu yüzden uçaklar operasyonu çok önemliydi. eğer bu operasyon başarılı olursa, geriye yapılması gereken tek şey kalıyordu , o da eylemden sonra bir video yayınlamak ve bu saldırıyı biz yaptık, biz buradayız, afganistandayız, yiyorsa gelin demek...
uçaklar operasyonu için, bin ladin'in, cihat etmeyi, şehit olmayı isteyen güvenilir ve donınımlı insanlara ihtiyacı vardı. ladin ve halid şeyh muhammed ilk etapta saldırılacak yerleri tartıştılar, hedefler arasında; beyaz saray, Pentagon, dünya ticaret merkezi, senato binası, nükleer tesisler vardı.
diğer taraftan atta, binaşib, cerrah ve el şeyhi aynı anda ve birlikte afganistan'daki el kaide eğitim kamplarına gitmek için yola çıktılar. bu dört adam ladin'in aradığı cinsten adamlardı, sabıkaları yoktu, batı'da yaşıyorlardı, dil biliyorlar, üstelik eğitimli insanlardı. orada o eğitim kampında, bu adamlara tek bir soru soruldu, büyük şeytan'a karşı ses getirecek bir cihat operasyonuna katılmak ister misiniz? dördünün cevabı da evet, oldu...
ladin detaylar hakkında hiçbir bilgi vermedi onlara. yakalanmalarına karşı alınmış bir önlemdi bu. aralarından biri yada bir kaçı yakalansa bile hiçbir şey bilmediklerinden dolayı, planın suya düşmesi gibi bir durum yoktu.grubun lideri ise bizzat ladin tarafından gurubun yaşca en büyüğü ve en eğitimlisi olan muhammed atta tayin edildi. atta ve binaşib eğitim kampından, halid şeyh muhammed'in yanına özel eğitime, pakistan'a gönderildi.
fikir aşamasındaki bu saldırı planı, artık bir lidere, bir finansöre ve bir ekibe kavuşmuştu. artık geriye sadece detaylar kalıyordu. dördü birden hamburg'a döndükten sonra pasaportlarının çalındığını söyleyerek yeni pasaport aldılar, afganistana olan ziyaretlerini saklamak amacındaydılar. yeni pasaportlarını aldıklarında ise hepsi amerikan vizesine başvurdular, binaşib dışında diğer üçüne amerikan vizesi çıktı. binaşib vize almadığı için ladin, her yerde bir dördüncü adam aradı ve hali hazırda pilotluk lisansı bulunan hani hanjour'u seçti. bu adamların amerika'ya gitmelerindeki temel amaçları terör saldırısı gerçekleştirmekti, plan da hazırdı ama şöyle bir problem vardı ki; hani hajour dışında uçak kullanmayı bilen kimse yoktu. hanjour'un da pilotlok lisansı vardı ama bu lisansla bir jumbo jeti uçuramazdı, bu yüzden ilk amaçları amerikan uçuş okullarında jumbo jet uçuş eğitimi almak olacaktı.
uçuş okullarına gittiler, uçuş sertifikalarını aldılar, ileri eğitimle jumbo jet similatörleri derslerine katıldılar, artık en azından bir jumbo jeti nasıl hedefe yönlendirebileceklerini biliyorlardı. artık hazırdılar.
halid şey muhammed'in yaptığı plana göre her uçak için, bir pilot ve uçağın kontrolünü ele geçirip yolcuları zapt etmek için 4 fedai korsandan oluşacak 5'er kişilik ekipler olmalıydı. öyle de oldu. halid, adamları bulup amerika'ya yolladı. dikkat çekmemek için birbirlerinden ayrı olarak yaşamaya başladılar. ancak cerrah sıksık almanya'daki eşi aysel'i ziyarete gidiyordu ve otiriter lider atta, cerrah'la sürtüşmeye başlamıştı, cereahın vaz geceğini, planı riske edeceğini düşünmeye başlamıştı, cerraha hiç güvenmiyordu.
diğer yandan amerikan istihbaratı, izledikileri terör grupları arasındaki iletişimin artığını gördüler. teröristeler aralarındaki iletişimi arttırmıştı ve tehlike çanları artık daha duyulur bir biçimde çalmaya başlamıştı...
dört pliot artık zamanın yaklaştığını biliyorlardı ve hedefleri doğrultusunda, yolcu olarak bir dizi keşif uçuşu gerçekleştirdiler.
uçakların kontrolünü nasıl ele geçireceklerini düşündüler, uçağa sokulması yasak maddeleri uçağa sokmaya çalışmak riskliydi ama mutlaka bir saldırı aletleri olmalıydı. atta, yaptığı araştırmalar sonucunda wallmart'da satılan minik maket bıcaklarının yasal sınırlamalara takılmadığını, bu maket bıçaklarla uçağa binmenin bir sorun olmadığını keşfetti. plana göre iki fedai korsan, en önde, kabinin hemen önünde, pilot korsan onların birkaç sıra arkasında, diğer iki uçak korsanı ise pilot korsanın dört beş sıra arkasında oturacaktı. uçuş görevlileri servise başlayınca, kemerlerinizi bağlayın lambası söndüğünde, kokpit kapıları henüz kilitli değilken saldıraya geçeceklerdi. en önde buluna iki fedai korsan kabine girecek uçuş ekibini öldürecek, pilot korsana uçağın kontrolünü sağlayacaklar, sonra birkaç kişinin boğazını kesecekler ve koridorda ölmeye bıracaklardı. pilot korsan kabine girince kabini içeriden kilitleyecek ve diğer dört el kaide militanı kokpit kapısında bekleyeceklerdi. kafası kesilen insanları gören diğer yolcular şoka girecek veya militanlara saldırmaya cesaret edemeyecekti, bir karşı saldırı gelse bile kabin içeriden kilitli olduğu için plan aynen devam edecekti.
saldırı için herşey hazırdı, artık sadece saldırının gününü beklemek kalmıştı. atta, maksimum kaos için kongrenin yaz tatilinden dönmesini bekliyordu. atta, amerikan vizesi alamadığı için binladin'in haberciliğini yapan binaşib'i aradı ve ona, " iki sopa, bir kısa çizgi, aşşağı sarkan sopalı bir kek" dedi. yani 9-11... binaşib bu saldırının 11 eylül'de gerçekleşeceğini ladin'e haber verdi ve herkes o günü beklemeye koyuldu.
11 eylül sabahı harekete geçen el kaide militanları dünya ticaret merkezi'ne iki, pentagon'a bir uçak çarptırdılar, binlerce insanı öldürdüler. diğer uçakta ise işler istedikleri gibi gitmedi, uçaktaki yolcular, ikiz kulelere çarptırılan uçağın haberini aldılar, ülkelerinin bir dizi terör saldırısı altında olduğunu anladılar ve beyaz saray'a yönledirilmiş olan uçağı hedefe varmadan, kendi canları pahasına boş bir araziye düşürdüler.
ve dünya, 11 eylül'den sonra, artık eskisi gibi olmayacaktı. 11 eylül birçok şeyin miladı olacaktı...