ünlü rapçi ice-t'nin, 1990'da en yakın arkadaşlarından biri olan ernie c ile birlikte kurduğu, yaklaşık 30 yılda özellikle jazz ve blues gibi rap ve hip hop'la oldukça alakasız türleri de içinde barındıran 7 albüm yapmış, -ice-t'nin illegal yolların sonunu gördüğü yılların da getirisiyle birlikte- rap ile metal arasında köprü kurabilmiş tek grup olma özelliğini devam ettiren amerikalı hardcore grubu.
1980'lerdeki işlerinden tanıyanların sayısının en az birkaç kat fazlasını body count ile kazanmış ice-t'nin, west coast hip hop'unun bayrak taşıyanlarından olması bir yana, özellikle '80'lerin ikinci yarısını tam bir gangster olarak geçirmesinin müzikal yaşamındaki etkilerini kendisinin 60'lı yaşlarında da görmek mümkün. her zaman siyah hakları, uyuşturucu kullanımının yasallaşmaması, adalet önünde toplumun her tabanından insanın eşit olarak değerlendirilmesi ve pop müziğin hiçbir zaman değerli olarak görülemeyeceği gibi hem çok sivri hem de hakkında ses çıkarmanın cesaret kelimesi ile ilişkilendirildiği toplumsal meselelere dair anlatacakları olmuş bir adam bu. new jersey çevresinde geçen çocukluğunu araştırdığınızda, illegal işlere henüz 10'lu yaşlarında bulaşmaktan kaçamadığını, paramparça olmuş bir aile hayatı olduğunu ve ergenliğe geçişindeki sancıları görürsünüz. 2020 yılında bile ice-t'nin o dönemleri atlatabildiğini sanmıyorum. kendi çocukluğunun artık cılız çıkan çığlıklarını body count'un hemen hemen her şarkısında -halâ- duyduğumdan eminim.
benim ice-t'den haberdar olmam, metalcilerin tamamı gibi, cop killer, kkk bitch gibi hit şarkıların içinde olduğu, döneminin en protest albümlerinden biri olan body count ile olmuştu. o zamanlar, rap'in metal ile kurabileceği bağlantı üzerine zerre kafa yormamış, iki müzik türünün birbirlerinden nefret ettikleri üzerine varsayımlar geliştirmeye çoktan başlamıştım. cop killer'ın, rodney king özelinde, polis şiddeti nedeniyle ölüme terk edilen ve öldürülen bütün insanlar için yazılmış olduğunu ve ünlü los angeles ayaklanmalarını çıkardığını sonradan öğrendim. ice-t'nin bu şarkı nedeniyle yargılanmanın eşiğine geldiğini, savcıya ifade verdiğini ve aslında şarkıda anlattıklarını yapacak düzeyde bir mafya olduğunu yalanlamasının istendiğini biliyoruz. o dönemin televizyon kanallarının da tek manşeti aylarca ice-t'ymiş. şarkı doğrudan bir hip hop şarkısını andırmıyor ama sözlerindeki öfke, black metalin "allahsız"lığından bin kat beter bir "gerçek" haksızlık dışavurumunu maddeleştiriyor. şarkı, temel olarak "hazırlığımı yaptım, her şeyim tamam. seni öldürmeye geliyorum çünkü ben bir polis katiliyim" mottosunu merkeze alarak "bu zamana kadar yaptıklarınız yeter! namlunun karşısında artık siz olacaksınız" diye böğürüyor. intikamla yanıp tutuşan bu öfkenin thrash riffleriyle bezeli, ice-t'nin kendisine aldığı diğer kickle birlikte rahmetli beatmaster v'nin çift kickli düzenli, marşvari temposu sözlerinin de yanıp tutuşmasını sağlamış. aslında önce sözleri yazan ice-t, ardından marş temposunu kurgulamış. dönemin lapd'sinin tepesindeki adam daryl gates'in emekliye ayrılmasına neden olan şarkı da bu çünkü içinde o da var (şimdi herhangi bir polis memurunun adını herhangi bir şarkının içinde kullandığınızı ve eleştirdiğiniz düzene devleti de alet ettiğinizi düşünün. olmadı, di' mi?). nefis bir marş olan cop killer, soundgarden ve a.n.i.m.a.l. gibi gruplar tarafından da coverlandı. şarkıyı "a.c.a.b.'ın marş hali" olarak görüyor ve önünde saygıyla eğiliyorum. albüme adını veren, blues esintili, basit ama etkili akorlardan oluşan body count ve "bu faşistlerin olduğu her yerde illa ki boynu kırılmış biri olur" ile nefis bir tehdit salladığı, "onu siktim, bunu siktim" sözleriyle belaltını oyan kkk bitch ilk albümün en iyileri arasında. bu 3 şarkının değerinin kaybolacağını düşünemiyorum.
born dead , tamamı baştan sona dinlenebilecek bir albüm değil bana göre. tek bir istisnası var: hey joe . bu cover'ı hiçbir rapçi'den duymamıştım. ice-t'nin düzenlemeye de parmağını soktuğunu öğrendikten sonra dinleyip şok olmuştum. jimi hendrix'n ruhunun neşeyle zıpladığını hayal edebiliyorum. gene rahmetli mooseman'in müthiş bass riffleri ve gene rahmetli d-roc the executioner'ın orijinaline uygun ama birkaç ton daha çiğ akorları hendrix'i bile tatmin edebilirdi. albüm bu şarkıyla patlamış. masters of revenge ve street lobotomy gibi ice-t'nin protest (aslında daha çok anarşik) yönünü yaya yaya gösterdiği şarkılar da önemli.
beatmaster v'nin ölümünden sonra sarsılan ice-t'nin, d-roc ve mooseman'in de ilerleyen yıllarındaki zamansız ölümleriyle yaklaşık 10 yıl ara verip yas tutacağı dönemden önceki son albüm violent demise: the last days . ice-t'nin albümdeki dead man walking 'i doğrudan v'ye yazdığını söylediği röportajı da mevcut. ilk dinlediğimde zorunda kalınıp satışa sunulmuş bir albüm gibi gelmişti bana; halen de öyle geliyor.
biraz hızlanayım. manslaughter albümü ice-t'nin '90'lardaki şaşalı müzisyen dönemine döndüğü albüm olarak kabul ediliyor (ama hiçbir zaman ilk albümün başarısını geçebileceğini de düşünmüyorum). talk shit, get shot hem "ice-t öldü demişler, geri döndüm; gelin buraya, ifadenizi alayım" mottolu sözleri hem de özellikle heavy metal korumacılığını üstlenmesi nedeniyle bence nefis. ice-t'nin her albümde yaptığı, sevdiği gruplardan/müzisyenlerden bir şarkıyı coverlama adetini yerine getirip suicidal tendencies efsanesi institutionalized 'ın body count hali de bu albümde. klibinde de suicidal'a selam çakıp gönülleri fethediyor. wanna be gangsta 'nın "çocuğum, bak; bu işler öyle değil" iması ve get a job 'ın offspring esintili, bolca "kaldır götünü ve çalış" mottosu; manslaughter'ın dikkate değer yerleri.
buraya kadar objektif yazmaya gayret ettim ama artık muslukları açıyorum: bloodlust albümüyle ice-t'nin metal müzik çevrelerinde kazandığı saygıyı elde edebilmiş metal harici bir türde şarkılar üreten kimse olmadı. ağlak dave mustaine'i dümene koyduğu, müthiş "sıkıyönetim ilan edildi, amerika sınırları kapattı. evinizden çıkmayın, iç savaşa katılmayın, yoksa vurulursunuz" monologuyla başlayan civil war 'un gücü, zannedilenin aksine, mustaine'den değil, ice-t'deki tükenmek bilmeyen "polis şiddetine karşı yanan öfke ateşi"nden ileri geliyor. nefis thrash riffleri ise, şarkının sadece kreması. this is why we ride ile "bizim mahallenin çocukları neden böyle, biliyor musunuz? sesi aç, dinle ve öğren, götüm!" diye bağıra bağıra dert anlatan da, raining in blood ile "slayer'ın gittiği yol, bizim de yolumuz. sokak serserileri değil, müzisyeniz" diye orta kulağınıza yoğun thrash soslu bir müzikalite fışkırtan da, no lives matter ile "gay haklarını ya da kadın haklarını değil, siyah haklarını konuşacaksınız çünkü polis sadece bizi öldürüyor" diye nutuk atan da, albüme adını veren bloodlust ile "insan bu: intikam ister, öldürür, kana susar ve doymaz. ben de farklı değilim ve bundan zevk alıyorum" doğal çıkarımı yüzünüze çiğ et tadıyla fırlatıp atan da aynı ice-t. yani, yaklaşık 25 yıl önce "polis katiliyim ben" diye bağıran kişi ile hiçbir farkının olmadığını, bir kamyon parayla evde oturmasının hiçbir düşüncesini değiştirmediğini belirtiyor. biraz ikiyüzlü bir mantık gibi geliyor, di' mi? eşi coco austin'le yaşadıkları hayatın reality show'u bile var. onlarca dönümlük bir arazide tek başına yaşıyor. halâ ikiyüzlü, di' mi? aslında değil, çünkü şu anda tuvalet kağıdı yerine dolar kullanan eskinin ünlü rapçilerinin hepsinin hayatları bir dönem polis şiddetiyle kesişmiş durumda. zamanında bu kesişim noktasına itiraz edenler, şimdilerde malikanelerinde porno film gibi klipler çekmekle, "pimpin' out, hey y'all!" diye sikimsonik şarkı sözleri yazmakla meşgul. ice-t aynı ekolün, aynı para babalığının üzerinde -belki de- tek başına yıllarca oturmuş bir sokak çocuğu olarak, fikirlerinin değişmediğini, polis şiddeti ve siyah hakları söz konusu olduğunda en ön saflara bilinçli olarak çıkabileceğine vurgu yapmaya -30 yıldır olduğu gibi- devam ediyor. bu tutarlılığın değerini görebilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. yoksa, elin amerikalı, milyarder rapçisinin "yaklaş, bi' şey dicem" mottolu sözlerinden neden yıllardır etkileniyor olayım ki?
salgın günlerinde satışa sunulan carnivore 'un en beğendiğim yönü ise, peygamber lemmy kilmister anması olan ace of spades . tizleri biraz patlak, ice-t'nin vokali fazla belirgin, hız orijinaline benzer değil ama lemmy ile ice-t ilişkisinin '90'ların başlarında başladığını öğrenince, ikisinin birçok şarkıyı beraber yaptıklarını; ve motörhead'in '94 single'ı born to raise hell 'i ugly kid joe'nun unutulmaz adamı whitfield crane ile birlikte bu ikilinin söylediğini kavramak ve otomatik olarak değersizleştirmeye çalışmak en azından benim adıma mümkün olmuyor. ice-t'nin metal müzik hakkındaki bilgisi de, metalle ilgili bağlantıları da, metale olan aşkı da lemmy örneğiyle birlikte daha iyi anlaşılacaktır.
rap dinleyecekseniz body count dinleyin. ice-t'yi de itin götüne sokuyorsanız, müzik falan dinlemeyin siz zaten. açın; herhangi bir fm bandındaki sikko radyodaki "top 50 turkey pop" listesini dinleye dinleye beyninizi eritin.
ekler:
- ice-t, en sevdiği gruplar kendisine sorulduğunda "örnek aldığım 3 grup oldu: black sabbath, suicidal tendencies ve slayer. bunları hayatımdan çıkarsanız, geriye benden hiçbir şey kalmaz" cevabını verdiği gruplardan biri olan sabbath'ın '95 çıkışlı forbidden albümünün hipnotize eden şarkılarından biri olan the illusion of power 'da konuk vokal olmuşluğu vardır.
- ice-t'nin metalle ilişkisini özetlemek için verilebilecek en çarpıcı örneklerden biri ise, slayer'ın da içinde yer aldığı, '93 çıkışlı, 5 şarkı içeren judgment day 'dir. slayer'la birlikte söylediği disorder , benim adıma halen en iyi işlerinden biri.
- lemmy ve crane ile birlikte airheads'te kullanılmak üzere söyledikleri born to raise hell'in mükemmel klibini de şuraya koyayım.
- kendi hayatını ve body count'un geçtiği yolları anlattığı "unkillable: the story of ice-t's metal band body count" minibelgeselinin küçük bir kısmını da şuradan izleyebilirsiniz.
peşin not: yazım yanlışları peşinen kontrol ettim ama gene de gözümden kaçanlar olmuş olabilir. mazur görüverin. buraya kadar okuyanlara da teşekkür ederim.