1. size hayatın en güzel yıllarını zehir eden, evde gürültü ve huzursuzluğun baş sebebi olan, içine kapanık bir kişiliğe sahip olmada en büyük pay sahibi olan kişileri sevmeme duygusu. aileden çok anne ve babayı sevmeme duygusu da denilebilir.
    #180872 fransiz pier | 5 yıl önce
    0duygu 
  2. kimse ailesini %100 haklı bulmaz. "büyüyünce hak verirsin" dedikleri nice şeye hala hak vermiyorum. ama benim kuşak çocuk sahibi olmaya başladı, şimdi anlıyorum ki ebeveynliğin bir el kitabı yok. hepsi kendi doğrusuyla, el yoradamıyla en doğrusunu yapmaya başlıyor, bunun önemli bir kısmı da "hayır" diyebilmekten, çocuğun uzun dönem zararına olabilecek hazlarını engellemekten geçiyor. ha bazen de sabırları, enerjileri yetmiyor. hayat sitcom bölümü değil, bin türlü arızası, etkeni var.

    aynaya baktığınızda gördüğünüz kişiyi seviyorsanız, günün sonunda iyi bir çıkartmışlardır.

    #180877 son kurtadam | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    0duygu 
  3. Aileyle yaşamak zorunluluğu da söz konusuysa dünyanın en zor duygusu olsa gerektir.
    Sabırlar diliyorum.
    #180896 aleph | 5 yıl önce
    0duygu 
  4. Kendisini de sevmeyecek kişinin hissidir. Sonuçta o aile içinde büyüdü. Büyük olasılıkla, kendi çocuklarına yapacağı davranışlarda da sevmediği ailesini rol model olarak alacaktır. Yoook hayır öyle değil demeyin. İnsan bilmediği şeyi (her ne olursa olsun karşılıksız sevgi ile yaklaşmak) yapamaz.
    #180910 vanosss | 5 yıl önce
    0duygu 
  5. Aileyi sevmemek değil de "iyi aile yoktur" olarak yorumluyorum. Ebeveyn olarak değil de ailenin inşası olarak baktığımızda zaten sorunlar çıkmaya başlıyor. "Aile"yi hangi coğrafya içerisinden bakacağımız söyleyeceklerimizi etkileyecektir. Neticede bizim seçmediğimiz anne-babalar bir kültürün, bir coğrafyanın doğasını da taşıyor. Bu doğanın iyi taraflarını veyahut kötü taraflarını ortaya dökmek -kişisel bir yolculuk.

    öncelikle türk aile yapısına baktığımızda normatif ve kalıplaşmış bir inşa ile karşılaşıyoruz. Bu kalıp içerisinde yetişenlerin çocukları olarak biz de olumlu-olumsuz nasibini alıyoruz. Ailenin kutsal olduğu öğretildi. Anne-babanın kutsal olduğu öğretildi. Kutsal olarak atfedilen şeylere karşı nasıl davranmamız gerektiği de bizlere öğretildi. Ve bizler bu öğretilenlerin dışına çıkamadık, çıkmaya cesaret gösteremedik. aile içerisinde çocukların anne-babayla fikirleşmeyi, tartışmayı, konuşmayı, hak savunmayı(anne-baba da haksız olur) öğretmediler. Kutsal bir şeye karşı sesini çıkaramazsın. Anneye "of" bile diyemezsin. Aile yapısındaki bu ve benzeri sakarlıklar bizim sosyal hayatımızda büyük bedeller ödememize neden olabilir. Ki ben ölene kadar da bedel ödeyeceğim. Geçenlerde anneme "beni neden doğurdun?" dediğimde "köyde yaşıyorduk, köy yerinde herkes çocuk yapar. cahildik, bilemedik." dedi. bu da bir itkidir. güçtür. sorgulamazsın. yaparsın sadece. çünkü sana gösterilen, öğretilen budur. Bizler etrafımızdaki kaynaklar sayesinde biraz daha bilinçliyizdir. ancak bu bilinçlilik bizim yapacağımız çocuklarımıza iyi bakacağımız ya da onları iyi yetiştireceğimiz anlamına da gelmiyor maalesef.

    anne-baba kırgın çocuklar bırakıyorsa ardında yaşamı boyunca böğründe bir cehennemi taşıyor o çocuk. bir çocuğun anne-babayı sevebildiği gibi sevmeme hakkına da sahiptir. kutsal olarak görmüyorum maalesef. türk kültürü aileye o kadar çok yük bindiriyor ki bir noktadan sonra sorumluluklar sıkıntı vermeye başlıyor. aileyi suçlamıyorum. ancak anne ve baba dışında kişisel olarak baz alındığında evet, çok başka bir boyuta geçiyoruz. Ben ne yazık ki içinde büyüdüğüm eve ve büyütüldüğüm anne-babaya ait olamadım. bunun acısını çekiyorum. ciddi şeyler yaşadım. ancak bu yaşanılanlardan sonra aidiyetsizlik yaşamadım. olaylar yaşanmadan önce de vardı. ardından olaylar gelişti ve tamamen koptu. saygı gösterildiği takdirde sevmek zorunda değilim, değiliz, değilsiniz. ne yazık ki toplum tarafından da hem aile için hem çocuk için iyileştirici hiçbir güç yaratılmıyor veyahut ailenin aksayan tarafları dönüştürülüp yenilenmiyor. aynı kalıpla aileler kurmaya, o aileler içinde büyümeye ve çocuk büyütmeye devam ediyoruz.

    Nihan kaya'nın da dediği gibi "kişi, çocuk sahibi olduğunda farkında olmadan kendi çocukluğuna dair hisleri yaşar. çocuğumuzla ilişkimiz, anne-babamızla ilişkimizin devamıdır."
    #181025 pia | 5 yıl önce
    2duygu 
  6. sıkça söylerim, belki burada da yazmışımdır. ebeveyn olmak ehliyet gerektiren bir şey. sevmeyeceksen çocuk sahibi olmayacaksın. ilk koşul bu. sevgi insana güven veren bir duygu. çoğu ebeveyn çocukken sevilmemiş. sevmeyi de bilmiyor. aşk bile kahırla eşdeğer görülen bir duygu bu topraklarda.
    ben annemi babamı çok sevdim. onların beni sevdiğini de biliyordum. tabii ki çatıştık. her nesil bir öncekiyle çatışır. bu da ilerlemenin koşuludur. yoksa yerinde sayar insanlık. ama bu çatışmalar sevgi eksikliğinden kaynaklanmadı. arkadaşlarımın anne babalarına bakıp keşke benimkiler de böyle olsa diye bir şey geçirmedim aklımdan.
    çocuğumu da sevdim. öyle sevgi pıtırcığı annelerden değildim ama onun benden bağımsız bir birey olarak gelişmesi için elimden geleni yaptım. bunun yanında her koşulda bana güvenebileceğini bildi. tabii ki onunla da hala bu yaşta bile çatışıyoruz. ama bu sevgiyi eksiltmiyor. onun da beni sevdiğini biliyorum.
    #181027 laedri | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    0duygu 
  7. kendiliğinden ortaya çıkmayan bir durum. etkiye tepki prensibi ile açıklanabilir. ya da halk arasındaki kullanım şekli ile etme bulma dünyası. eğer aile fertlerinden birisi, özellikle de o ailenin çocuğu, o aileyi sevmiyorsa, bunun sorumlusu zaten tam olarak o ailedir. çocuğunu iyi yetiştirememiştir. ona vermesi gerekenleri verememiştir. çünkü bu işi yapan, ebeveyn olmayı başarabilen, çocuğunun bireyselliğine de saygı duyan, onu sadece çocuk olarak görmek yerine empati yaparak hareket edebilen ailelerin çocukları ailelerini severler. ailesini sevmeyen çocuk, ailenin başarısızlığının canlı ispatıdır işte.
    #181042 amsiklopetli | 5 yıl önce
    0duygu