Şehzade mustafa’nın katledilmesine derin bir nefret hissi besleyen taşlıcalı yahya’nın kaleme aldığı bir mersiyedir. Şehzade mustafa’nın katlinin öncesinde ve sonrasında katledilen onlarca şehzade olmasına rağmen şehzade mustafa’nın katlinin tüm tarihi meşgul etmesi bu mersiye sayesindedir. mersiyede osmanlı sarayını ve haremini sert bir şekilde eleştirmesi o zamana kadar görülmüş bir şey değildi. dolayısıyla Osmanlı tarihinde rutin olan bu olay, bir şair sayesinde halkın zihninde derin yaralar bırakırken taşlıcalı’nın da ölümsüzleşmesine yol açmıştır. Taşlıcalı, bir sinir ile bu mersiyeyi yazsa da sonradan bu mersiyeyi sebebi bilinmez ama divanına almamıştır.
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Hanı Tulundı mihr-i cemâli, bozuldı dîvânı Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı. Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı. Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı. Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı Boguldı seyl-i belâya, tagıldı erkânı N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm.
Tonandı aglar ile nûrdan menâre dönüp Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre dönüp Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp Yürürdi kulları önince lâlezâre dönüp. Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp Otagı haymeleri karlu kûhsâre dönüp. Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre dönüp. Tutuldı gelmedi çünkim o mâhpâre dönüp Görenler agladılar ebr-i nev-bahâre dönüp. Bir ejderhâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ Dehânına düşen olur hemîşe nâpeyda.
O bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı bahr-i ulûm Fenâya vardı telef itdi anı tâli’-i şûm. Dögündi kaldı hemân dâg-ı hasretiyle nücûm Göyündi şâm-ı firâkında toldı yaş ile Rûm. Kara geyürdi Karamana gussa itdi hücûm O mâhı ince hayâl ile kıldılar ma’dûm. Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm Rızâ-yı Hak ne ise râzî oldı ol merhum Hatâsı gayr-i muayyen günâhı nâmalûm Zihî şehîd-i saîd ü zihî şeh-i mazlum Yüz urdı hâke o meh aslına rücû itdi Seâdet ile hemân kurb-i Hazrete gitti
Getürdi arkasını yire Zâl-i devr ü zemân Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân. Döküldi gözyaşı yılduzları çoğaldı figân Dem-i memâtı kıyâmet güninden oldı nişân. Girîv ü nâle vü zâr ile toldı kevn ü mekân Akarsu gibi müdâm aglamakda pîr ü cüvân Vücûd iline akın saldı akdı eşk-i revân Eyâ serîr-i seâdetde pâdişâh-ı cihân. O cân-ı âdemiyân oldı hâk ile yeksân Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân. Nesîm-i subh gibi yirde koma âhumuzı Hakâret eylediler nesl-i pâdişâhumuzı.
Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr. Gelür ezelde mukadder olan kalîl ü kesîr Hezâr kayserün oldı leyâl-i ömri kasîr Eceldür âdeme derbend-i teng ü târ-ı asîr Zarûrîdür bu iki ugrar ana cüvân ile pîr. Yirini zîr-i zemîn eyledi o mihr-i münîr Yirini gitdi cihândan nite ki merd-i fakîr. Bu vâkıa olumaz halka kâbil-i tabîr Ki Erdişîr-i velâyetde ola âdet-i şîr. Bunun gibi işi kim gördi kim işitdi aceb Ki oglına kıya bir server-i Ömer-meşreb.
Ferîd-i âlem idi, âlim idi, alem idi Muhammed ümmetine mevti mevt-i âlem idi. Ziyâde mâtem idi, haylî emr-i muzam idi Salâh ü zühdî kavî itikâdı muhkem idi. Meşâyih ile musâhib ricâle hemdem idi Kerâmetiyle kerîmü’l-hisâl âdem idi. Nücûm gibi cihândîde vü mükerrem idi Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam idi. Tevâzu ile selâmında hôd müsellem idi Aceb o bedr-i temâmun ne âdeti kem idi Hayflar oldı ana iftirâ ile gitdi Huzûr-ı Hakk’a düâ vü senâ ile gitdi
Sipihrün âyenesinde göründi rûy-i fenâ Kodı bu kesret-i dünyâyı kıldı azm-i bekâ Garîbler gibi gitdi o yollara tenhâ Çekildi âlem-i bâlâya hemçü mürg-i Hümâ. Hakîkaten sebeb-i rifat oldı düşmen ana Nasîbi olmasa tan mı bu cîfe-i dünyâ. Hayât-ı bâkîye irişdi rûhı ey Yahyâ Şefîkı rûh-ı Muhammed refîkı zât-ı Hüdâ. Enîsi gâyib erenler, celîsi ehl-i safâ Ziyâde ide yaşum gibi rahmetin Mevlâ. İlâhî cennet-i Firdevs ana durag olsun Nizâm-ı âlem olan pâdişâh sag olsun.