gün batımı deniyorsa ay batımı da denir zahir dedim. başlığı öyle açtım. başka ne denir onu da bilemedim. hayatımda ilk kez geçtiğimiz günlerde tanık oldum bu doğa olayına. ay da güneş gibi her gün doğuyor ve batıyor aslında ama onun hareketleri daha farklı. kimi sabah gün doğarken karşısında da ay halen gökyüzünde salınabiliyor. güneş yükseldiğinde gözden kaybediyoruz. geceleri ise çoğu zaman uyuyor oluyoruz.
neyse, dağıtmayayım konuyu. geçtiğimiz günlerde, gecelerden bir gece ev sigara dumanına boğulmuş. balkon kapısını açayım da dumanları azat edeyim dedim. saat ikiyi biraz geçiyor. iki de nefes alayım diye balkona çıktım. karşımda yarım ay. ama epey devrilmiş denize doğru, rengi de köy tereyağı kıvamında sarı sarı olmuş. bir sigara da balkonda içeyim dedim. o sürede ayın rengi git gide koyulmaya başladı. kızıl sarı isviçre peynirlerinin rengine döndü. oturayım da bekleyeyim dedim. daha neler olacak. neler olacağından değil de uyuyasım yok işte. tıpkı güneşin batışı gibi ay gitgide alçaldı denize doğru. bu süreçte rengi önce portakal rengine sonra koyu bir kırmızıya dönüştü. en son denize batarken, sönmüş kömür sobasının dibinde bir kıymık köz kalır ya hani, hayal meyal bir kırmızı görünür işte o haldeydi. saatime baktım iki buçuğu biraz geçiyordu. başımı kaldırdım, gecenin karanlığında ursus major ışıldıyordu. insan hayatında her yaşta ilkler yaşanabiliyormuş. bir ikincisi denk gelmez sanırım.