çok sinirlendiğimde, kendimi sakinleştirmek ve elimden/ağzımdan bir kaza çıkmaması için başvurduğum yol. ben net çözümcü bi insanım. ya dümdüz konuşur kalbini kırarım ya da kafa atar kafasını kırarım insanın. şiddet yanlısı diyebilirsiniz, öküz diyebilirsiniz, odun diyebilirsiniz, yaftaların hiç biri beni de tepkilerimi de değiştiremeyecek ne yazık ki. dediler de değişmedi oradan biliyorum.
şimdi kafa atma kısmını çok uzun zamandır yapmıyorum, böyle biri anneme falan söverse ancak herhalde. fevri biri olabiliyorum zaman zaman, agresif bir yapım var, bu da tamam. bir insanın beni sinirlendirebilmesi için, mücbir sebepler * dışında, benim sinirlendiğim insana beslediğim duygular önemli. gerçekten önemsemiyorsam, sinirlenmem. ama bazı kabul edemeyeceğim şeyler oluyor benim de, her insanın vardır. ne bileyim, salak yerine konursam sinirlenirim ve affı çok az. iki max. başka bir şeye kafası bozuksa karşımdaki insanın, benden çıkarması hiç problem değil, sineye çekerim mesela. empati kurulamadığında kendime de sinirlenirim, beynini bana kapattığı için karşımdakine de.
insanların birbirlerine edecek lafları olur. arkadaşınızla, ya da ailenizle edeceğiniz kelamlarda, düşünmeden edilen laflar benim için önemlidir mesela. niye böyle? çünkü hiç hesapsızca konuşmak, kalbi döker ortaya. asıl tasarlayarak konuşan insanlar çok kolay yalan söylerler ve siz inanmak istediğiniz kadar sizi bunlara inandırabilirler. kalbi dökülen insanın dediğim gibi hesapsızca seçtiği kelimeler, onları kötü yapmaz. aksine saygıya değer kılar benim nazarımda.
fevri olabiliyorum yer yer demiştim. aslında bunun olabilmesi için de çabalaması lazım karşımdaki insanın. durduk yere ruh hastası olmadığıma göre *, parlamam yani aniden. karşımdaki bunun sebebini biliyorsa daha da sinirlenirim üstelik.
bir kere be abicim, bir kere de neye kızdı bu adam diye düşünürken ama sen de şöyle yaptın demeyin karşınızdakine. olduğu gibi anlasanız, kabul etseniz olmaz mı? sonra konuşamaz ve çözemez misiniz bunu?
artık sinirleniyorsam fazlaca, verdiğim değeri görmüyorum demektir. ya da anlamayacak kadar odun da olabilirim, tabi ki ihtimal dahilinde. sinirlendiğimde susarım ben. ama susmak benim için aynı zamanda bir kaç seviyeden oluşur.
çünkü ben giderken de susmayı tercih ederim. ve kimsenin bunu ne kadar umursadığını zerre göz önünde bulundurmam.
her ne kadar "eylem" olarak değerlendirilse bile bana hep "eylemsizlik" gibi gelmiştir.
bazı durumlarda "aman uğraşmayayım yahu" diyerek kendimizi bir eylemsizliğin içine soktuğumuzu düşünüyorum susarak. hem de içimizde fırtınalar koparken, nöronlarımız çığlık çığlığa pankart açıp her bir 'anı' ve/veya 'anıyı' bize hatırlatırken, içine girdiğimiz bu eylemsizlik eylemlerin en zorudur kuşkusuz. bazı eylemsizliklerin harekete geçmekten çok daha keskin ve etkili olduğunun da en güzel ispatıdır, yine kuşkusuz...
bir kabulleniş midir ? asla. hak vermek midir karşıdakine ? her zaman değil. ve hep yanlış değerlendirilir, susunca kabullendiğiniz düşünülür, sindirildiğiniz, haksız olduğunuz. halbuki bu sadece "gölge etme başka ihsan istemem" demenin en sakin ve net yoludur çoğunlukla. anlaşılır mı peki böyle ? nadiren.
hem söylediklerimiz ne kadar anlaşılmış ki, sustuklarımızı anlasınlar^^
"eleştirilmekten korkuyoruz. eleştirmekten korkuyoruz. eleştirirsek eleştirilmekten korktuğumuz için susuyoruz. işsiz kalmaktan korktuğumuz için susuyoruz. yalnızlıktan korkuyoruz. yaşlanmaktan. yaşlanırken yalnız kalmaktan. öldürülmekten korkuyoruz. öldürülmemek için susuyoruz. dışlanmaktan korkuyoruz. dışlanmamak için susuyoruz. sustuğumuz için yalan söylüyoruz."
şahsi kanaat ve deneyimlerime göre, konuşmaktan binlerce kez daha kolay olan, hata yapma, yanlış anlaşılma gibi ihtimalleri efor harcatmaksızın elimine eden şahane eylemsizlik hali. konuşmaya harcamadığım enerjimi yaşam enerjime katarak hayattan zevk alma miktarımı artırabildiğimi idrak ettiğim günden beri, insanlara karşı genel tutumum bene na olarak şekillendi. zeka, birikim vs olarak dengim ya da üstüm görmediğim insanlarla kendi rızamla zaten zaman kaybetmiyorum ya, sosyal ortamlarda zekasızlara maruz kaldığımda da hiç yormuyorum beynimi. çekiliyorum kendi kafamın içine, arada bir kafa sallayıp "yani" diyerek zamanın dolmasını bekliyorum. zaten yani büyülü bir kelimedir. her cümlenin sonuna kondurabilirsiniz, sırıtmaz, herkes anlamak istediğini anlar. yavşaktır; ama hayat kurtarıcıdır.
-kadınlar şunun peşinde, erkekler bunun peşinde... +yani.
-okuduk da ne oldu, bak ilkokul mezunu müteaahite... +yani.
- iki kere iki beş eder... +yani.
her diyaloğa uyuyor. milletin vıy vıymış da gıy gıymışını dinleyeceğim, bir de cevap üretmeye enerji mi harcayacağım? yani varken gerek yok. susmak iyi, susmak kolay.
Bazen sadece susarsın hiç bir soruya cevap vermek istemezsin kendinle kalmak istersin. Ama bırakmazlar sustukça sorarlar onlar sordukça sen susarsın en sonunda vazgeçersin sahte bir ses olursun yeter ki seni rahat bıraksınlar diye...
değiştiremeyeceğiniz bir durum varsa ortada, susmaktan daha iyi ne yapabilirsiniz ki? bazen konuşmak hiçbir şeye yaramıyor. bazen konuşuyorsunuz karşıdaki anlamıyor, anlamak istemiyor. bazen de sizi dinlemeyen kulaklara döküyorsunuz meramınızı, fayda etmiyor.
aslında susmak, konuşmamak değil bence. ortalıktan el ayak çekmek susmak. ''ne haliniz varsa görün'' demek gibi... dilinizin değil de yüreğinizin susması gibi. kalp atışlarınızı en iyi sessiz bir ortamda duymaz mısınız zaten...
ayrıca; bu konuya dair en güzel tanımı üzeyir abi yapmıştır!
- bi ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim, bıraktım...
ikinci filmde de yılmaz erdoğan eklemiştir;
''Etrafta boş konuşan onca hıyar, Ama ölüp gidiyor yanında susabildiğimiz adamlar'' *
bir gün sustuğumuzda dahi anlaşabileceğimiz güzel insanlarla karşılaşmak dileğiyle...