asıl kaygı, günlerin nasıl geleceği, ne getireceği değil de gelip gelmeyecek olmasıdır. geçen yıl, yirmi beşime bastığımda o hep duyduğum döneme giriyor gibi oldum ufaktan. asiktir lan dedim, şaka bir yana benim bir şeyler planlamış olmam lazımdı. sürekli ertelediğim gerçekler, kaçtığım düşünceler artık somutlaşmıştı.
okulumun bu yıl biteceğini sanan, beklenti içinde bir aile. okul yerine, tercihen başka yerlerde geçirilmiş bolca vakit. henüz olmayan bir alternatif plan. hepsi lönk diye vurdu suratıma bir anda, e götüm tutuşmadı değil.
yalan yok, bir sürü çıkar yol aradım. aileme zaten bir dünya yalan sıkmıştım kariyerimle ilgili. ulan dedim, sahte diploma falan muhabbetini atsam önlerine, sonra ben yoluma bakıcam hacılar, salın beni deyip bir şekilde uzakta yalan bir hayat mı yaşasam.. riskliydi.. birkaç mantıklı yalanla biraz daha vakit kazansam da, kaybettiğim yılları telafi etsem hızlandırılmış bir şekilde. en azından ucundan kıyısından toplar mıyız falan diye düşündüm sonra, o da içimde yoktu, istemiyordum.
e ne kaldı, öteceksin o halde her şeyi. ama o da en sakatı. muhtemelen babam aşırı öfkeli görünüp, sonrasında hayal kırıklığından dağılacaktı. annemi düşünmek bile istemiyorum. bakın ikisini de çok severim, ama nasıl bir baskıysa üzerimdeki, nasıl altında eziliyorsam kafamda trafik kazasında ailem ölse de hesap verecek kimse kalmasa, özgür kalır mıyım diye bile kurmaya başlamıştım. ne acı.
geceleri vicdandan uyuyamıyor, gündüzleri çıkar yol aramaktan ruh gibi dolanıyordum. sonra yok dedim, bu böyle olmayacak. önce kendin nasıl bir adam olacaksın, buna karar ver. yapamadıklarının ya da yapmak istemediklerinle kaybettiğin vaktin arkasına saklanma artık. nesin sen, nasıl mutlu geçiyor günlerin.
sonra karar verdim. ben plaza insanı, toplum canlısı, çok fazla paraya ihtiyacı olan bir adam değildim. vallahi öyle lan, poz kesmiyorum. okulla da pek aram iyi değildi zaten ufaklıktan beri. becerebiliyordum ama, içimden gelmezdi hiç. kaçmaya yer arardım sürekli, üniversiteye kadar anne babanın zoruyla işte. üniversitede zorla gönderecek biri kalmayınca, saldım.
velhasıl kelam, istemediğim bir adam olmamaya karar verdim üzerimdeki baskı ne olursa olsun. benim gelecek kaygım, ileride ne işle meşgul olacağım, ne kadar kazanabileceğim, ya da kazanabilecek miyim değil. benim kaygım, bir gelecek var mı? o yüzden düşünmeyi de, plan yapmayı da bıraktım. sadece günü kurtarıyor, keyfime bakıyor, başka da hiçbir maddi, manevi baskıyı kafama takmıyorum. zaten çocukluktan beridir bastırdığım çok gamsız bir yanım da olduğundan, en kötü senaryoda siktirip gider bir yerlerde kendime yine günü kurtaracağım bir hayat kurarım diyorum, zor da olsa.
ne de olsa her problem, her zorluk, her kötü dönem sen nasıl yapıcaz falan diye düşünürken çözülüp gidiyor bir şekilde. o yüzden çok da sıkıntı yaratmamak lazım. bu da benim minik 26. yaş tecrübem.
Devlete kapağı atmak ile geçebileğini çoğunluğun düşündüğü şeydir. Fakat bu böyle olmamaktadır. Gelecek evladınızdır, annenizdir. Belki de babanızdır. Kaygılanmak doğaldır. Yeni nesil sendromlar üretilmemelidir.
şu ülkede hangimizde yok ki dediğim kaygı. hırsızların kafası rahat bir tek.
dün arkadaşlarla buluştuk, güzel güzel rakımızı içtik mezemizi gömdük. katiyen olumsuz bir şeyden bahsetmedik, memleket kurtarmadık. yani düşünsenize rakı sofrasında bile kurtarmıyoruz artık memleketi, öyle bir ümidi kesmişiz. döndük evimize, keyfim yerindeydi yatarken. ne oldu ne bitti beynimde bilmiyorum, sıçtı ağzıma gece gece gelecek kaygısı. kıytırık psikolojik problemlerim falan hep tetiklendi. reinventing your life/#221372 sabahtan beri değişik ülkelerin iş imkanlarına bakıyorum, youtube videoları izliyorum. avrupa'yı amerika'yı bitirdim, uruguay ve peru ihtimallerini araştırırken dedim bi dur artık.
nasıl böyle olur ya, en iyi yerlerden mezunum ben. it gibi çalıştım bir ömür. kazandım durdum o hakimlik sınavlarını, hem de ne puanlarla. almadılar. vaktiyle alınsaydım şimdi ya yargıtay'da olurdum, ya anayasa mahkemesinde. ya da belki hapiste. alınan da oldu benim gibilerden, dün bir tanesiyle skype sohbeti yaptık. khk'yla atıldı 4.5 yıl önce, daha davası bile açılmamış kızın. iki çocuğuna anasından babasından aldığı yardımla bakıyor. eşi de benzer durumda, khk'yle atılmış, bonus olarak 1 yıl da hapis yatmış o, davası sürüyor daha. bunlar bayağı seküler insanlar. yani ben kefilim, bunların alakası yoktu cemaat evleriyle falan. zaten yıllarca alınmayıp alınmayıp sonra girmiş tipler. ben sikerim böyle aşkın ızdırabını deyip avukatlığa yöneldim, onlar kamuyu zorlamışlar. alakaları olsa baştan alınırlardı, biri 3. biri 4. senesinde alınmış. şimdi pasaportları yok, işleri yok, davalarının da ne olacağı belli değil. bekliyorlar öyle. "siz en azından yurt dışına çıkabiliyorsunuz, sgk'lı çalışabiliyorsunuz" dedi. bunlar bu ülkenin en zeki insanları ya. deli olucam, avuntuya bak, pasaportum var, sgk'lı çalışabiliyorum. ölümü gösterip sıtmaya razı etti bizi şerefsizler.
bu şerefsiz dincilere kaptırdık ya şu ülkeyi, bizim de kafamıza sıçayım.
Enteresan bir his. Bütün çocukluğum boyunca böyle büyütüldüm. İyi bir işim olmazsa geleceğim olmayacağı belirtildi. Geleceğimi garanti altına almak için çok çalışmalıydım. Mutlaka istikbali iyi olan bir meslek sahibi olmalıydım. Deli çalıştım. Doktor oldum. Uzmanda oldum haa. Ha halen çalışıyorum. Gelecek meselesi çalışmakta değilmiş, vizondaymış. Senin önünde iş hayatını bilen, yanında ticareti öğreneceğin bir aile varsa, o şekilde yönlendiriliyor, geleceğin aile geleneğinden geliyormuş. Benim baban okuma yazma bile bilmezdi. Adamın fark ettiği tek şey, okuyan adamın iyi olduğuydu. Ölmeden önce bana bırak en büyük (hatta tek) nasihat "oku, oku, oku" Haaa okudum. Doktor oldum. Maddi olarak orta direğin en ortasına kazığı çaktım. Burayı parselledim. Öle süper bir gelir yok yani. Haa özele geç diyeceksiniz yaa, yukarıda söyledim, vizyon yok. Benim vizyon daha okumak üzerine, para kazanmak üzerine değil. Mutluluk vizyonu da yeni gelişiyor. O da okumayla. Harari okudum. Modernin yalan olduğunu okudum. Maslow okudum. Gerekliden fazlasının gereksiz olduğunu okudum. Sonra türk filmi izledim , "neşeli günler". Mevlana okudum. Aşkı merak ettim. Aşık olmaya çalıştım. Yunus emre okudum. (En güzeli de bu belki) iş sevip, sevmekte. İş yeterli maddiyatı çıkardıktan sonra , ne kadar sevip, sevildiğinle alakalı belki. Sonra müge anlı izledim. İnsanların nasıl kötü olabileceğini, ne kadar kötü olabileceğini gördüm. 2 adımlık tarla için aile katledenler gördüm, korktum. Şu sıralar; dost , arakadaş, sevgili biriktirme isteği ile yav acep bu da aklı bacakları arasında maddiyatçı tipin teki mi? İkileminde gidip geliyorum. Amaan daha da saçmalamayayım. Bana babamın bıraktığı nasihati, size bırakarak kaçayım. "Oku, oku, oku"