bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Ali Kemal Bey ve Padişah:

    Bu şifre genelgeden ancak Sivas'a vardığım 27 Haziran 1919 günü haberim oldu. Ali Kemal Bey, 23 Haziran günü bu genelgesiyle düşmanlara ve Padişaha karşı önemli bir görev yaptıktan sonra 26 Haziran 1919 günü hükümetten çekilmiştir. Ali Kemal Bey'in Sadrazama verdiği resmi çekilme yazısından başka, Saraya gidip Padişaha kendi eliyle verdiği çekilme yazısı örnekleri ve sözlü olarak bildirdikleri ve Padişahın ona verdiği yanıt hakkında çok sonra bilgi edindim.

    Ali Kemal Bey, çekilme yazılarında, özellikle Padişaha sunduğunda: "Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerinde birden baş gösteren ayaklanma ve kargaşalık belirtileri üzerine, ayaklanma ateşinin hemen ve yayılmadan durdurulup söndürülmesi ve yok edilmesi için önlemler almak yalnız kendi makamını ilgilendirirken, Padişahtan gördüğü yakın ilgiyi ve güveni çekemeyen bazı arkadaşlarının birçok boş özürler ileri sürerek ayaklanmanın genişlemesine yol açmakta olduklarından" söz ettikten sonra: "Resmi görevinden çekilmekle birlikte özel olarak hizmet edeceğini ve bağlılıktan ayrılmayacağını" yazısına ekliyor ve sözlü olarak da: "Resmi görevden ayrılmamı fırsat sàyan hasımlarımın saldırılarından kulunuzu koruyunuz." diye yalvarıyor.

    Padişah, buna karşılık: "Beni büsbütün yalnız bırakmayacağına güveniyorum. Bağlılığınız bana büyük umut ve teselli vermişti. Saray her dakika size açıktır. Refik Bey'le işbirliği yapmaktan ayrılmayınız." gibi okşayıcı sözler söylüyor. (belge: 28)

    Bağlılığından Padişahın büyük umut ve teselliye kapıldığı Ali Kemal'i, nazırlık görevinde ve Padişahın yanında gördükten sonra, onu bir de asıl gerçek görevi başında görelim.

    Canınız sıkılmazsa, Sait Molla'nın Rahip Fru'ya yazdığı mektuplardan birini gözden geçirelim:

    "Ali Kemal Bey'e son felâketi üzerine üzüntü duyduğunuzu söyledim. Bu değerli kişiyi elde bulundurmak gerek, bu fırsatı kaçırmayalım. Bir armağan sunmak için en uygun zamandır."

    "Ali Kemal Bey dün o kişi ile görüşmüş. Basın işinde biraz ağırdan almak gerektiğini söylemiş. Bir kez herhangi bir gidişten yana çevrilen düşünür ve yazarları öncekine aykırı bir amaca yöneltmek bizde kolay olmaz. Bütün resmi görevliler ulusal eylemi şimdilik iyi görüyorlar, demiş. Ali Kemal Bey, yönergenize eksiksiz uyacak. Zeynelâbidin Partisiyle de işbirliği yapmaya çalışıyor. Kısacası, işler bulandırılacak."

    Bu mektuba bir çıkma yapılmış, şimdi onu da okuyalım: "Çıkma: Birkaç kezdir söylemek istediğim halde unutuyorum. Mustafa Kemal Paşa'ya ve onu tutanlara biraz arka çıkar gibi görünmeli ki kendisi tam güvenle buraya gelebilsin. Bu işe olağanüstü önem veriniz. Kendi gazetelerimizle onu destekleyemeyiz."

    Bu belgeler üzerinde sırası gelince, daha çok bilgi veririm. Şimdilik bu kadarı yeter.
    #115659 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  2. Ali Galip Bey Sivas'ta:

    Ali Kemal Bey'in, Amasya'da iken daha duymadığımı söylediğim genelgesi, görevlilerin ve halkın kafalarını gerçekten karıştırmış. Her yerde eksik olmayan yıkıcı ruhlu kimseler, hemen bana karşı propagandaya ve çalışmaya girişmişler.


    Bu yoldaki baltalayıcı gösterilerin ve işlerin en önemlisi Sivas'ta düzenlenmeye başlamış.

    İzin verirseniz bunu kısaca anlatayım: Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey'in genelge ile verdiği buyruğun tarihi olan 23 Haziran günü, Sivas'ta Ali Galip Bey adında bir kişi, on kadar adamıyla hazır bulunuyormuş. Bu kişi, İstanbul'dan, Elazığ (Eski adı: Mâmuretülaziz -Elaziz) Valisi olarak gönderilmiş olan Kurmay Albay Ali Galip'tir. Sözde, ilin ikinci derecede görevlileri olmak üzere, birtakım adamları da İstanbul'dan seçmiş, yanında götürüyor.

    Ali Galip, yolu üzerinde bulunan Sivas'ta durmuş. Özel görevi bulunduğu belli olan Ali Galip, orada hemen kendinden yana etkin kişiler bulmuş. Görevini iyi uygulamak için düzen kurmaya ve önlemler almaya başlamış.

    Dahiliye Nazırlığının, beni kötüleyen buyruğu gelir gelmez, çalışma başlamış. Sivas sokaklarında benim "hain, başkaldırmış, zararlı bir adam" olduğum yolunda, duvarlara yaftalar yapıştırılmış.

    Kendisi de bir gün, Sivas'ta vali bulunan rahmetli Reşit Paşa'nın yanına giderek, Dahiliye Nazırlığının buyruğundan söz açtıktan sonra, Sivas'a gidersem bana karşı ne işlem yapacağını sormuş.

    Reşit Paşa, ne yapılabileceğinin açıklanmasını istemiş. Ali Galip: "Ben senin yerinde olsam hemen kollarını bağlar, tutuklarım ve senin de böyle yapman gerekir." demiş.

    Reşit Paşa, bu işin bu denli kolay olacağına inanamamış; görüşme epey uzamış. Görüşmeye katılanlar çoğalmış. Üstelik bir kısım halk, verilecek kararı anlamak üzere toplanmış.

    Bugün, Haziranın 27'nci günüdür. Gözlerimizi, yeniden bu noktaya dönmek üzere, bir an için bu levhadan ayıralım ve Amasya'ya çevirelim.
    #115660 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  3. Sivas'a Gidiş:

    Ayın 25'inci günü, Sivas'ta beni kötüleyici birtakım uygunsuz olaylar geçmeye başladığını öğrendim. 25/26 Haziran gecesi yaverim Cevat Abbas Bey'i çağırdım ve: "Yarın sabah karanlıkta Amasya'dan güneye gideceğiz." dedim. Bu gidişimiz gizli tutularak hazırlanılması için emir verdim.

    Bir yandan da Beşinci Tümen Komutanı ve kurmaylarımla, gizli olarak, şu önlemi kararlaştırdık: Beşinci Tümen Komutanı, tümeninden seçme subay ve erlerle olabildiğince güçlü bir atlı piyade birliğini hemen o geceden başlayarak çabucak kuracaktı. Ben, 26 Haziran sabahı karanlıkta arkadaşlarımla birlikte otomobil ile Tokat'a gitmek üzere yola çıkacaktım. Birlik kurulur kurulmaz, Tokat üzerinden Sivas'a doğru gönderilecek ve benimle bağlantı arayacaktı. Gidişimiz, hiçbir yere telle bildirilmeyecek ve elden geldiğince Amasya'da da açığa vurulmayacaktı.

    26'da Amasya'dan yola çıktım. Tokat'a varır varmaz telgrafhaneyi göz altına aldırarak benim varışımın Sivas'a ve hiçbir yere bildirilmemesini sağladım. 26/27 gecesini orada geçirdim, 27'de Sivas'a doğru yola çıktım. Otomobille Tokat'tan Sivas'a aşağı yukarı altı saattir.

    Sivas valisine, Tokat'tan Sivas'a gelmek üzere yola çıktığımı bildiren açık bir tel yazdım. İmzada "Ordu Müfettişliği" sanını kullanmıştım.

    Telde, özel bir düşünce ile, yola çıkış saatimi bildirmiştim, Ama bu telin, ayrılışımdan altı saat sonra çekilmesini ve o zamana değin hiçbir yoldan Sivas'a bilgi verilmemesini sağlayacak önlemleri aldırdım.

    Şimdi baylar, gözlerimizi yeniden Sivas'ta bıraktığımız levhaya çevirelim.

    Ali Galip Bey'le Reşit Paşa arasında bana karşı ne gibi bir işlem yapılacağının tartışılması sahnesine... Tartışmanın kızıştığı bir sırada, Reşit Paşa'nın eline benim Tokat'tan çekilen telimi verirler. Reşit Paşa, hemen Ali Galip Bey'e uzatır: "İşte kendisi geliyor; buyurun, tutuklayın!" der. Reşit Paşa, telde yazılı olan yola çıkış saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar; sonra da: "Efendim, geliyor değil, gelmiş olacaktır," diye ekler.

    Bunun üzerine Ali Galip: "Ben tutuklarım dedimse, benim ilim içinde olursa tutuklarım, demek istedim." deyince toplantıda bulunanları bir heyecan kaplar. Hep birden: "Haydi öyle ise karşılamaya gidelim." diyerek toplantıya son verirler.

    Ancak, kentin ileri gelenleri ile, halkla ve askerle parlak bir karşılama hazırlığı yapabilmek için biraz zaman kazanmak gerektiğini; oysa, hesapça benim, Sivas kenti kapılarına değin yaklaşmış olacağımı göz önünde bulundurarak beni, kentin yakınında bulunan Ziraat Numune Çiftliğinde biraz dinlendirmenin yolunu aramışlar. Vali Paşa, karargâhımın sağlık başkanı olup daha önce, gerekli örgütleri kurmak için Sivas'a göndermiş olduğum Talî Bey'i çağırtarak, bu görevin yapılmasını ondan rica etmiş ve karşılama hazırlıklarını bitirince hemen kendisinin de yanımıza geleceğini söylemiş.

    Gerçekten, tam Nümune Çiftliği yakınında, karşımıza çıkan bir otomobilin içinde Talî Bey göründü. Otomobillerden indik, çiftliğin avlusunda oturduk, Talî Bey, anlattığım durumu ayrıntılarıyla açıkladıktan sonra, görevinin beni burada biraz oyalamak olduğunu söyleyince hemen ayağa kalktım: "Çabuk otomobillere ve Sivas'a!" dedim.

    Bunun nedenini anlatayım. O anda aklıma gelen şu idi: Karşılama töreni yapacağız diye Talî Bey'i aldatmış olabilir ve gerçekte ters bir düzen yapmak için zaman kazanmak isteyebilirlerdi. Otomobillere binmek üzere iken Sivas yönünden başka bir otomobil yanımıza yaklaştı. İçinde Vali Paşa vardı.

    Reşit Paşa: "Efendim, birkaç dakika daha dinlenmez misiniz?" diye söze başladı. "Yarım dakika bile dinlenmeye gereksinmiyorum. Hemen gideceğiz ve sen benim yanıma gel." dedim.

    "Efendim" dedi, "sizin yanınıza Rauf Bey binsin; ben arkadaki otomobille de gelirim."

    "Hayır, hayır!" dedim, "siz buraya..." Bu küçük önlemin neden alındığı kendiliğinden anlaşılır.

    Sivas kentine vardığımızda, caddenin iki yanı büyük bir kalabalık ile dolmuş, askeri birlikler tören duruşu almış bulunuyordu. Otomobillerden indik... Yürüyerek askeri ve halkı selamladım.

    Bu görünüş, Sıvas'ın saygıdeğer halkının ve Sivas'ta bulunan yiğit subay ve erlerimizin bana ne denli bağlı olduğunu ve sevgi beslediğini belirten canlı bir tanık idi.

    Bundan sonra, doğruca Kolordu Komutanlığına gittim ve hemen Ali Galip'i ve onun yardakçısı olduklarını anladığım bozguncuları getirttim. Onlara ne yaptığımı açıklayarak, aslında epey yorgunluk verdiğinden kuşku duymadığım ayrıntıları uzatmak istemem.

    Yalnız bir noktayı belirtmekle yetineceğim.

    Baylar, bu Ali Galip, karşılaştığı kötü durumdan sonra gizli diyecekleri olduğunu söyleyerek, geceleyin yalnız olarak yanıma gelmek istedi. Kabul ettim. Davranışlarının dış yüzüne önem vermemekliğimizi rica ile, Elazığ valiliğini kabul ederek gelmekten amacının, benim görüşüme hizmet etmek olduğunu ve Sivas'ta kalışının, benimle buluşup buyruk almak için olduğunu açıklamaya ve bin türlü kanıtla bizi inandırmaya çalıştı ve bizi sabaha dek oyalayarak başarı da sağladığını saklamayıp söylemeliyim.
    #115661 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  4. Erzurum'a Gidiş:

    Sivas'ta kurulan örgütler ve yapılacak işler üzerine gerekenlere yönerge verdikten sonra hiç uyumadan geçen 27/28 gecesinin sabahında bir bayram günü, Sivas'tan Erzurum'a doğru yola çıkıldı.

    Bir haftalık sıkıntılı bir otomobil yolculuğundan sonra 3 Temmuz 1919 günü, halkın ve askerin içten gelen gösterileri arasında, Erzurum'a varıldı. İstanbul Hükümetinden gelebilecek yıkıcı bildirimleri denetlemek ve durdurmak için haberleşme kanalı olan önemli merkezlerde gereken önlem ve düzenleme alınması için bütün komutanlara, 5 Temmuz 1919 tarihinde buyruk verdim. (belge: 29)

    Komutan, Vali ve Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile görüşüldü. Vali Münir Bey, İstanbul Hükümetince görevinden çıkarılmıştı. Gitmeyip Erzurum'da kalmasını bildirmem üzerine daha Erzurum'da bulunuyordu. Bitlis valiliğinden ayrılıp İstanbul'a gitmek üzere Erzurum'dan geçen Mazhar Müfit Bey de Münir Bey gibi Erzurum'da beni bekliyordu.
    #115674 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  5. Ulusal Amaç Yolunda Ortaya Atılmak Kararı:

    Bu iki vali beyle, On Beşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ve yanında bulunan Rauf Bey, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya Bey ve karargâhımdan Kurmay Başkanı Kâzım Bey ve Kurmay Hüsrev Bey, arkadaşlarımla önemli bir görüşme yapmayı uygun gördüm. Kendilerine genel ve özel durumu ve tutulması zorunlu olan yolu anlattım.

    Bu arada en elverişsiz durumları, genel ve kişisel tehlikeleri, her olasılığa göre nelerin göze alınması zorunlu olacağını açıkladım: "Ulusal amaçlarla ortaya atılacakların yok edilmesini düşünenler bugün yalnız Saray, İstanbul Hükümeti ve yabancılardır. Ama bütün halkın aldatılabileceğini ve bize karşı duruma çevrileceğini de düşünmek gerektir. Önder olacakların her ne olursa olsun, amaçtan dönmemeleri, ülkede barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye değin amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine işin başında karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu gücü duymayanların işe girişmemeleri çok daha iyi olur. Çünkü, böyle bir durumda hem kendilerini ve hem de ulusu aldatmış olurlar.

    Bir de, söz konusu görev, resmi makam ve üniformaya sığınarak el altından yapılamaz. Böyle bir tutum, bir ölçüye değin yürüyebilir. Ama, artık o dönem geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun, bu sese katılmasını sağlamak gerektir.

    Benim, görevden çıkarıldığım ve her türlü sonuçla karşı karşıya bulunduğum kuşku götürmez. Benimle açıkça işbirliği yapmak, o sonuçları şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, söz konusu ettiğimiz durumun istediği adam, daha birçok bakımlardan da, ille ben olabilecekmişim gibi bir iddia yoktur. Yalnız, her halde bu ülke çocuklarından birinin ortaya atılması zorunlu olmuştur. Benden başka bir arkadaş da düşünülebilir. Yeter ki o arkadaş, bugünkü durumun gerektirdiği yolda yürümeyi kabul etsin." dedim.

    Bu konuşma ve açıklamadan sonra hemen bir karar almak uygun olmayacağından bir süre düşünmek ve özel konuşmalar yapabilmek için görüşmelere son verdiğimi bildirdim.

    Yeniden toplandığımızda, işin başında benim bulunmamı istediler ve kendilerinin bana yardımcı ve destek olacaklarını bildirdiler. Yalnız bir arkadaş, Münir Bey, önemli özrü dolayısıyla bir süre için kendisinin eylemli (fiilen) görev almaktan bağışlanmasını rica etti. Ben, görünüşte görevden ve askerlikten ayrıldıktan sonra, şimdiye değin olduğu üzere, üst komutan imişim gibi buyruklarımın yerine getirilmesinin başarı için temel koşul olduğunu söyledim. Bu da eksiksiz onaylandıktan sonra toplantıya son verildi.

    Baylar, İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı katında, görevden ayrılan Cevat Paşa ile göreve başlayan Fevzi Paşa'dan ve Barış Hazırlıkları Komisyonunda (İstihzaratı Sulhiye Komisyonu) çalışan İsmet Bey'den başlayarak, Erzurum'a gelinceye değin, her yerde gördüğüm ve karşılaştığım komutan, subay, her türlü devlet adamları ve ileri gelen kişilerle, burada, Erzurum'da yaptığım gibi görüşmeler ve anlaşmalar yapmıştım. Bunun yararını değerlendirebilirsiniz.
    #115675 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  6. Erzurum Kongresi Hazırlıkları:

    Erzurum'a varışımın ilk günlerinde, Erzurum Kongresinin toplanmasını sağlamak için gerekli önlemleri almakla uğraşmaya önem verildi.

    Baylar, Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetinin, 3 Mart 1919 günü, bir çalışma kurulu meydana getirilerek kurulmuş olan Erzurum şubesi, Trabzon ile de anlaşarak 1919 yılı Temmuzunun onuncu günü Erzurum'da bir Doğu İlleri Kongresi (Vilâyatı Şarkiye Kongresi) toplamaya girişti. Benim, daha Amasya'da bulunduğum günlerde, Haziran içinde doğu illerine delege göndermeleri için öneri ve çağrı mektubu yolladı. İllerden delege getirtilmesi için, o günden başlayarak benim Erzurum'a varışıma değin ve ondan sonra da, bu konuda olağanüstü çaba gösterdi.

    Ama, o günlerin koşulları içinde böyle bir amacın gerçekleştirilmesindeki güçlüğün büyüklüğü, kolaylıkla anlaşılır. Kongrenin toplanma günü olan 10 Temmuz yaklaştığı halde illerden gerekli delegeler seçilip gönderilmiyordu.

    Oysa, bu kongrenin toplanmasını sağlamak artık pek önemli bir iş olmuştu. Bundan dolayı, sağlam girişimler yapmamız gerekti.

    İllerin her birine bildirimler yapmakla birlikte, bir yandan da kapalı tellerle valilere, komutanlara gereği gibi bildirimler yapıldı. Sonunda, onüç gün gecikme ile yeterince delege toplanması başarıldı.

    Baylar, ulusal çabayı ordunun desteklemesi, askeri ve ulusal çalışmaları birbiriyle düzenli duruma getirmek, önemli bir konu idi.

    Trabzon'daki tümeni, komutan vekili yönetiyordu. Asıl komutanı Halit Bey Bayburt'ta gizlenmişti. Halit Bey'i gizlendiği yerden çıkarmak, iki bakımdan gerekli idi. Biri ve en önemlisi, Ìstanbul'a çağrılmanın ve bu çağrıya gitmemenin korkulacak, gizlenilecek nitelikte olmadığını halka ve özellikle askerlere gösterek içgücünü (kuvvei mâneviyeyi) yükseltmek gerekiyordu. Bir de, kıyıda önemli bir yer olan Trabzon'a dışarıdan bir saldırı olursa oradaki tümenin başında ateşli bir komutan bulundurmak uygun olacaktı.

    Bunun için Halit Bey'ì Erzurum'a getirttim. Ona, kendim, özel bir yönerge verdikten sonra, gerektiğinde hemen tümenin başına geçmek üzere Maçka'da bulunması için buyruk verdirdim.

    Biz bu işlerle uğraşırken, bir yandan da İstanbul'da Harbiye Nazırlığı makamında bulunan Ferit Paşa'nın ve Padişahın, İstanbul'a dönmemi sağlamak için sürüp giden aldatıcı tellerine de, türlü karşılıklar vermekle zaman yitirmek zorunda bulunuyorduk.
    #115676 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  7. Resmi Görev ve Yetkileri Bırakarak Ulusun Sevgisine, Cömertliğine ve Yiğitliğine Güvenmek ve Böylece Göreve Devam Etmek Kararı:

    Harbiye Nazırlığı: "İstanbul'a gel" diyordu. Padişah: "Önce hava değişimi al, Anadolu'da bir yerde otur; ama bir işe karışma." diye başladı. Sonunda, ikisi birlikte: "İlle gelmelisin" dedi.

    "Gelemem" dedim. En sonra, 8/9 Temmuz 1919 gecesi, Sarayla açılan bir telgraf başı konuşması sırasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Hazirandan 8 Temmuza değin, bir aydır süren oyun sona erdi. İstanbul, o dakikada benim resmi görevime son vermiş oldu; ben de o dakikada, 8/9 Temmuz 1919 gecesi saat 10.50 sonrada (22.50'den sonra) Harbiye Nazırlığına, saat 11.00 sonrada Padişaha görevimle birlikte askerlik mesleğinden çekildiğimi bildiren telleri çekmiş oldum.

    Durumu, ordulara ve ulusa kendim bildirdim. O günden sonra resmi görev ve yetkiden ayrılmış olarak, yalnız ulusun sevgisine, şefkat ve cömertliğine güvenerek onun bitmez verim ve güç kaynağından (feyz ve kudret menbaından) esin ve kuvvet alarak vicdan görevimizi yapmaya devam ettik.

    Biz 8/9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken, bunu başka dinleyenlerin ve bununla ilgilenenlerin de bulunduğunu kestirmek güç değildir.

    O günlerde ve ondan sonraki zamanlarda, en hafif deyimiyle bönlüklerini uyanıklık ve öngörüşlülük gibi göstermeye alışmış olanlar üzerine, bir bilgi vermiş olmak için, izin verirseniz, şu belgeyi olduğu gibi bilginize sunmak isterim:

    140-140 Konya'dan 9 Temmuz 1919 Saat: 6
    Üçüncü Ordu Müfettişliği Başyaverliğine

    Telgraf ve Posta Genel Müdürü Refik Halit Bey ile Konya Valisi Cemal Bey, 6/7 Temmuz gecesi, telgrafla makine başında konuştular. Konuşmanın şu yolda geçtiğini öğrendim:

    "Mustafa Kemal Paşa Hazretleri için gereken işlem yapıldı. İstanbul'a getirilecek. Cemal Paşa Hazretleri için de işlem yapılmak üzeredir."

    Konya valisi de : "Teşekkür ederim." dediler.

    Paşa Hazretleri'ne uygun göreceğiniz biçimde bildirmenizi rica ederim.

    İkinci Ordu Müfettişliği
    Şifre Müdürü
    Hasan
    #115677 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  8. Mersinli Cemal Paşa'nın İstanbul'a Gitmesi:

    Gerçekten, Konya'da bulunan İkinci Ordu Müfettişi Cemal Paşa'nın on gün süre ile izinli olarak İstanbul'a gittiğini dört gün önce öğrenmiş ve şaşmıştım.

    Cemal Paşa ile, Samsun'a çıktığımdan beri, ulusal amaçları gerçekleştirmek için işbirliği yapma, askeri ve ulusal örgütler kurma konularında yazışmamız vardı. Kendisinden umut verici, olumlu yanıt almıştım. Benim ile bu yolda ilişki kurmuş olan bir komutanın, kendi kendine, izin alıp İstanbul'a gitmesi akla sığacak iş değildi. Bunun için, 5 Temmuz 1919 günlü şifre ile Konya'da On İkinci Kolordu Komutanı Albay Salâhattin (3. Kolordu Komutanı olarak İstanbul'dan gelen Selâhattin Bey -Köseoğlu- başkadır.) Bey'e şu iki maddeyi yazdım:

    1- Cemal Paşa'nın on gün için İstanbul'a gidişinin gerçek nedenini açıkça ve tez elden bildirmenizi;

    2- Sizin, her ne olursa olsun, oradaki birliklerin başından ayrılmanız uygun değildir. Bu konuda Fuat Paşa ile haberleşerek olabilecek en kötü olasılığa karşı önlemler almanız gereklidir. Her gün, durumunuz üzerine kısa bilgi vermenizi rica ederim.

    Bu şifrenin örneğini o gün Ankara'da Fuat Paşa'ya da bildirdim.

    Salâhattin Bey'in Konya'dan 6/7 Temmuz günü, yani Refik Halit Bey'in Konya Valisi Cemal Bey'le telgraf başında konuştuğu sırada, karşılık olarak çektiği şifrede: "Cemal Paşa İstanbul'da kimi kişilerle ve ailesiyle görüşmek üzere on gün süre ile ve kendi isteğiyle izinli olarak İstanbul'a gitmiştir." denilmekte idi. (belge: 30, 31, 32, 33)

    Cemal Paşa gitti; ama gelemedi. Kendisini çok zaman sonra Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı göreceğiz.
    #115678 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  9. Komutayı Bırakmamak Uğruna:

    Ne yazık ki, bu durumun tanığı olan ve kendisine birliklerin başından ayrılmaması salık verilen Salâhattin Bey'in de bir süre sonra İstanbul'a gittiğini öğrendik. Cemal Paşa'nın gösterdiği bu kötü örnek üzerine 7 Temmuz 1919 günü şu genel bildirimi yaptım:

    1- Bağımsızlığımızı koruma uğrunda derlenip örgütlenmiş olan ulusal kuvvetlere hiçbir yönden karışılamaz ve dokunulamaz. Devletin ve ulusun alın yazısında, ulusal irade etmen ve egemendir. Ordu, bu ulusal iradeye bağlı ve onun hizmetindedir.

    2- Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir nedenle, komutanlıktan çıkarıldıklarında, yerlerini alacak kişiler, işbirliği yapılacak nitelikte olursa, komutayı bırakacaklar; ama etkili bulundukları bölgede kalarak ulusal görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Olmazsa, yani bir ikinci İzmir olayına meydan verebilecek kimseler atanırsa, komuta kesinlikle bırakılmayacak ve bütün müfettiş ve komutanlarca, güven ve inanın kalmadığı ileri sürülerek yapılan işlem geri çevrilip kabul edilmeyecektir.

    3- Ülkemizi kolaylıkla ele geçirmek amacıyla, İtilaf Devletlerince yapılan baskı sonunda, hükümet herhangi bir askeri birliğimizi ve ulusal ve askeri örgütümüzü dağıtmak için buyruk verirse, kabul edilmeyecek ve uygulanmayacaktır.

    4- İstek ve amacı ulusal bağımsızlığı sağlamak olan Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak cemiyetleri ile bunların girişimlerinin bozulup dağılmasına yol açacak herhangi bir etkiyi ve karışmayı ordu, kesin olarak önleyecektir.

    5- Devletin ve ulusun bağımsızlığını sağlama uğrunda bütün sivil devlet görevlileri, Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin, ordu gibi yasal yardımcılardır.

    6- Yurdun herhangi bir bölgesine saldıran olursa bütün ulus, haklarını savunmaya hazır bulunduğundan, bu gibi olaylar çıkınca işbirliği için her yer birbirine en kısa zamanda haber vererek savunmada birlik sağlanacaktır.

    Bu bildirim, Anadolu ve Rumeli'de bulunan bütün ordu ve kolordu komutanlarına ve başka gerekenlere gönderilmiştir.
    #115679 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  10. Refet Bey'in Üçüncü Kolordu Komutanlığını Bırakması:

    Bu genel bildirimden beş altı gün sonra, Kavak'tan "Üçüncü Kolordu Komutanı Refet Refet" imzalı, 13 Temmuz 1919'da yazılmış bir şifre aldım. Tel şudur:

    "İstanbul'dan bir İngiliz gemisiyle, Harbiye Dairesi Başkanı Albay Salâhattin Bey, beni değiştirmek üzere geldi. Benim de o gemi ile dönmemi Harbiye Nazırlığı emrediyor. Salâhattin Bey, amaca uygun olarak çalışacak. Genel duruma göre komutayı adı geçene bırakmayı uygun buldum ve Harbiye Nazırlığına görevden çekildiğimi bildirdim. Ayrıca geniş bilgi veririm. Sivas'a doğru yola çıkıyorum. Beşinci Tümen Komutanı Arif Bey aracılığı ile Amasya'ya yanıt veriniz."

    Baylar, açıkça söylemeliyim ki, bu tutum ve davranışı pek beğenmedim. Refet Bey'in benimle olan işbirliği, İstanbul'ca biliniyor. Bu çalışmalardan yana olan bir kişi, onu değiştirmeye ve hem de İngiliz gemisiyle gelince, hemen düşünülmesi doğal olan şey, bu kişinin İngiliz görüşüne uygun iş görebileceğine güvenilmiş olmasıdır. Bu yargı, bir sanı niteliğinde olsa bile, Refet Bey'in komutayı vermekte ivedi davranmaması, hiç olmazsa bizim de düşüncemizi sorması gerekirdi.

    İnanıp komutayı verdiğine göre de, hiç olmazsa bir süre yanından ayrılmayıp durumu ve görüşlerimizi iyice benimsetinceye dek birlikte çalışması ve kendisi ile aramızda gerekli bağlantıyı kurduktan sonra uzaklaşması doğru olurdu, düşüncesinde bulundum. Bununla birlikte, olupbitti karşısında bırakılmış olduğuma göre, iki noktada teselli aramakla yetinmek zorunda kaldım. Birincisi, Refet Bey'in telindeki: "Salâhattin Bey amaca uygun olarak çalışacak." cümlesi; öteki de, Refet Bey'in hiç olmazsa İstanbul'a gitmemiş olması idi.

    Bu durum üzerine: "Komutanların İstanbul'a gitmek konusunda en küçük bir yanılmalarının pek pahalıya mal olacağını, gene de programımızı olduğu gibi uygulamaya devam edeceğimizi" bütün komutanlara bildirerek hemen dikkatlerini çektim. Refet Bey'e de o gün (14 Temmuz 1919): "Salâhattin Bey'in kararlarımızı iyi uygulayacağı, buradaki arkadaşlar arasında pek çok duygulandırıcı ve güçlendirici olmuştur" cümlesini de içine alan bir şifre çektirdim.

    Salâhattin Bey'in kendisine de olduğu gibi şu teli çektirdim :

    14 Temmuz 1919

    Amasya'da Beşinci Tümen Komutanlığına

    Refet Bey'edir: Aşağıdaki teli uygun görürseniz Salâhattin Bey'e ulaştırınız ve sonucunu bildiriniz.

    Mustafa Kemal

    Salâhattin Beyefendi'ye: İstanbul'un kapalı çevresinden, ulusun kutlu kucağına gelmeniz ve özverili arkadaşlarınızın dayanç (azim) ve yurtseverlik çevresine girmeniz büyük bir sevinçle karşılandı. Kutsal amacımızın gerçekleştirilmesi uğrunda gösterilecek ortak çabada Tanrı hepimizi başarılı kılacaktır. Gözlerinizden öperim. (Mustafa Kemal)

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı
    Albay Kâzım

    Salâhattin Bey üzerinde ilk kuşkuyu gene, Salâhattin Bey'in "amaca uygun çalışacağını" söyleyerek ona güvenen ve hemen komutayı bırakıp Sivas'a doğru uzaklaşan Refet Bey göstermiş oldu.

    Refet Bey'in Amasya'dan çektiği bir tel, yalnız Salâhattin Bey üzerindeki kuşkuyu değil, daha birkaç nokta ile ilgili düşünceleri de kapsıyordu. İzin verirseniz olduğu gibi bilginize sunayım.

    İvedidir. Amasya'dan
    Güvenlikle ilgilidir 15.7.1919
    719

    Erzurum'da On Beşinci Kolordu Komutanlığına

    Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: Salâhattin Bey'i tanırsınız. Birdenbire ürkmemesi gereklidir. Önce Kâzım Paşa, kutlama dolayısıyla, yumuşak sözler kullanarak kendisiyle yazışmaya girişmelidir. Hamit Bey'in görevden çıkarılması konusunda daha bir şey yok. Ama yerinde bırakılması için girişimler yapıldı. Görevden çıkarılırsa buralarda kalacağını pek ummuyorum. Bununla birlikte, gene etki yapıyorum. Benim dönmem için İngilizlerin hükümete baskı yapacakları kuşku götürmez. Ben, duruma göre, gereken yollara başvurarak buralarda kalacağım. Refet Bey İngilizlerden ve buradan geçen Amerikalıdan anladığıma göre, Kâzım Paşa'nın durumu da tehlikelidir. Her zaman ölçülü davranılmasını ve durumun iyi yönetilmesini yeniden salık veririm. (Refet)

    5. Tümen Komutanı
    Arif

    Bu telde adı geçen Hamit Bey, Samsun mutasarrıfı idi. Hamit Bey, Samsun'a varışımızın ilk günlerinde Refet Bey'in, geçmişteki dostluğu dolayısıyla, ortak amaç yolunda sonuna dek bizimle birlikte özveri ile çalışacak nitelikte bir arkadaş olduğuna güvendiği için bana salık verdiği ve benim Sadrazamlığa ve özel olarak, Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'ya yazmam üzerine Samsun'a getirebildiğimiz kişi idi.

    Böyle bir kişinin er geç görevden çıkarılacağı kuşku götürür müydü? Ama, Refet Bey: "Yerinde bırakılması için girişimler yapıldı." diyor. Nereye? Kimlerin katına? Kim başvurdu? Sonra: "Görevden çıkarılırsa buralarda kalacağını pek ummuyorum, bununla birlikte gene de etki yapıyorum." diyor. Nereye, İstanbul'a mı gidecek, nasıl? Bu kişi bugüne değin bizimle çalışmıyor muydu?

    Bu telinde Refet Bey, kendisinin dönmesi için İngilizlerin hükümete baskı yapacaklarını kesin görüyor ve duruma göre gereken yollara başvurarak buralarda kalacağını söylüyor. Oysa durum belliydi ve yapılacak işi ben kendisine 7 Temmuz 1919 günlü genel yönergemde bildirmiştim (adı geçen yönergenin ikinci maddesi). Ondan başka yapılacak iş yoktu.

    Refet Bey, İngilizlerden ve buradan geçen Amerikalılardan anlamış ki: "Kazım Paşa'nın da durumu tehlikelidir." Bu ne demektir? En çok sıkı durmaları gereken arkadaşların, iyilik düşünmeyecekleri besbelli olan kimselerin sözleri üzerine tehlike kuruntusuna kapılmaları ve bunu inançla söylemeleri neyi gösterir?

    Refet Bey, telinin sonunda, bana da ders, veriyor: "Her zaman ölçülü davranılmasını ve işlerin iyi yönetilmesini yeniden salık veririm." diyor.

    Buradaki "ölçülü davranılması" sözünden, ne anlam çıkabileceğinin yorumlanmasını anlayışlı kişilere bırakırım.

    Bana iyi yönetimi salık veren kişi, bu öğütlemeyi, benim verdiğim buyruk ve yönergeyi iyi uygulayıp görevi başından ayrılmadan önce yapmış olsaydı daha içten davranmış olurdu, sanırım.
    #115680 tematik | 6 yıl önce (  6 yıl önce)
    0kişiye özel, kitap 
  11. Hamit Bey'in İstanbul Hükümetince Görevden Çıkarılması:

    Baylar, Hamit Bey, 14 Temmuz 1919 günü Samsun'dan bana şu kısa teli çekmişti:

    "Görevden çıkarıldığımı sağlam yerden öğrendim. Şu bir iki gün içinde buyruğun gelmesini bekliyorum. Sonra İstanbul'a gideceğimi saygı ile bildiririm."

    Refet Bey'in komutayı bırakmış olmasından üzüntülü iken, o gün, önemli bir kesimde özveri ile çalışacağını umduğumuz başka bir arkadaşın da, sanki olağan koşullar içinde bulunuyormuşuz gibi, anlaşılmaz bir düşünüş göstermekte olduğunu öğreniyorum.

    Hamit Bey'e 15 temmuz 1919 günü şöyle bir tel yazıldı:

    "Kardeşim Hamit Bey, sizin yerinize İbrahim Ethem Bey'in atandığını öğrendik. Refet'e yazdım, buluşarak birlikte içeri doğru gelmenizi rica ettim. Bilmem hangi güven düşüncesi, size İstanbul'a gitmek isteğini veriyor. Bundan başka, biz değerli arkadaşlarımızı İstanbul'dan (Dersaadet'ten) Anadolu'ya çekip çıkarmaya ve böylece gerçek yurtseverleri dileklerinden yoksun etmemeye çalışırken siz, bu davranışınızla, en azından, kapalı bir çevreye giriyorsunuz. Biz hiç uygun görmedik. Refet'le buluşunuz. Ya Sivas yakınlarında birlikte kalırsınız ya da rahatça bizim yanımıza gelirsiniz. Kesin yanıt bekleriz." (belge: 34)

    Beş gün sonra (20 Temmuz 1919) Canik Mutasarrıfı Hamit Bey'in Samsun'dan gelen teli şu idi:

    Bizans'ın artan alçaklıkları karşısında umutsuzluğa düşen ulus, doğudan bir umut ışığı bekliyor.

    Buraları ve buradakileri öyle düşsel bir biçim ve yaratılışta görüyorlar ki acaba bir şey var mı diye ben de kuşkuya düşüyorum. İlgisizliğimden utanıyorum.

    Gerçekte uyumuyoruz. Bir şey yapmak istiyoruz. Ama bu şeyin biçim ve kuramlarıyla uğraştığımız, uzun yollar seçtiğimiz kanısındayım. Zaman ve durum, beklemeye elverişli değildir. Ülkenin durumu dakikadan dakikaya kötüleşiyor. Bunun için sözümüzü kısa kesip işleri çabuklaştırmak gerekiyor. Bu konuda benim aklıma gelen şudur:

    Aynı zamanda her yerden Padişah Hazretlerine tel çekelim. On aydan beri gözü önünde ve çok zaman kendi istek ve hevesince olup biten alçaklıklarla nereye sürüklenmekte olduğunu gören ulusun, ne olursa olsun, kendi yazgısını ele almaya karar verdiğini hatırlatalım ve kırk sekiz saat içinde ulusun güvenebileceği bir hükümet kurulmaz ve kurucular meclisinin toplantıya çağrılması karar altına alınmazsa, ne kendisini ne de hükümetini tanımadığımızı bildirelim. Bunda hiçbir zorluk yok, geleneksel boyun kırmaktan üzüntü duymayan ulus, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin efendim.

    Beş gün önce, görevden çıkarılırsa, İstanbul'a gideceğini bildiren Canik Mutasarrıfının bu telini, biraz kızgınca yazılmış olmakla birlikte, karar ve çalışma öğütleyen bir nitelikte bulduğunuzu umarım. Mutasarrıf Bey, ulusun bir umut ışığı beklediği yerde, acaba bir şey var mı diye kuşkuya düşüyor. Bizi, ne yapmak istediğini bilmeyen, biçim ve kuramlarla uğraşan şaşkınlar sanıyor. Sözü kısa kesip işleri çabuklaştırmak için yapılacak şeyi de söylüyor. Eğer bundan sonra bütün görüşlerindeki yersizliği belirten çirkin bir düşünceyi ortaya koymasaydı iyi ederdi. Baylar, tarih "geleneksel boyun kırmaktan üzüntü duymayan ulus, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin!" düşünce ve inancında bulunanların karşılaştıkları sonuçlar ve cezalarla doludur. Yöneticilerin, özellikle devlet adamlarının, böyle yanlış ve çürük düşüncelere hiç kapılmamaları gerekir. Hamit Bey, bu telinde, bizim Refet Bey'le birlikte içerilere çekilmesi konusunda yazdıklarımıza hiç değinmiyor. Hamit Bey'in bu teline 21 Temmuz 1919 günü verdiğimiz bir yanıtta: "İnşallah her şey olacaktır. Yalnız, ulusun güveneceği bir hükümet kurmak için önce o hükümete destek olacak bir kuvveti yaratmak gerekir. O da, doğu illeri kongresinin ve ondan sonra da Sivas genel kongresinin toplanmasıyla olacaktır." dedik.
    #115681 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  12. Refet Bey'le Yazışmalar:

    Baylar, Üçüncü Kolordudan, dolayısıyla Refet ve Salâhattin beylerden gene söz açmak gerekiyor. İlişki şudur:

    İngilizler, Sivas'a bir tabur gönderecekleri haberini yaydılar. Olabilecek her şeye karşı, Sivas'a gelen çeşitli yollar boyunca askeri önlemler aldırmak gerekti. Bunun için Amasya'da bulunan Beşinci Tümen Komutanlığına 18 Temmuz 1919 günü yazdığım bir buyrukta, o sırada Amasya'da bulunan Refet Beyle ilgili olarak da şu tümceler vardı: "Duruma Refet Bey'in önemle dikkati çekilir. Belki Refet Bey böyle bir durumu göz önünde tutarak şimdilik Amasya'da kalmayı daha uygun bulur."

    Beşinci Tümen Komutanının 19 Temmuz 1919'da verdiği yanıtta dikkati çeken şu cümleler vardı: "Salâhattin Bey daha Samsun'dadır. Şimdiye değin kendisiyle görüşemediğim gibi hiçbir gerçek ve önemli yazışma da yapılmadığından, adı geçenin düşünce ve görüşünün ne yolda olduğunu bilemiyorum. Ama Refet Bey, gerektiğinde İngilizlere karşı koyacak kadar atılganlık gösteremeyeceğini sezdirmişti. Refet Bey, 18 Temmuz 1919'da Sivas'a doğru yola çıktı." (belge: 35)

    Bunun üzerine Refet Bey'e şu şifre teli çektirdim:

    Şifre 19 Temmuz 1919
    Kişiye özeldir.
    Sayı 115

    Amasya'da Beşinci Tümen Komutanlığına Sivas'ta Üçüncü Ordu Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Talî Beyefendi'ye

    Refet Bey'edir: Salahattin Bey'e telimi verdiniz mi? Bu arkadaşımızın kesin görüşlerinin önemle saptanması ve kararsızlık ya da iki yüzlü davranış gibi felaket doğuracak bir duruma hiçbir şekilde göz yumulmaması bir yurt ödevi olduğundan bu konuda "evet" ya da "hayır" diye kendisinden söz alınması ve ona göre bir karar verilmesi çok gereklidir. Sizin bıraktığınız yerden başlamak, kendileri için tek programdır. Şimdiye değin hemen bir hafta olduğu halde hiçbir kesin bilgi alınmaması ve İstanbul'dan alınan bir yazıda, adı geçen için sağlam bir kanı gösterilmemesi ve yola çıkmadan önce Sadık Bey'le gizli bir görüşmesinden ve dostluğundan söz edilmesi ve yakınılması bu telimin yazılmasına yol açmıştır. Bunu ve bunun sonuçlarını özellikle sizin anlamanız ve çözümlemeniz gereklidir. Çünkü, herhangi bir halk topluluğunda söyleyeceği yanlış ve ulusal amaca aykırı bir tek sözün bile yapacağı ters etkiyi ve bunun yaratacağı durumu şimdiden düşünmek yeter. (Mustafa Kemal)

    Üçüncü Ordu Kurmay Başkanı
    Albay Kâzım

    Yalnız bu telimize değil çok şeye karşılık olan Refet Bey'in şu telini olduğu gibi bilginize sunacağım:

    Güvenlikle ilgili ve Sivas'tan .
    çok ivedidir 22.7.1919
    1828

    Erzurum'da Üçüncü Ordu Müfettişliği Vekili Kâzım Karabekir Paşa Hazretleri'ne

    1. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne: Telinizi Salâhattin Bey'den ayrıldıktan sonra aldığım için kendisine veremedim. Salâhattin Bey'i herkes gibi siz de çok iyi tanırsınız. Kararsız yaradılışta bir kişi. Bu bölgede on günden çok kalmamak düşüncesi ile gelmiş. Az kaldı, komutayı almadan geri kaçacaktı. Kendisine güven ve inan vererek yurt ödevini hatırlattım. Ülkesini kuşkusuz sever; ama vakitsiz iş görmeye gelemez. Aşağı yukarı Vali Reşit Paşa'dan biraz daha iyi. On Üçüncü Kolordudan geçen silahlardan haberli olduğu gibi, bu işi düzenlemek için İstanbul'da da çalışmış ve başarı göstermiş. Buraya onu Cevat Paşa seçmiş. Bu duruma göre, amaca zararlı olamaz ve hiçbir halk topluluğunda amaca aykırı tek bir söz söylemez. Tersine, amaca göre, ama sessiz olarak çalışacağına söz verdi. Sadık Bey'le ilişkisi üzerine verilen bilgiye inanamıyorum. Aslına bakılırsa, aldığımız haberi iyi belgelemeden ve belli bir program düzenlemeden çalışmak, kuvvetlerin yitimine yol açıyor. Doğu durumu üzerine bana bilgi verirken, aldığınız şişirme haberlere kapılmamış olsaydınız, belki ben durumu daha iyi idare eder ve komutayı bırakmak zorunda kalmazdım. Tek başına karar verecek kişilerin, gerçek durumu bilmeleri gerektiğini siz de kabul edersiniz. Bunun için, Salâhattin Bey'i boş yere ürkütmek ve "hayır" dedirtmekle ne çıkacak? Aslında, o kaçmaya hazır. Yerine acaba kim gelecek? Buyruklarınızın kısa ve açık olmasını rica ederim. Salâhattin Bey için olan telinizi zahmet edip bir daha okuyunuz. Fırtına ile başlayıp yavaşlıkla biten bu telden kesin düşüncenizi çıkaramadım. Bununla birlikte birkaç güne dek Salâhattin Bey Samsun'dan dönüyor. Kendisiyle görüşeceğim. Her durumda onu uygun bir yolla amaca göre çalıştırmak için gerekli önlemleri alıyorum.

    2. Samsun'a çıkarılan taburun, buradaki Hintli Müslümanları değiştirmekle birlikte, özellikle Sivas'ta bulunduğunuzu sandıkları yüce kişiliğinize karşı bir korkutma amacı da güttüklerini, İngilizlerle görüştüğümde anladım. Beni İstanbul'a gitmeye kandırmak için, Kavak'ta bulunduğum sırada bir İngiliz binbaşısı geldi. İngilizlere gösterdiğim direnmeden yararlanarak, sizi güçten düşürmek için beni aldırdıklarını açıkça söyledi. Sizin öteki dayanağınız Kâzım Paşa imiş; onun için Kâzım Paşa, İngilizlerin direnmesini gerektirecek bir ipucu vermemelidir. Ferit Paşa'nın, görevden çekilirken, Kâzım Paşa'yı vekil olarak ataması, İstanbul'dakilerden kimisinin kötü bir düşüncesi olmadığını gösteriyor. Ama İngilizlerin direnmesi karşısında bir şey yapamazlar. Kâzım Paşa'nın vekilliğe atanması da Salâhattin Bey'in Sadık Bey hesabına buraya gelmediğini kanıtlar.

    3. Benim İstanbul'a getirilmem için İngilizler resmi olarak İstanbul Hükümetine baskı yapabilirler. Çünkü, benimle İngilizlerin arasında resmi bir bağlantı var (!). Bu baskı artarsa Salâhattin Bey'i güç bir durumda bırakmamak için izimi kaybedeceğim.

    4. Hamit Bey'in değiştirilmesi söylentisi henüz gerçekleşmedi. Onun, yerinde bırakılması için gerek Salâhattin Bey (Öteki Salâhattin Bey'dir. [Atatürk'ün notu] 12. Kolordu Komutanı.) gerekse İngilizler İstanbul'a başvurdular. Adı geçenin değiştirilmek istenmesi, Dahiliye Nazırlığı ile kavga etmesindendir. Salâhattin Bey'in yerine Konya'ya Sedat Bey'in geldiği de doğru değildir. Her ne kadar bütün komutanların değiştirileceğini haber aldığını, adı geçen yazıyorsa da Kazım Paşa'nın vekilliğe atanması bunun doğru olmadığını gösteriyor.

    5. Sivas Kongresi ile ilgili olarak Sadrazamlıktan doğruca illere gönderilen 20 Temmuz 1919 günlü teli gördünüz mü? Karahisar'daki Tümen Komutanı, bu kongreye delege seçimi için buralarda bildiri yayımlamış. Böyle bir davranışı uygun buluyor musunuz? Alman barışı ve Doğudaki sessizlik, durumun gelişmesini bekleyerek, bizim de sakıngan bulunmaklığımızı gerektirmiyor mu? Kendim için hiçbir kaygım olmadığını artık anlamışsınızdır (!). Yalnız, kararsız ve programsız davranışlarla amaçtan ayrılacağız. Ya sakıngan olalım ya da hemen işi açığa vuralım. Ama ikisinden birini yapalım. Sivas Kongresinin bugün için yararlı olacağını umuyor musunuz? Bugünkü duruma göre bu kongrenin Sivas'ta ve açık olarak yapılmasını tehlikeli bulmuyor musunuz? Güney yönlerinden Sivas'a gelecek bir baskın özellikte bu il halkının kansızlığı yüzünden, Anadolu'yu ikiye ayırır ve pek tehlikeli olur. Bunun için bu ilin, son günlere değin, tarafsızmış gibi görünmesi pek çok önemlidir. Bu kongrenin ille toplanması gerekiyorsa, aldığınız haberlere göre delegeler gelebileceklerse, acaba bunun doğuda bir yerde toplanması daha uygun olmaz mı?

    6. Sivas ve Amasya kentleri halkı pek karışık; ilçelerde ve köylerdeki halk, bunlara göre pek çok iyi. Bundan sonra, ona göre çalışmamı düzenleyeceğim.

    7. İstanbul'dan aldığım haberde, buradaki ulusal eylemin hiçbir parti ya da hiçbir kişinin özel isteklerini yerine getirmek için olmayıp ulusal kurtuluş ve bağımsızlığın sağlanması amacı ile yapıldığını bildirmek üzere, sizin bir bildiri yayımlayarak İngilizleri yatıştırmanız salık veriliyor. Gerekli görülürse ben bunun, sizin bir bildirinizle değil, belki Erzurum Kongresinin kararları arasında yayımlanmasının uygun olacağını sanıyorum.

    8. Ajanslar, Meclisi Mebusan (Osmanlı Millet Meclisi) seçimlerinden söz ediyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? (Refet)

    Üçüncü Kolordu Kurmay Başkanı
    Zeki

    Bu tele verdiğimiz yanıtı da olduğu gibi bildirmekle yetineceğim.

    Şifre 23.7.1919
    Subay eliyle çekilmesi
    İvedidir.
    171

    Sivas'ta Üçüncü Kolordu Kurmay Başkanı Zeki Bey'e

    Refet Beyefendiye:

    1- Salâhattin Bey'le ilgili teli bir daha okumak üzere aradım; ama bulunamıyor. Hatırladığıma göre Salâhattin Bey için söz konusu olan şeyler İstanbul'dan bildirilmişti. Her alınan haberi, istenildiği gibi belgelemek seyrek olur. Doğu durumu üzerine aldığımız bilgiler abartmalardan uzak olmamakla birlikte, bize yanlış bir adım attırmış değildir, kanısındayım. Ulusun yazgısı ile ilgili işlerde, yalnız doğu olaylarının gelişimi temeline dayanmakla yetinilmiş değildir. Ulusal örgütlere genişlik ve canlılık vermek; kongrelerle ulusal istekleri ortaya koydurmak; orduyu ulusal örgütlere yardımcı kılmak; ulusal amacın yitimine meydan vermemek için komuta ve silah işlerinde, bilinen kesin kararı vermekte, yapıldığından başka türlü ve daha ölçülü davranmak, acaba bugünkü iyi sonucu verebilir miydi? Her halde şimdiki durum sevindirecek niteliktedir.

    2- Kâzım Paşa'nın vekil olarak atanması pek uygun düşmüştür. İngilizlerin direnmesini gerektirecek bir ipucu vermemeye çalışıyor. Ama silah işinde ve Trabzon'a yapılacak bir çıkarmayı önleme konusunda hoşgörülü davranamayacağımız açık bir gerçektir. Oysa, bu nedenler İngilizlerin elbette hoşuna gitmeyecektir.

    3- İngilizler, benim İstanbul'a getirilmem için pek çok direndiler ve Hükümeti iyiden iyiye baskı altına aldılar. Hükümet ve Padişah ile, makine başında günlerce süren konuşmalarda işin bu yanı pek açık olarak bildirildi. Bu konuşmalarda neler geçtiği, buluşmamızda bilginize sunulacaktır. Ama, meslekten çekilince direnme son buldu. Bu duruma göre, sizin için de, görevden çekildikten sonra çok direneceklerini ummam. Bununla birlikte iş tersine de olsa, izinizi kaybetmektense Salâhattin Bey'in güç duruma girmesini yeğlerim. Burada Halit Bey için, Hükümet ve İngilizler, Kâzım Paşa'yı çok sıkıştırdılar. Kâzım Paşa, bir şey yapılamayacağını söylemekte direndiğinden, şimdi Halit Bey, bugün, resmi olmasa da, tümeninin başındadır.

    4- Hamit Hey, son bir teli ile hepimizden daha hızlı iş görmek isteğini gösteriyor. Şimdilik yumuşatıldı.

    5- Sivas kongresi ile ilgili teli daha görmedim. Gerçekten kimi yerlerde olumlu ve bazı yerlerde de olumsuz aşırılıklar görülüyor. Elbette duruma göre verimli iş görmek için sakıngan davranma isteğindeyim. Herkes için bu kesin ve açık program, bugün toplantıya başlayan Erzurum Kongresi görüşmelerinden çıkacaktır.

    Sivas Kongresi'nden pek çok yarar beklerim. Bugün değil, Sivas Kongresi ilk söz konusu olduğu gün bile, her yerden ve özellikle güneyden bir baskın gelmesini, çok olası gördüğümü ve bu nedenle savunma önlemleri alınması için ricada bulunduğumu hatırlarsınız. Bununla birlikte, Erzurum Kongresi'nin toplantıları sırasında, Sivas'a gelecek delegelerin sayısına ve Erzurum Kongresi'nin yapacağı etkilerle doğacak duruma göre daha pratik ve güvenli bir yol da düşünülür.

    6- İşleri düzenleme konusundaki, siz kardeşimin görüşleri pek yerindedir. Bununla birlikte, kentlileri de ulusal duygu ve etki altında tutmaktan uzak kalınmayacağını umarım.

    7- Ulusal eylemlerin amaç ve ereği, kongrece her yere gönderilecek bildirilerle, düşündüğünüz gibi yayılacaktır.

    8- Meclisi Mebusan toplanmalıdır. Ama İstanbul'da değil, Anadolu'da. Bu konu, kongrede görüşülecek ve bunun üzerine işe girişilecektir. Hepimiz gözlerinizden öperiz, kardeşim. (Mustafa Kemal).

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı
    Albay Kâzım
    #115683 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  13. Erzurumluların Yardımları:

    Baylar, ben askerlikten çekilince, bütün Erzurum halkının ve Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetinin Erzurum şubesinin bana karşı pek açık olarak gösterdikleri güven ve yakınlığın bende bıraktığı unutulmaz izlenimleri burada açıkça anmayı bir ödev sayarım.

    Derneğin Erzurum şubesinden aldığım 10 Temmuz 1919 günlü yazıda: "Derneğin başına geçmemi ve Çalışma Kurulu Başkanlığını kabul etmemi" öneriyorlar ve birlikte çalışmak üzere ayırdıkları beş kişinin adlarını bildiriyorlardı.

    Bu beş kişi: Raif Efendi, Emekli Binbaşı Süleyman Bey, Emekli Binbaşı Kâzım Bey, Albayrak Gazetesi Müdürü Necati Bey, Dursunbeyoğlu Cevat Bey idi. Söz konusu ettiğim yazıda, Rauf Bey'in de Çalışma Kurulu (Heyeti Faale) İkinci Başkanlığına seçildiği bildiriliyordu. (belge: 36)

    O günlerde, Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Raif Efendi ve üyeler Hacı Hafız Efendi, Süleyman Bey, Maksut Bey, Mesut Bey, Necati Bey, Ahmet Bey, Kâzım Bey ve yazman Cevat Bey idi.

    Erzurum Şubesi, İstanbul'daki Genel Merkez Başkanlığına ulaştırmaya çalıştıkları bir telle: "Genel Merkez adına söz söyleme yetkisinin bana verildiğinin telle bildirilmesini" de rica ettiler. (belge: 37)

    Bundan başka, bizim Erzurum Kongresine girmemizi kolaylaştırmak için, Kongreye Erzurum delegesi olarak seçilmiş olan Emekli Binbaşı Kâzım ve Dursunbeyoğlu Cevat beyler delegelikten çekildiler.
    #115684 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  14. Erzurum Kongresi:

    Baylar, bildiğiniz gibi, Erzurum Kongresi 1919 yılı Temmuzunun 23'üncü günü, pek gösterişsiz bir okul salonunda açıldı. İlk günü, beni başkanlığa seçtiler. Kongre üyelerini durum ve bir ölçüde, düşünülenler üzerinde aydınlatmak için yaptığım konuşmada:

    Tarih ve olayların sürükleyişiyle, gerçekten içine düştüğümüz kanlı ve kara tehlikeleri görmeyecek ve bundan coşmayacak hiçbir yurtseverin düşünülemeyeceğini belirttim. Ateşkes Anlaşması hükümlerine aykırı olarak yapılan saldırılardan ve işgalden söz açtım.

    Tarihin, bir ulusun varlığını ve hakkını hiçbir zaman tanımazlıktan gelemeyeceğini, bunun için de yurdumuzu, ulusumuzu kötüleyici yargıların yüzde yüz değerden düşeceğini söyledim.

    Yurt ve ulusun kutsal varlıklarını kurtarma ve koruma konusunda son sözü söyleyecek ve bunun gereğini yaptıracak gücün, bütün yurda bir elektrik ağı gibi yayılmış olan ulusal akımdan doğan yiğitlik ruhu olduğunu söyledim.

    İçgücünün artırılmasına yaramak üzere de bütün zulüm görmüş ulusların, ulusal amaçlarına ulaşmak için o günlerdeki çalışmaları üzerine, elde edilen birtakım bilgileri özetledim.

    Ve ulusun kaderinde sözünü yürütecek bir ulusal iradenin ancak Anadolu'dan doğabileceğini belirttim ve ulusal iradeye dayanan bir ulusal kurul meydana getirmesini ve gücünü ulusal iradeden alacak bir hükümetin kurulmasını ilk çalışma ereği olarak gösterdim. (belge: 38)
    #115685 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  15. Erzurum Kongresinin Bildirisi ve Kararları:

    Baylar, Erzurum Kongresi 14 gün sürdü. Çalışmasının sonucu, düzenlediği tüzük ve bu tüzüğün içindekileri herkese duyuran bildiridir.

    Bu tüzük ve bildiri, o zamanın ve çevrenin gerektirdiği ikinci derecede düşünceler çıkarılarak incelenecek olursa birtakım köklü ve geniş kapsamlı ilkeler ve kararları ortaya koyabiliriz.

    İzin verirseniz bu ilkeleri ve kararları, benim daha o zaman nasıl anladığımı açıklayayım:

    1- Ulusal sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz (Bildiri, madde 6; Tüzük, madde 3'ün ayrıntıları; Tüzük ve Bildirinin 1'inci maddeleri okunup incelensin).

    2- Ne türlü olursa olsun, yabancıların topraklarımıza girmesine ve işlerimize karışmasına karşı ve Osmanlı Hükümetinin dağılması durumunda ulus, birlikte direnecek ve savunacaktır (Tüzük, madde 2 ve 3; Bildiri, madde 3).

    3- Yurdun ve bağımsızlığın korunmasına ve güvenliğinin sağlanmasına İstanbul Hükümetinin gücü yetmezse, amacı gerçekleştirmek için, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri ulusal kongrece seçileceklerdir. Kongre toplanmamışsa bu seçimi Heyeti Temsiliye (Temsilciler Kurulu) yapacaktır (Tüzük, madde 4; Bildiri, madde 4).

    4- Kuvayi Milliye'yi (Ulusal Kuvvetler) etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak temel ilkedir (Bildiri, madde 3).

    5- Hıristiyan azınlıklara siyasal üstünlük ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez (Bildiri, madde 4).

    6- Yabancı devletlerin güdümü ve koruyuculuğu kabul olunamaz (Bildiri, madde 7).

    7- Millet Meclisinin hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır (Bildiri, madde 8).

    Bu ilke ve kararlar, türlü türlü yorumlanmışsa da, temel nitelikleri hiç değiştirilmeksizin uygulanabilmiştir.

    Baylar, biz Kongrede özetlediğim bu kararları ve bu ilkeleri saptamaya çalışırken, Sadrazam Ferit Paşa da ajanslarla birtakım demeçler yayımlıyordu. Bu demeçlere "Sadrazamın ulusu curnal etmesi" dense yeridir. 23 Temmuz 1919 günlü ajansla, dünyaya şunu duyuruyordu: "Anadolu'da karışıklık çıktı. Anayasaya aykırı olarak Millet Meclisi adı altında toplantılar yapılıyor. Bu işlerin sivil ve askeri görevlilerce yasak edilmesi gerekir."

    Buna karşı gereken önlem alındı ve Meclisi Mebusan'ın toplantıya çağırılması istendi. (belge: 39)

    Ağustosun yedinci günü kongre toplantısını kapatırken, kongre üyelerine:

    "Önemli kararlar alındığını ve bütün dünyaya ulusumuzun varlık ve birliğinin gösterildiğini" söyledim ve:

    "Tarih, bu Kongremizi çok az görülebilen büyük bir eser olarak yazacaktır." dedim. (belge: 40)

    Sözlerimin yersiz olmadığını zaman ve olayların tanıtladığı kanısındayım, baylar.

    Erzurum Kongresi, tüzük gereğince, bir Heyeti Temsiliye seçmişti.

    Cemiyetler Kanunu'na uyularak verilmesi gereken dilekçe yerine Erzurum Valiliği katına sunulan 24 Ağustos 1919 günlü bildiride, Heyeti Temsiliye üyelerinin adları ve kimlikleri şöylece gösterilmişti:

    Mustafa Kemal Eski Üçüncü Ordu Müfettişi, askerlikten çekilmiş

    Rauf Bey Eski Bahriye Nazırı (Donanma Bakanı)

    Raif Efendi Eski Erzurum Milletvekili

    İzzet Bey Eski Trabzon Milletvekili

    Servet Bey Eski Trabzon Milletvekili

    Şeyh Fevzi Efendi Erzincan'da Nakşî Şeyhi

    Bekir Sami Bey Eski Beyrut Valisi

    Sadullah Efendi Eski Bitlis Milletvekili

    Hacı Musa Bey Mutki Aşiret Başkanı. (belge: 41)

    Baylar, yeri gelmişken şunu bilginize sunayım ki, bu kişiler hiçbir zaman bir araya gelip birlikte çalışmış değildir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı Musa beyler ve Sadullah Efendi hiç gelmemişlerdir. Raif ve Şeyh Fevzi efendiler, Sivas Kongresine katılmışlar ve ondan sonra biri Erzurum'a, öteki Erzincan'a dönerek bir daha aramıza katılmamışlardır. Rauf Bey ve Sivas Kongresinde aramıza katılan Bekir Sami Bey, İstanbul'daki Meclisi Mebusan'a gidinceye dek, bizimle birlikte bulunmuşlardır.
    #115686 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  16. Erzurum Kongresinde Görülen Duraksamalar:

    Baylar, söz arasında küçük bir noktaya da dokunmak isterim. Benim, bu Erzurum Kongresine üye olarak girip girmemekliğim düşünülmeğe değer görüldüğü gibi, Kongreye katıldıktan sonra da başkan olup olmamaklığım üzerinde duraksayanlar bulunmuştur. Bu duraksayanlardan kimilerinin düşüncelerini iyi niyetlerine ve içtenliklerine yormakla birlikte, başka birtakım kimselerin bu konuda içtenlikten büsbütün uzak olduklarına, tersine kötülük amacı güttüklerine daha o zaman kuşkum kalmamıştı. Örneğin düşman casusu olup her nasılsa Trabzon ili içinde bir yerden kendini Kongreye delege göstertip gelen Ömer Fevzi Bey ve bunun arkadaşları gibi. Bu kişinin hainliği, sonradan Trabzon'daki ve oradan kaçtıktan sonra İstanbul'daki işleri ve davranışlarıyla kesin olarak anlaşılmıştır.

    Kongrenin bitiminden iki üç gün önce başka bir tartışma da söz konusu olmaya başlamıştı. Bazı yakın arkadaşlarım, benim Heyeti Temsiliye'ye girip açık olarak çalışmamı sakıncalı görüyorlardı. Düşünceleri şu noktalarda özetlenebilir: "Ulusal girişim ve çalışmaların bütün anlamıyla ulustan doğduğunu, gerçekten ulusal olduğunu göstermek gerekir. Böyle olursa, girişimler daha güçlenir ve kimsenin kötü yorumuna ve özellikle yabancıların olumsuz düşüncelerine yer kalmaz. Ama, tanınmış ve hele İstanbul Hükümetine ve halifelik ve padişahlığa karşı başkaldıran biri durumuna düşmüş; saldırı noktası olan benim gibi bir adamın, bütün bu ulusal girişimlerin başında bulunduğu görülürse, çalışmaların ulusal amaçlar yolunda olmaktan çok özel istekleri gerçekleştirmek için olduğu kanısına yol açabilir. Bunun için, Heyeti Temsiliye üyeleri, illerle bağımsız sancakların seçeceği kişiler olmalıdır. Ancak böylelikle, ulusal bir güç gösterilebilir."

    Bu düşüncelerin ne derece yerinde olup olmadığını araştıracak değilim. Yalnız benim de, bu düşüncelere karşı olan düşüncelerimin dayanak noktalarından bazılarını sayayım: Her şeyden önce ben, ne olursa olsun, Kongreye katılmalı ve onu yönetmeliydim. Çünkü, zaman geçirmeksizin ulusal iradenin işler duruma getirilmesini ve ulusun kendi başına silahlı ve eylemli olarak önlemler almaya başlamasını sağlamak zorunluğuna inanıyordum. Bu temel ilkeleri benimsetip karara bağlatabilmek için, Kongrede çalışmayı ve yönetici olarak üyeleri aydınlatmayı çok gerekli görüyordum. Nitekim öyle oldu. Erzurum Kongresinin, daha önce açıkladığım ilke ve kararlarını herhangi bir temsilciler kurulunun uygulatabileceğine benim güvenim olmadığını açıkça söylemeliydim. Nitekim zaman ve olaylar beni doğrulamıştır. Bundan başka, daha Amasya'da iken karar verdiğim ve bütün ulusa her türlü araçlarla duyurttuğum Sivas Genel Kongresi'nin toplanmasını sağlamak; bütün ulusu ve yurdu tek bir kurulla temsil etmek; sonra, yalnız doğu illerini değil, yurdun bütün parçalarını aynı dikkat ve duyarlıkla savunma ve kurtarma çarelerini bulmaya çalışmak gibi işleri, herhangi bir kurulun başarabileceği kanısında olmadığımı açıkça söylemek zorundaydım. Çünkü, bende böyle bir kanı bulunsaydı, işe giriştiğim güne dek, bu konuda girişim yapan ve uğraşanların çalışma sonuçlarını bekleyerek görevimden çekilmemek yolunu tutardım. Hükümete, Padişah ve Halifeye karşı başkaldırmayı gerekli görmezdim. Tersine, ben de bazı iki yüzlü ve iki yanlılar gibi dış görünüşü pek parlak ve gösterişli olan, o günün ordu müfettişliğini ve Padişah Hazretlerinin yaverliği sanını elden bırakmazdım. Gerçi benim açıkça ortaya atılmamda ve bütün ulusal ve askeri hareketlerin başına geçmemde kuşkusuz, sakınca vardı. Ama o sakınca, başarısızlığa uğradığımda herkesten önce ve herkesten çok benim en büyük cezaya çarptırılmamdan başka bir şey olabilir miydi? Oysa, bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm kalımı söz konusu olurken "yurtseverim" diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerine yer var mıdır?

    Baylar, ben, kimi arkadaşlarca ileri sürülen düşünce ve kuruntulara uysaydım, iki bakımdan büyük sakıncalar doğacaktı. Birincisi, düşüncelerimde, kararlarımda ve bütün kişiliğimde yersizlik ve yetersizlik olduğunu açığa vurmak, ki bu davranış, benim vicdan buyruğu ile üzerime aldığım görev bakımından düzeltilemeyecek bir yanlış olurdu.

    Baylar, tarih, söz götürmez bir biçimde ortaya koymuştur ki, büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, "yurtseverim" diyen bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda danışmalarla, birçok saygın ve erkli kişilerin sözlerine uyma zorunluğuna inanmakla; sağlam, esaslı ve özellikle sert yürünebilir mi ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi? Tarihte buna ulaşmış bir topluluk gösterilebilir mi? İkincisi, baylar, ulus, ülke, siyasa ve ordu yöneticiliğinde hiç bulunmamış ve bu alanda değeri belirmemiş ve denenmemiş gelişigüzel kişilerden, örneğin, Erzincan'lı bir Nakşî Şeyhi ve Mutki'li bir aşiret başkanı gibi zavallılardan da kurulabilecek herhangi bir temsilciler kuruluna, söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi? Bırakıldığında "yurdu ve ulusu kurtaracağız" dediğimiz zaman, ulusu ve kendimizi aldatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miydik? Bu nitelikte bir kurula, perde arkasından yardım edilebileceği düşünülürse bile bu yöntem, güvenilir sayılabilir miydi?

    Bu söylediklerimin, o günlerde değilse bile, artık bugün bütün dünyaca ret edilemeyecek gerçeklerden olduğuna hiç kuşkum yoktur. Bununla birlikte, ben bu söylediklerimi o günlerden kalma bazı anılar ve belgelerle burada doğrulamayı, gelecek kuşakların siyasal ve toplumsal eğitimi bakımından ödev sayarım.

    Bu dakikaya kadar olduğu gibi, buradan sonra da sözünü edeceğim olaylar dolayısıyla, bu yön kendiliğinden aydınlanmaya başlayacaktır.

    Baylar, Erzurum Kongresinin bitiminde, Ferit Paşa'dan sonra Harbiye Nazırlığına yeni geldiği anlaşılan bir Nâzım Paşa imzasıyla, On Beşinci Kolordu Komutanlığına 30 Temmuz 1919 günlü şöyle bir buyruk geldi:

    "Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey'in Hükümet kararlarına karşı gelmelerinden ötürü hemen yakalanarak İstanbul'a gönderilmeleri Babıâlice uygun görülüp ilgili görevlilere gerekli buyruklar verildiğinden, kolorduca önemle yardım edilmesi ve sonucundan bilgi verilmesi rica olunur."
    Bu buyruğa, Kolordu Komutanlığınca gereği gibi yanıt verildi. Bu yanıtı, öteki komutanlara da, olduğu gibi gönderterek dikkatlerini çektirdim.

    Kongre bildirisi, yurt içinde her yere ve yabancı devlet temsilcilerine türlü yollarla bildirildi. Tüzük de komutanlara ve başka güvenilir makamlara şifre ile bölüm bölüm verilerek bulundukları yerlerde basılıp, çoğaltılmasının ve yayımının sağlanmasına çalışıldı. Bu iş, doğal olarak günlerce sürdü. Bununla ilgili olarak Sivas'ta Üçüncü Kolordu Komutanı Salâhattin Bey'den aldığım, 22 Ağustos 1919 günlü bir telde: "Tüzüğün ikinci ve dördüncü maddelerinin yayımını sakıncalı bulduğu, bir kez daha incelenmesi gereği" bildiriliyordu. (belge: 42)

    İkinci madde; Birlik olarak savunma ve direnme ilkesinin kabul edildiğine; Dördüncü madde; Geçici yönetim kurulabileceğine ilişkin maddelerdir.
    #115687 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  17. Karakol Cemiyeti:

    Biz, Erzurum'da kongre kararlarının her yerde anlaşılmasını ve birlikte uygulanmasını sağlamaya çalışırken "Karakol Cemiyetinin Teşkilâtı Umumiye Nizamnamesi (Karakol Derneğinin Genel Kuruluş Tüzüğü)" ve "Karakol Cemiyeti Vezaifi Umumiye Talimatnamesi (Karakol Derneğinin Genel Görev Yönetmeliği)" diye basılı birtakım kâğıtların bütün orduya, komutan, subay, herkese dağıtıldığı bildirildi.

    Bu yönetmeliği okuyan bana en yakın komutanlar bile, bu işi benim yaptığımı sanarak iyiden iyiye kuşku ve duraksamalara düşmüşler. Benim, bir yandan kongrelerle açık olarak ulusal ortak çalışmalar yaparken, bir yandan da gizemli ve korkunç bir komite kurmakla uğraştığım sanısına kapılmışlar. Gerçi, bu işleri ve girişimleri yapanlar İstanbul'da bulunuyorlarmış; ama, her şeyi benim adıma ve hesabıma yapmakta imişler.

    Karakol Cemiyetinin genel örgüt tüzüğüne göre, genel merkez üyeleri ve sayıları, toplanma yerleri ve nasıl toplandıkları, nasıl seçilip görevlendirildikleri kesin olarak gizli ve saklı tutulur. Bir de, en ufak bir gizi açığa vuran ya da Karakol Cemiyetine tehlike getiren, dahası, tehlike getirici bir kuşku uyandıran, hemen idam olunur.

    Genel Görevler Yönetmeliğinde de, "bir ulusal ordu"dan söz ediliyor ve: "Bu ordunun başkomutanı ve genelkurmay başkanı, ordu, kolordu ve tümen komutanları ve kurmayları seçilmiş ve atanmış olup gizli ve saklı tutulur, Bunlar, görevlerini gizli olarak yaparlar." deniliyor.

    Baylar, hemen komutanları uyardım; bu tüzük ve yönetmelik hükümlerini kesinlikle uygulamamaları gerektiğini ve bu girişimin kaynağını araştırmakta olduğumu bildirdim.

    Sivas'a varışımdan sonra, oraya gelen Kara Vâsıf Bey'den anladım ki, bu işi yapan kendisi ve bazı arkadaşları imiş.

    Kesinlikle böyle bir davranış doğru değildi. Herkesi idamla korkutarak, bilinmeyen bir merkezin, bilinmeyen bir başkomutanın, bilinmeyen birtakım komutanların buyruklarına uymaya zorlamak çok tehlikeli idi. Gerçekten, orduda görevli herkeste hemen birbirlerine karşı güvensizlik ve bir korku başladı. Örneğin, herhangi bir kolordu komutanının: "Benim komutam altındaki kolordunun acaba saklı ve gizli komutanı kimdir? Bu gizli komutan acaba ne zaman ve nasıl komutanlığı ele alacak ve acaba bana karşı nasıl davranacak?" gibi haklı birtakım kuruntulara kapılması beklenilmez değildi.

    Sivas'ta Kara Vâsıf Bey'e, gizli merkezin, gizli başkomutanın ve gizli genelkurmay başkanının kimler olduğunu sorduğum zaman: "Hepsi siz ve arkadaşlarınızdır" yanıtını vermişti. Bu, beni büsbütün şaşırtmıştı. Bu karşılık, elbette akla ve mantığa uygun olamazdı. Çünkü, hiç kimse bana böyle bir düzen ve kuruluştan söz açmış ve benden bu iş için izin almış değildi.

    Bu derneğin daha sonra, özellikle İstanbul'da, bu ad altında çalışmasını sürdürmeye çabaladığı anlaşıldığına göre, iyi niyetle kurulduğu ve sıkışınca bize vermek zorunda kaldıkları bilgilerin doğruluğu ileri sürülemez.
    #115688 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  18. Bir İş Göremeden Avrupa'dan Dönen Ferit Paşa'ya Çektiğim Şifre:

    İstanbul Hükümetini ulusal girişimleri önlemekten caydırmak, başarıyı çabuklaştırmaya ve kolaylaştırmaya yarayacağı için önemliydi. Bu düşünceyle, Ferit Paşa'nın elbette hiçbir başarı sağlamadan hemen hemen onuru kırılmış bir durumda, İstanbul'a dönüşünden yararlanarak, kendisine 16 Ağustos 1919 günü bir şifre tel yazdım. Bu telde başlıca şu cümleler vardı:

    Bay Klemanso (Clémenceau)'nun yüksek kişiliğinize (zâtı fehametpenahilerine) olan ayrıntılı karşılık yazılarını son günlerde okuyunca, İstanbul'a nasıl acı ve üzüntü içinde döndüğünüzü çok iyi anlıyorum.................. bölüşmek ve devletimizi ortadan kaldırmak düşüncesini bu denli açık ve onur kırıcı olarak gösteren bir anlatış karşısında titremeyecek duygulu bir kişi düşünemem. Tanrı'ya binlerce şükürler olsun ki, ulusumuz, ruhundaki dayanç ve yiğitlikle tarih boyunca sürüp gelen hayat ve varlığını ne alınyazısına bırakacak, ne de böyle cellatça yargılara kurban edecektir.

    Şimdi iyice inanıyorum ki, yüksek kişiliğiniz de bugünkü genel durumu ve devlet ve ulusun gerçek yararlarını üç ay önceki gözlerle görmüyordur.

    Dokuz aydan beri iş başına gelen hükümetlerin, hep birbirinden daha çok güçsüzlüğe uğraması ve sonunda ne yazık ki, artık iş görmez bir kerteye düşmesi ulusun yüksek onuru karşısında gerçekten pek üzücü oluyor. Doğrusu şu ki, yurdun ve ulusun yazgısı için içeride ve dışarıda sözü dinlenir ve geçer olmak kuşkusuz ulusal iradeye dayanmayı gerektirir.

    Yaşama hakkı ve bağımsızlığı için çalışan ulusun amacındaki temizlik ve içtenliğe karşı İstanbul Hükümeti düşmanca davranma yolu tutuyor. Böyle bir davranış, elbette büyük üzüntüler doğurur. Ulusu, İstanbul Hükümetine karşı istenilmeyen davranışlara sürükleyecek niteliktedir. Çok içtenlikle söyleyeyim ki ulus, her türlü iradesini kullanabilecek güçtedir. Yapacaklarını önleyebilecek hiçbir kuvvet yoktur. İstanbul Hükümetinin olumsuz girişimlerini hiçbir yerde, hiçbir kimse yürütemeyecektir. Ulus, çizdiği program içinde çok kesin ve belirli adımlarla amacına doğru yürümektedir. İstanbul Hükümetinin şimdiye değin olan engelleyici davranışlarının hiçbir yerde hiçbir etki yapmamakta olmasıyla gerçek durumun sizce anlaşıldığı kuşku götürmez.

    İngilizlerin gösterdikleri yolda kurtuluş çaresi aramak da yersizdir ve sonucu düş yıkımıdır. Kaldı ki, İngilizler de en sonunda gücün ulusta olduğunu anlayarak hiçbir dayanağı olmayan ve ulus adına hiçbir yükümlülüğe giremeyen, varsa bile bunu ulusa benimsetemeyecek olan bir hükümetle sonuçlu bir işe girişilemeyeceğine inanmışlardır.

    .........................................

    Bütün dilekler şu noktada toplanmıştır: Hükümet, yasal (meşru) olan ulusal akıma karşı gelmekten vazgeçerek Kuvayi Milliye'ye dayansın ve her türlü girişiminde ulusun isteklerini önder bilsin!

    Bunun için de, ulusal varlığı ve iradeyi temsil edecek olan Meclisi Mebusan'ın en kısa zamanda toplanmasını sağlasın!

    ........................................
    #115689 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  19. Sivas Kongresi Hazırlıkları:

    Baylar, Sivas'ta toplanmasını sağlamaya çalıştığımız Kongreye her yerden delege seçtirmek ve onların Sivas'a gelmelerini sağlamak için, Amasya'da başlamış olan çalışma ve yazışmalar daha sürüp gidiyordu. Bütün komutanlar ve her yerde birçok yurtseverler, olağanüstü çaba gösteriyorlardı. Fakat yine her yerde olumsuz ve aleyhte propagandalar ve özellikle İstanbul Hükümetinin engelleyici önlemleri işi zorlaştırıyordu.

    Bazı yerlerden, hem delege seçmiyorlar, hem de halkın içgücünü kıracak ve herkesi umutsuzluğa sürükleyecek karşılıklar veriyorlar. Örneğin, Yirminci Kolordu Komutanı adına Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey'in İstanbul'dan alınan bilgileri kapsayan 9 Ağustos 1919 günlü şifresinde şu maddeler ilgi çekici görüldü: 1- İstanbul delege göndermiyor. Orada yapılan işleri uygun görmekle birlikte, atılgan bir duruma girmek istemiyor. 2- İstanbul'dan delege göndermek olanak dışındadır. Önerilen kişiler, orada verimli, başarılı iş göreceklerine güvenemediklerinden, boşuna para harcamamak ve yolculuk sıkıntıları çekmemek için yola çıkmıyorlar. (Bilindiği gibi bazı kişileri özel mektupla da çağırmıştık.)

    Biz, dört bir bucaktan delege seçtirmek ve göndertmekte karşılaşılan güçlükleri yenmeye çalışırken, öte yandan kongre için en güvenilir yer olarak seçtiğimiz Sivas'ta da bir telaş ve heyecan başladı.

    Baylar, burada sırası gelmişken söyleyeyim ki, ben Sivas'ı gerçekten her yönden güvenilir saymış olmakla birlikte, daha Amasya'da iken Sivas'a gelen bütün yolar üzerinde uzaktan ve yakından her türlü askeri önlem ve düzeni aldırmayı da uygun bulmuştum.
    #115690 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  20. Sivas Valisinin Kaygıları:

    Sivas'taki heyecan şöylece anlaşıldı. 20 Ağustos günü öğleyin Sivas'taki Vali Reşit Paşa'nın istemesiyle telgraf başına çağırıldığım zaman, paşanın uzun bir teli veriliyordu. O tel şudur:

    Erzurum'da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne

    İlkin, sizi rahatsız ettiğimden dolayı beni bağışlamanızı diler, sağlığınızı sorarım. Ne iş için rahatsız ettiğimi aşağıda bildiriyor ve açıklıyorum efendim. Görünüşte, Fransızlara ait kurumları teslim almak, gerçekte buraların durumu üzerinde incelemeler yapmak için, Cizvit papazları ile birlikte önceki gün İstanbul'dan Sivas'a gelerek valilik katını ziyaret eden Fransız subaylarının bu ziyaretlerine karşılık dün sabah yanlarına gitmiştim. Ziyaret ve konuşmanın sonunda orada bulunan Fransız binbaşılarından Jandarma Müfettişi Bay Brüno (Brunot), biraz özel görüşmek istediğini söyleyerek beni başka bir odaya aldı. Söylediği sözleri olduğu gibi aktarıyorum:

    "Mustafa Kemal Paşa ile Kongre üyelerinin Sivas'a gelip burada bir kongre yapacaklarını işittim. Bunu İstanbul'dan gelen Fransız subayları söylediler. Sizinle böylesine içtenlikle konuşur ve kişiliğinize karşı pek çok saygı beslerken bu işi benden saklamanıza çok üzüldüm." dedi. Ben de gereken karşılığı vererek kendisini inandırmaya çalıştımsa da son söz olarak: "Eğer Mustafa Kema1 Paşa Sivas'a gelir ve burada kongre toplamaya kalkışırsa beş on gün içinde buraların işgalinin kararlaştırıldığını kesin olarak biliyorum. Sizin kişiliğinize beslediğim saygı dolayısıyla bunu haber veriyorum. İnanmazsanız, iş olup bittikten sonra inanırsınız. O vakit yurdunuzu uçuruma sürükleyenler arasına siz de girmiş olursunuz." sözlerini söyledi. Dahiliye Nazırlığından dün aldığım şifre tel de, başka türlü yazılmakla birlikte gene bu kanıyı uyandıracak nitelikte idi. Yeni gelen Fransız subaylarından biri dün Kolordu Komutanı ile uzun uzadıya görüşerek kongre konusunda Komutan Beyefendinin düşüncesini anlamaya çalıştığı gibi, bu sabah da Bay Brüno bana gelerek, alafranga saat üçte, öbür Fransız subaylarıyla birlikte kongre üzerine görüşüleceğini, ama kendisinin aradaki dostluk dolayısıyla daha önce benimle ayrı görüşmek istediğini bildirdi. Bir süre konuşulduktan sonra sonuç olarak şunu da söyledi: "Ben dünden beri bu iş üzerinde pek çok düşündüm. Sonunda şuna karar verdim ki, eğer Mustafa Kemal Paşa ile Kongre üyeleri, Sivas Kongresinde İtilâf Devletlerine karşı kışkırtıcı davranışlarda bulunmazlar ve onlar için saldırgan bir dil kullanmazlarsa kongrenin toplanmasında hiçbir sakınca yoktur. Ben kendim General Franşe Despere'ye (Faranchet d'Esperey) yazar, Mustafa Kemal Paşa için çıkarılan tutuklama buyruğunu geri aldırır ve kongrenin toplanmasına engel olunmaması için Dahiliye Nazırlığından size buyruk göndertirim. Fakat şu koşulla ki, siz de benden hiçbir şey saklamayacaksınız ve içten dostluğumuzu gözeterek birbirimize karşı hep açık bir dil kullanacağız. Yalnız kongrenin toplanacağı günü öğrenmek gerekir" dedi. Ben de kendisine bu konuda kesin bir şey bilmediğimi ve öğrendiğimde kendisine bildireceğimi ve aradaki dostluk dolayısıyla hiçbir şeyi saklamayacağımı söyledim. Binbaşının işgal konusunda dünkü kesin sözlerine karşın bugünkü yumuşaklığının nedenini, en ince ayrıntıları kavrayan yüksek görüşlerinize sunmayı ödev bilir ve bu konuda sözü uzatmayı gereksiz sayarım. Açıkça anlaşıyor ki, bunların düşüncesi kongreyi Sivas'ta toplatmaya yanaşmış görünerek, kongrenin yüce üyeleriyle (heyet-i kiramıyla) sizi burada toplamak ve el altından hazırlıkta bulunarak bütün arkadaşları ele geçirmekten ve hem de işgali olupbittiye getirmekten başka bir şey değildir. Dün akşam Dahiliye Nazırlığından aldığım şifre tel de, başka biçimde yazılmış olmakla birlikte, aşağı yukarı gene bu nitelikteydi. İşte ben her gerçeği, saklı tutulmak ricasıyla sizlerin bilginize sunuyorum. Bundan sonra tutulacak yolun çizilmesi size düşer. Düzenli dolaplı bir tehlikenin bu denli yakın ve sanki elle tutulacak kadar görünmekte olduğunu bilip dururken, durumu size (zâtı âlilerine) bildirmemeyi ve sonuç olarak Sivas'ta kongre toplamaktan vazgeçilmesini önermemeyi vicdanıma sığdıramadım. İşte bunun için sizden (zâtı devletlerinden) ve orada bulunan öbür yüksek arkadaşlardan pek çok rica ederim ki, ikinci bir kongrenin toplanmasına kesin gereklik yoksa vazgeçilsin. Gereklik varsa, dört yandan ele geçirilmesi pek kolay olan Sivas'ın toplantı merkezi olmasından vazgeçilerek, düşmanın kolayca işgal olasılığı pek uzak olan Erzurum'da ya da uygun görülürse Erzincan'da toplanma yoluna gidilmesini yurdun esenliği adına çok rica ederim. Kolordu Komutanı Salâhattin Beyefendi de, bu konudaki görüşlerini ayrıca Kâzım Paşa Hazretleri aracılığıyla size yazacaklardır. Şimdi yanımda bulunan eski Sivas milletvekili Rasim Bey de eski Erzurum milletvekili Hoca Raif Efendi Hazretlerine bu konudaki bilgi ve düşüncesini kapsayan bir tel çekecektir. Elbette okuduktan sonra Hoca Raif Efendi Hazretlerinin Ilıca'dan dönüşünde kendilerine yollamak iyiliğinde bulunursunuz. İşte efendim, durum böyledir. Söz götürmez yurtseverliğinize karşı sizi daha çok rahatsız etmekten çekinir ve karşılık olarak göndereceğiniz buyruğunuzu beklerim, efendim. İşte Rasim Bey'in teli. Reşit

    Bu tele orada verdiğim yanıtı olduğu gibi bilginize sunacağım. Ertesi gün, Heyeti Temsiliye adına da aynı anlamda uzun bir tel çekilerek yatıştırmaya ve inandırmaya çalışıldı. (belge: 43) Ayrıca, Kadı Hasbi Efendi'ye de aracılı bir tel çekildi. (belge: 44) Kolordu Komutanına da gerektiği gibi yazıldı. (belge: 45) Rasim Bey'e de, gönlünün rahatlaması için, kendim yazdım. (belge: 46)

    20 Ağustos 1919
    saat: 1 sonra

    Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretleri'ne

    Verdiğiniz bilgiye ve yüksek görüşlerinize özellikle teşekkürlerimi sunarım. Bay Brüno ve arkadaşlarının gözdağı vermek için söylediklerini yüzde yüz kurusıkı sayarım. Sivas Kongresinin toplanması yeni bir şey olmayıp aylardan beri dünyaca bilinen bir iştir. Tuhaftır ki, İstanbul'da bulunan yetkili Fransız siyasa adamlarının da bana gönderdikleri haberler, Anadolu'da ulusça girişilen işlerin pek haklı ve yasal olduğu ve ulusumuzun istekleri kendilerine açıkça bildirilirse iyi karşılayacaklarını ve uygulanmasını üzerine alacaklarını gösterir yazılı güvenceyi şimdiden vermeye hazır oldukları yolundadır. Bay Brüno'nun ikinci görüşmede ağız değiştirmesi ve yumuşaması bizleri kazanmak için olsa gerektir. Binbaşı Brüno'nun dediği gibi, Fransızların beş on günde Sivas'a girmeleri o kadar kolay bir şey değildir. Şunu hatırlamanız gerekir ki, İngilizler bu konuda gözdağı vermekte daha ileri giderek Batum'daki askerlerinin Samsun'a çıkarılmasına karar verdiler ve dahası, özellikle beni korkutmak için, bir tabur da çıkardılar. Ama bu çıkarmaya karşı, ulusun güçlü bir dayanç ve inan ve ateşle karşı koyacağı gerçeği kendilerince anlaşıldıktan sonra hem kararlarından dönmek, hem de Samsun'a çıkarmış oldukları askerleriyle birlikte orada bulunan taburu alıp götürmek zorunda kalmışlardır. Sivas Kongresinde görüşülecek konularda, Erzurum Kongresi Bildirisinden kolayca anlaşılacağı üzere, İtilâf Devletlerine karşı kışkırtmalarda bulunmak gibi amaçlar güden hiçbir yön kesinlikle yoktur. Burada şunu da bilginize sunayım ki, ben ne Fransızların ne de herhangi bir yabancı devletin yardımlarına gönül indirecek kimselerden değilim. Benim için en büyük barınma yeri ve yardım kaynağı ulusumun kucağıdır. Kongrenin gerekliği, zamanı ve toplantı yeri üzerine etki yapacak bir davranış, benim kendi kararımın çok üstünde geçerliği bulunan ulus kararına bağlıdır. Yalnız, düşündüğünüz gibi Fransızların, kongre üyelerinin Sivas'ta toplanmasını ister görünerek, sonradan bu üyeleri ele geçirebilmesi bence çok uzak kuruntulardandır. Bütün bu sözlerimi, olduğu gibi Bay Brüno'ya söylemenizde de hiçbir sakınca görmüyorum. Böylece, ulusumuzun, haklarını korumak ve bağımsızlığını savunmak için Erzurum Kongresi Bildirisiyle bütün dünyaya olduğu gibi kendilerinin İstanbul'daki siyasal temsilcilerine de bildirmiş olduğu temel kararları uygulamaktan çekinmeye hiçbir şekilde yer olmadığı Bay Brüno'ya ve arkadaşlarına anlatılmış olur. Bay Brüno bilmelidir ki, Fransızların Sivas'ı işgale karar vermeleri, kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir savaşa karar vermelerine bağlıdır. Böyle bir kararı Jandarma Binbaşısı Bay Brüno ile arkadaşları düşünseler bile, Fransız ulusunun böyle bir karara uyabileceği sanılamaz.

    Milletvekili Rasim Bey'in Raif Efendi Hazretlerine olan telyazısını okudum. Korkmaya yer olmadığının kendilerine lütfen duyrulmasını rica ederim.

    Gerek bana ulaştırdığınız bilgi ve düşüncelerinizi, gerekse Rasim Bey'in telyazını Heyeti Temsiliye'ye olduğu gibi sunacağım. Bundan dolayı, Sivas Kongresi ile ilgili kesin karar, ancak Heyeti Temsiliye'nin görüşmeleri sonunda belli olacaktır. Alınacak karar elbette size bildirilecektir. Yalnız bugün için ricam, Brüno'nun gözdağı verdiğini halka duyurmamanız, böylece içgücünün kırılmasını önlemenizdir. Saygılarımın kabulünü, Salâhattin ve Refet beyefendilere de selamımın ulaştırılmasını rica ederim saygıdeğer Paşa Hazretleri.

    Mustafa Kemal

    Verilen yanıt üzerine Reşit Paşa'dan alınan ikinci tel:

    Ben anlayabildiğim kadarını sizlerin bilginize sunmakla vicdan ödevimi yerine getirmiş oluyorum. İstanbul'daki Fransız siyasa adamlarının görüşlerini ve size verdikleri sözlere güvenilip güvenilemeyeceğini kestiremem. Söz götürmez yurtseverliğiniz açısından yurdun esenliği söz konusu olduğuna göre, iyice düşünerek gereken yolun tutulması sizlerle, yüce Kongre üyelerinden orada bulunan saygıdeğer kişilere düşer. Buyruklarınızı yerine getireceğimi bildirir, saygılarımı sunarım efendim.

    Reşit

    Baylar, Diyarbakır ve Bitlis dolaylarındaki halkı aydınlatmak düşüncesiyle, oralarda ordu komutanı olarak bulunduğum sıralarda kendileriyle tanıştığım birtakım ileri gelen kişilere özel mektuplar yazdım ve Van, Bayazıt çevrelerinde bulunan bazı aşiret başkanlarıyla da bağlantı ve ilişki kurdum (belge: 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53).
    #115691 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  21. Erzurum'dan Ayrılma Gereği:

    Daha sonra baylar, Ağustos içinde her yerde birtakım delegelerin Sivas'a yollandıkları ve kimilerinin de Sivas'a varmaya başladıkları anlaşıldı. Sivas'a varan delegeler bizim ne zaman yola çıkacağımızı sormaya başladılar.

    Artık Erzurum'dan ayrılmak gerekiyordu. Ama, şimdiye değin verdiğim bilgiden anlaşılmıştır ki, Sivas Kongresi doğu ve batı illerinin ve Trakya'nın, yani bütün ülkenin birliğini sağlamak amacını güdüyordu. Bunun için, bu kongrede doğu illeri delegelerinin bulunması gerekirdi. Bu illerden Sivas Kongresi için delegeler seçtirmeye kalkışmak elverişli olmayan bir düşünceydi. Erzurum Kongresinde bulunan delegelerin de Sivas'a götürülmeye kalkışılamayacağı da anlaşılıyordu. Kaldı ki, geldikleri yerlerden Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku adına yetki almış olan bu delegelerin daha genel bir amaca ilişkin yetkileri de yoktu. Gene bu nedenle, Erzurum Kongresinin Sivas Kongresine doğu illeri adına bir delege topluluğu göndermeye yetkisi olmayacağı da ortada idi.

    Yeniden delege seçtirmeye kalkışmak ne ölçüde işe yaramaz idiyse, birtakım kuramsal düşüncelerin çerçevesi içinde sıkışıp kalmak da o ölçüde işe yaramazdı.

    En kolay ve çıkar yol, Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini Sivas'a götürüp kongreye katmaktı.

    Üyelerden Mutki aşireti başkanının, Mutki dağlarından dışarı çıkmaktan korktuğunu ben kendim bilirdim. Siirt Milletvekili Sadullah Bey ortada yok.

    Servet ve İzzet Beyler, kongre biter bitmez birer özür bildirerek Trabzon'a gitmiş bulunuyorlar.

    Erzurum'da Rauf Bey ve Raif Efendi var. Raif Efendi de özür bildiriyor.

    Yolumuzda, Erzincan'da Şeyh Fevzi Efendi'yi bulabileceğiz.

    Servet ve İzzet Beyleri çağırdım; gelmediler. Raif Efendi'ye bizimle gelmesi için rica ettik, kabul etti.

    Sonunda, Heyeti Temsiliye üyesi olarak, Erzurum'dan üç kişi, Erzincan'dan bir kişi ve Sivas'ta bulduğumuz Bekir Sami Beyle beş kişi olduk ve Sivas Kongresini meydana getiren delegelerin belgelerini incelemek gereği duyulduğu zaman, ben, orada şöyle bir belge yazdım ve altını Heyeti Temsiliye mühürü ile mühürledim.

    Heyeti Temsiliye'den:

    Mustafa Kemal Paşa

    Rauf Bey

    Din bilginlerinden (ulema) Raif Efendi

    Şeyh Fevzi Efendi

    Bekir Sami Bey

    Yukarıda adları yazılı kişiler, Doğu Anadolu adına Sivas Kongresinde bulunmak üzere Erzurum Kongresince görevlendirilmişlerdir.

    Mühür

    Baylar, Erzurum'dan çıktığımız gün, 29 Ağustos 1919' dur.
    #115693 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  22. Sivas Yolunda:

    Amasya'dan Erzurum'a gelirken Sivas'ta küçük bir öyküye konu olan olayı unutmamışsınızdır. Tuhaftır ki, Erzurum'dan Sivas'a giderken de buna benzer küçük bir durumla karşılaştık.

    Erzincan'dan batıya doğru yola çıktığımız günün sabahı, Erzincan boğazına gelir gelmez, birtakım jandarma erlerinin ve subaylarının heyecanlı ve korkulu bir davranışla otomobillerimizi durdurduklarını gördük.

    Durumu açıkladılar: "Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var. Geçilemez."

    Bir subay, kuvvet gönderilmesini merkeze yazmış, o kuvvet gelince gerekli düzenlemeyi yapacak, saldırıp haydutları püskürtecek ve yolu açacakmış...

    Pek iyi ama, bu haydutların kuvveti nedir; neresini, nasıl tutmuş; ne kadar kuvvet gelecek, ne zaman gelecek?

    Bu bilmeceler çözülünceye değin, geriye Erzincan'a dönmek ve kim bilir kaç gün beklemek gerek! Bizim ise işimiz pek ivediydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli süre içinde aşıp belli günde Sivas'ta bulunamazsam şurada burada, şundan ya da bundan ötürü korktuğum ve beklediğim, Sivas'ta ve her yerde duyulursa bozgun başlayabilir, işler altüst olabilirdi.

    Öyleyse karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka türlü de yapamazdık. Yalnız küçük bir düzenleme yapmayı uygun buldum.

    Ellerinde hafif makineli tüfekler bulunan özverili arkadaşlarımızdan birkaçını (Şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey, ki Tufan Bey adıyla tanınmıştır, bunların başında idi) bir otomobil ile kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek, uzaktan açılmış ateşlere önem verilmeyerek otomobiller hızla karayolu üzerinde ileri yürümeye devam edecekler. Vurulan, ölen olursa onlarla ilgilenilmeyecek... Tam karayolu üzerinde ve yakınında, yolu kapayan haydutlarla karşılaşılırsa hepimiz otomobillerden atlayacağız ve bunlara saldırarak yolu açacağız ve kalanlar gene, kullanılabilecek durumda olan otomobillere binerek ve hızla ilerleyerek yola devam edecekler... İşte verilen buyruk da buydu...

    Bu düzenleme ve davranışı akla uygun ve güvenilir görmeyenler bulunabilir. Gerçi o günlerde Elazığ Valisi Ali Galip Bey'in Dersim'de (Tunceli) dolaştığı ve bazı oyalayıcı işler yapmaya ve türlü düzenler kurmaya çalıştığı biliniyor idiyse de, açıklayayım ki ben, herşeyden önce, boğazın gerçekten tutulduğuna inanmadım. Bunu, İstanbul Hükümeti'nin yardakçısı olabileceğini sandığım bazı kimselerin, özellikle beni durdurmaya zorlamak için uydurdukları bir düzen saydım. İkincisi, Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlarsa bunların yapabilecekleri işin, uzak tepelerden yola ateş etmekten başka bir şey olamayacağını çok iyi kestiriyordum.

    Kısacası, yürüdük, boğazı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sivas'a vardık. Halkın, kentin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.

    Üçüncü Kolordu Komutanı olan Salâhattin Bey Sivas'ta bulunuyordu. Vali Paşa ile birlikte, kongreye gelen delegelerin yerleştirilmesinde ve Heyeti Temsiliye için lise binasının ve kongre toplantı salonunun düzenlenmesinde ve her türlü önlemin alınmasında konukseverliğe örnek olacak biçimde olağanüstü çalışmışlardı.

    Refet Bey orada değildi. Nerede bulunduğunu da kimse bilmiyordu. Oysa, 7 Temmuz 1919 günlü yönergemiz gereğince, kendi bölgesi olan Üçüncü Kolordu bölgesinden ayrılmaması gerekli idi. Üstelik, tam Sivas'ta kongre toplanacağı günlerde orada bulunması uygun olacaktı. Yazışma sonunda kendisinin Ankara'da olduğu anlaşıldı. Ankara'da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'ya "Hemen ve kesinlikle Sivas'a gönderilmesini" buyurdum. 7 Eylülde geldi. Kendisini Heyeti Temsiliye üyesi olarak kongre üyelerine tanıttım.

    Baylar, bizden önce gelmiş olan delegeler, bizi beklerken, aralarında toplantılar yapmışlar ve hazırlık niteliğinde birtakım tasarılar kaleme almışlar.

    Bizim varışımızdan sonra da bazı özel toplantılar ve görüşmeler olmuş ve bu kez bazı kararlar da verilmiş. İzin verirseniz, çok özel bir niteliği olduğu için, bu noktayı açıklayayım:
    #115694 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  23. Sivas Kongresi Açılıyor:

    Sivas Kongresi 1919 Eylülünün 4'üncü Perşembe günü öğleden sonra saat ikide açıldı.

    Öğleden önce delegeler arasında bulunan ve öteden beri kendisini tanıdığım Husrev Sami Bey yanıma gelerek şöyle bir haber verdi: Rauf Bey ve başka bazı kişiler, Bekir Sami Bey'in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamaya karar vermişler. Arkadaşların, özellikle Rauf Bey'in, böyle bir davranışta bulunacaklarını hiç ummadım ve Husrev Sami Bey'in, açık söyleyeyim ki, biraz ağırca olarak, böyle yersiz sözleri bana ulaştırmaması için dikkatini çektim. Verdiği haberin doğru olmasının olanağı, olasılığı bulunmadığını, arkadaşlar arasında yanlış anlayışlara yol açacak sözler söylemenin uygun olmadığını da sözlerime ekledim.

    Baylar, ben bu kongrede başkanlık işine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki yaşlı bir kişinin getirilmesinin uygun olacağını düşünüyordum. Bu yüzden kimi arkadaşların da düşüncelerini sordum. Bu arada, kongre salonuna girmezden önce koridorda Rauf Bey'e rastladım. "Kimi başkan yapalım?" dedim. Rauf Bey, hemen hemen heyecanlı bir sesle, önceden söylemeye hazırlanmış olduğu o andaki durumundan anlaşılan bir davranışla ve keskin bir dille: "Sen başkan olmamalısın!" dedi. Hemen Husrev Sami Bey'in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve elbette üzüldüm. Her ne kadar Erzurum Kongresi'nde de benim başkanlığımı sakıncalı görenler var idiyse de onların ne biçim insanlar olduklarını açıklamıştım. Bu kez, en yakın arkadaşlarımın da o anlayışı belirtmeleri beni düşündürdü. Rauf Bey'e: "Anladım, Bekir Sami Bey'in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun." dedim ve yanıtını beklemeksizin yanından uzaklaşarak kongre salonuna girdim.

    Kongrenin açılmasından sonra ilk söz alan bir yüksek kişinin, kongre tutanağına olduğu gibi geçirilen şu sözlerini işittik:

    "Efendim, şimdi elbette başkanlık sorunu söz konusu olacak. Ben başkanlık görevinin birer gün ya da birer hafta sürmek üzere nöbetleşe yapılmasını ve üye adlarının ya da temsil edilen il ve sancak adlarının baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını öneriyorum."

    Baylar, öyle şaşılacak bir rastlantıdır ki, bu öneriyi yapanın temsil ettiği ilin adı da, kendi adı da alfabenin ilk harfi (Elif) ile başlıyordu. Ben, çağrıyı yapan kişi olarak, bir söylevle (belge: 54) Kongreyi açtıktan sonra, geçici olarak başkanlık yerinde bulunuyordum.

    "Bu neden gerekiyor efendim?" diye sordum.

    Öneriyi yapan: "Böylece işin içine senlik benlik karışmamış olacağı gibi dışarıya karşı da, eşitliği gözettiğimiz için, iyi bir etki yapılmış olur." dedi.

    Baylar, ben yurdun, öneriyi yapanla birlikte bütün ulusun, hepimizin nasıl bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu göz önüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım girişimleri bitmez tükenmez güçlükler ve engellere karşın maddesel ve ruhsal bütün varlığımla yürütmeye çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım, daha dün İstanbul'dan gelmiş ve elbette işlerin içyüzünü bilmeyen, saygı duyduğum yaşlı bir kişinin diliyle bana senlikten benlikten söz ediyorlar.

    Bu öneriyi oya koydum. Çoğunlukla kabul edilmedi. Başkan seçimini gizli oya koydum. Üç üye dışında bütün üyeler oylarını bana verdiler.
    #115695 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  24. Sivas Kongresinin Üzerinde Durduğu İşler:

    Sivas Kongresi 'nin gündemi, Erzurum Kongresi'nin tüzük ve bildirisi ve bir de bizden önce Sivas'a gelmiş olan yirmi beş kadar üyenin düzenlediği bir andırıdan (muhtıra) oluşacaktı.

    İlk açılış günü olan 4 Eylül günü ile Eylülün beşinci ve altıncı günleri, yani üç gün, İttihatçı olmadığımızı açıkça belirtmek için andiçmek gereğini konuşmakla ve ant örneğini düzenlemekle; Padişaha sunulacak yazıyı yazmakla ve Kongrenin açılışı dolayısıyla gelen tellere karşılık vermekle ve daha çok da, Kongre siyasayla uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun tartışılmasıyla geçti. İçinde bulunulan savaşım ve uğraşmalar, siyasadan başka bir şey değilken bu son tartışmalara şaşılmaz mı?

    Sonunda Kongrenin dördüncü günü, asıl konuya geldik ve o gün, Erzurum Kongresi Tüzüğünü görüşerek hemen sonuca bağladık. Çünkü, Erzurum Kongresi Tüzüğünde yapılması gereken değişiklikleri önceden hazırlamış ve gerekli gördüklerimizi bu konuda aydınlatmış bulunuyorduk.

    Bununla birlikte, yapılan değişiklikler, sonradan bazı direnmelere, anlaşmazlıklara ve birçok yazışma ve tartışmalara yol açtığı için, bu değiştirilen noktaların önemlilerini bildireceğim.

    1- Derneğin adı "Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti" idi, "Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti" oldu.

    2- "Heyeti Temsiliye Doğu Anadolu'nun bütününü temsil eder." sözü yerine "Heyeti Temsiliye yurdun bütününü temsil eder." dendi. Üyeler arasına da daha altı kişi katıldı.

    3- "Her türlü işgali ve işimize karışmayı Rumluk ve Ermenilik örgütleri oluşturma amacıyla yapılmış sayacağımızdan elbirliğiyle savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir." yerine "Her türlü işgal ve işimize karışmanın ve özellikle Rumluk ve Ermenilik örgütleri oluşturma amacını güden davranışların durdurulması için elbirliğiyle savunma ve uğraşma ilkesi kabul edilmiştir." denildi.

    Bu iki cümledeki ayrılık, anlam bakımından elbette pek büyüktür. Birincisinde İtilâf Devletlerine karşı düşmanca bir durum alınacağı ve direnileceği söylenmiyor. İkincisinde bu yön açıkça belirmiş oluyor.

    4- Tüzüğün, dördüncü maddesini oluşturan sorun, oldukça tartışmalara yol açtı. Madde şu idi:

    "Osmanlı Hükümeti'nin yabancı devletler baskısı karşısında buraları (yani doğu illerini) bırakmak ve buralarla ilgilenmemek zorunda kaldığı anlaşılırsa yönetim, siyasa, askerlik bakımlarından nasıl davranılacağının belirtilmesi ve saptanması" yani geçici yönetim kurma işi.

    Sivas Kongresi Tüzüğünde bu maddedeki "buraları yerine ülkemizin herhangi bir parçasını bırakmak ve orası ile ilgilenmemek...." biçiminde kapsayıcı ve genel sözler kondu.
    #115696 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap 
  25. Amerikan Güdümü İçin Propagandalar:

    Bundan sonra, 8 Eylül toplantısında, demin söylediğim andırı üzerinde konuşuldu. Bu andırıda (muhtıra) başlıca Amerikan güdümü söz konusu oluyordu.

    O günlerde, İstanbul'dan gelen kimi kişiler, Amerikalı Bay Bravn (Browne) adında bir gazeteciyi de Sivas'a getirmişlerdi. Bu işle ilgili olarak kongrede geçen görüşmelerden söz açmadan önce konu üzerinde yüce kurulunuzun yeterince aydınlanmasını sağlamak üzere, ilkin bu konuya giriş olarak birtakım bilgileri sunayım. Bu bilgiler, Erzurum'dan beri başlayan bazı yazışmalardan daha iyi anlaşılacağı için, onları olduğu gibi sunacağım.

    Güvenlikle ilgili ve çok ivedidir.Amasya'dan
    25/26 Temmuz 1919

    Erzurum'da Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına

    1- Mustafa Kemal Paşa'ya özeldir: Bugün 25 Temmuz 1919 akşamı Bekir Sami Beyefendi Amasya'ya geldiler. Kendileriyle uzunca bir süre konuştum. Mustafa Kemal Paşa'ya ve Rauf Beyefendi'ye saygılarını sunarlar. Kendisi, aşağıdaki düşüncelerini bildirmemi rica etmiştir.

    2- Bağımsızlık, istenilmeye ve yeğlenmeye değer. Ancak, tam bağımsızlık istemeye kalkışırsak ülkemiz birçok parçalara ayrılacaktır. Bu kesindir ve hiç kuşku götürmez. Bu durum karşısında, iki üç il içinde kalacak bağımsızlıktan, ülkemizin bütünlüğünü sağlayacak bir devletin güdümü altına girmek elbette yeğdir. Bütün Osmanlı ülkesini kapsayacak meşrutiyetimiz (Meşrutiyet ile yönetilmemiz) ve dışarda temsilci bulundurma hakkımız yürürlükte kalmak üzere belki bir süre için Amerika'nın güdümünü istemeyi ulusumuz için en yararlı bir çözüm yolu sayıyorum. Bu konuda Amerika temsilcisi ile görüştüm. Birkaç kişinin değil, bütün ulusun sesini Amerika'ya duyurmak gerektiğini söyledi ve aşağıdaki koşullarla Wilson'a Senatoya ve Amerika Kongresine başvurulmasını ileri sürdü:

    a. Adaletli bir hükümetin kurulması.

    b. Eğitim ve öğretimin yayılması ve genelleştirilmesi.

    c. Din ve mezhep özgürlüğünün sağlanması.

    d. Gizli antlaşmaların kaldırılması.

    e. Bütün Osmanlı ülkesini kapsamak üzere Amerika Hükümetinin bizi güdümü altına almayı kabul etmesi.

    3- Bundan başka kongremizin seçeceği bir kurulu, Amerika'ya bir zırhlı ile ulaştırmayı da temsilci üzerine almıştır.

    4- Bekir Sami Bey daha bir iki gün buralarda kalacağından her türlü buyruğun ve yönergenin benim aracılığımla duyurulmasını ve özellikle Sivas Kongresinin toplanma zamanı ile kendilerinin o güne değin nerede beklemesi uygun olacağının bildirilmesini rica etmekte olduğu.

    Beşinci Kafkas Tümeni Komutan Vekili
    Arif

    İvedi ve kişiye özeldir.
    196

    Amasya'da Beşinci Tümen Komutanlığına

    1- Şimdi Amasya'da bulunan eski Vali Bekir Sami Beyefendi'ye özeldir: Yüksek telyazınızdan pek yararlandık. Toplantılarına devam eden Doğu İlleri Kongresi, hemen hepsi geldikleri yerlerdeki halkça konuşmasını bilir, sözü geçer ve etkili olarak tanınmış kişilerden kurulmuş güçlü bir kurul niteliğindedir. Bu Kongrede, şimdiye dek olan görüşmelerde, devletin ve ulusun tam bağımsızlığının savunulmasında direnilmektedir. Demek ki, daha bizce de koşulları ve niteliği bilinmeyen bir Amerika güdümünden kongreye doğrudan doğruya söz açılması pek sakıncalı olacağından, sizlerin İstanbul'da ilişki kurduğunuz kişilerle olan konuşmalarınızın ışığı altında aşağıdaki noktaları açıklayarak bizleri tez elden aydınlatmanızı özellikle rica ederiz. Bundan önce de doğrudan doğruya İstanbul'dan bu konuda gelen bilgiler kuşku verici görüldüğünden aynı esaslar içinde oradan açıklama istenmişti. 21 Temmuz 1919 günü Sivas'ta Refet Bey aracılığıyla İstanbul'dan gelen bilgiler de gene öyle kuşku verici bulunduğu için buradan da, doğruca, koşullar sorulmuş ve açıklama istenmiştir.

    a. "Tam bir bağımsızlık istenmeye kalkışılırsa ülkemizin birçok parçalara ayrılacağı kesindir ve hiç kuşku götürmez." buyuruluyor. Bu kanının kaynağı nedir?

    b. Ülke bütünlüğünden, ülkenin bölünmezliği mi yoksa egemenlik hakları mı anlaşılacaktır?

    c. Bütün Osmanlı ülkesini kapsayacak meşrutiyetimiz ve dışarda temsilci bulundurma hakkımızı yürürlükte kalmak üzere bir devletin güdümünü istemeyi en yararlı bir çözüm yolu olarak görüyorsunuz. Ancak, temsilcinin ileri sürdüğünü bildirdiğiniz şeylerle bu çözüm yolu çelişkili görünüyor. Çünkü meşrutiyetimiz yürürlükte kalınca hükümet, yasama organından güvenoyu almış ve onun denetimi altına girmiş bir kurul olur ki, artık bu kurulun meydana getirilmesinde Amerika'nın e1i ve etkisi olamaz. Öyle ise, ya meşrutiyet yürürlüktedir ve adaletli bir hükümet kurulmasını Amerika'dan istemeye yer yoktur; ya da, adaletli bir hükümetin kurulması Amerika'dan istenilince meşrutiyetin yürürlüğü sözde kalır.

    d. Eğitim ve öğretimin yayılıp genelleştirilmesinin anlamı nedir? İlk aklımıza gelen, ülkenin her yerinde Amerikan okullarının açılmasıdır. Çünkü daha şimdiden yalnız Sivas'ta yirmi beş kadar okul açmışlardır ki, yalnız birinde bin beş yüz kadar Ermeni öğrenci vardır. Buna göre, Türk ve Müslüman eğitim ve öğretiminin yayılıp genelleştirilmesi ile bu yapılan işler nasıl bağdaştırılabilecektir?

    e. "Din ve mezhep özgürlüğünün sağlanması" sözleri de önemlidir. Patrikhanelerin ayrıcalıkları varken bunun değişik yönü ve anlamı nedir?

    f. Temsilcinin beşinci madde olarak sözünü ettiği bütün Osmanlı ülkesinin sınırları nedir? Yani savaştan önceki sınırımız mıdır? Eğer bu deyim içine Suriye ve Irak da giriyorsa Anadolu halkının Arabistan adına güdüm istemeye hakkı ve yetkisi olabilir mi?

    g. Şimdiki hükümetin siyasası nedir? Tevfik Paşa neden Londra'ya gitti? Amerikalılar gibi İngilizlerin de ayrıca bir güdümcülük ardından koştukları görülüyor. Ayrımları nedir? Hükümet Amerika güdümüne ne gözle bakıyor? Yani buna yatkın mı, yoksa çekingen mi davranıyor? Amerikalılar neden Ermenistan'ın güdümcülüğünü bıraktılar? Amerikalılar güdümü almaya ne ölçüde eğilimli ve isteklidir?

    2- Sivas Kongresinin toplanması Erzurum Kongresinin sona ermesine bağlıdır. Bunun üzerinde ayrıca çalışılmaktadır. Yüce kişiliğinizin (zâtı samilerin) o zamana değin ya Tokat'ta ya da Amasya'da bulunmanız uygundur. Saygılarımızı sunarız.

    Mustafa Kemal

    Güvenlikle ilgili ve ivedidir.Amasya'dan, 30.7.1919
    93

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına

    1- Mustafa Kemal Paşa'ya özeldir: Bekir Sami Bey'den alınan yanıt aşağıda bilginize sunulur:

    a. Tam bağımsızlık istenirse ülkemizin birçok parçalara bölünmesi ve birkaç devletin güdümü altına girmesi Dörtler Kurulunca kararlaştırılmıştır. Bunu önlemek için tek devletin güdümünü istemenin en uygun olacağını söylemiştir.

    b. Yalnız egemenlik hakları söz konusudur, ülkemizin bütün olarak bizde kalması temel ilkedir.

    c. Amerika'dan, herhangi biçimde bir hükümet istemeyeceğiz. Amerika'ya, adaletli bir hükümet kuracağımız konusunda sağlam söz vereceğiz. Anayasamız hükümleri yürürlükte kalmak, padişah soyunun her türlü egemenlik haklarına dokunulmamak ve dışarda temsilcilerimiz eskisi gibi bulunmak koşullarıyla Amerika Hükümeti'nin mutluluğumuza ve gelişmemize yardım etmesini isteyeceğiz. İsteyeceğimiz güdüm bu biçimdedir.

    d. Eğitim ve öğretimin yayılıp genelleştirilmesinin anlamı Amerikan okullarının köylerimize dek girmesine izin vermek değil, ulusal ve Müslüman eğitim ve öğretimini yayıp genelleştirmeye özen göstereceğimiz konusunda kendilerine söz vermekle birlikte, yardımlarını istemektir. Güdümcülüğü Amerikan misyonerlerine değil, Amerika Hükümetine vermek istiyoruz.

    e. Din ve mezhep özgürlüğü, öteden beri İslam dininin ilkeleri gereğindendir. Amerika kamuoyu bu gerçeği bilmedikleri için kendilerine bu konuda güven vermek istiyoruz ve temsilcinin sözünü ettiği sınır, savaştan önceki sınırımızdır. Suriye ve öteki bölgeler üzerinde bizim güdüm istemeye yetkimiz olup olmaması, Kongrece çözümlenecek bir sorundur. Daha önce Suriye ve Irak'ta Amerikalılar kamuoyuna başvurdular. Suriye ve Filistin'de bağımsız bir Arap hükümeti kurmayı istemekle birlikte Amerika'nın güdümü altına girmeyi yeğlediklerini bildirdiler.

    f. Şimdiki hükümet yeni kurulduğundan, güdeceği siyasa bilinmiyor. Ancak, önceki hükümetlerin siyasaları güçsüzlük ve İtilâf kuvvetlerinin her bir buyruğuna boyun eğmekti. Tevfik Paşa Londra'ya gitmeyerek Ferit Paşa ile geri dönmüştür. Amerika, Ermenistan Hükümeti kurulmadan önce, orada dolaşan Amerikan kurullarının raporlarına bakarak, büyük bir Ermenistan kurulmasına olanak bulunmadığı düşüncesindedir. Güdüm konusunda ayrıntılı bir yazı posta ile gönderilmek üzeredir.

    2- Şimdilik sizlerden gelecek bildirimleri bekleyerek Tokat'ta bulunacağım. Amasya ve Tokat'ta ve ilçelerde gereken bildirimleri yapmaktayım ve iyi sonuçlar vereceğini ummaktayım. Hepinize saygılarımı sunarım efendim.

    Beşinci Tümen Komutanı
    Arif

    Şifre Erzurum 1 Ağustos 1919
    Kişiye özeldir

    Amasya'da Beşinci Tümen Komutanlığına

    Bu telin hemen Bekir Sami Beyefendi'ye ulaştırılması ve yanıtının ivedilikle alınması rica olunur: Bekir Sami Beyefendi'yedir: 30.7.1919 günlü tele yanıttır. Amerikan güdümcülüğü üzerine son açıklamanızı öğrendik. Bu koşullara göre, aslında korkulacak bir şey olmamak gerek. Bununla birlikte, daha bir nokta üzerinde yüksek görüşlerinizi de öğrenmek istiyoruz. Bize elverişli bunca koşullar ileri sürebilecek olan Amerika Hükümeti, böyle bir güdümcülüğü kabul etmesine yani buna katlanmasına karşılık, Amerika adına ne gibi yararlar ve çıkarlar sağlamış olacaktır? Bununla kendi hesaplarına ne amaç güdüyorlar? Bu konuda edindiğiniz bilgilerle ve yüksek düşüncelerinizle de bizi aydınlatmanızı ivedilikle bekleriz efendim.

    Mustafa Kemal

    Amasya, 3.8.1919

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına

    Bekir Sami Bey'den alınan karşılık aşağıda bilginize sunulur: Mustafa Kemal Paşa'ya özeldir: Amerikalılarla şimdiye değin yapılan görüşmeler, elbette hep özel olarak yapılmış olduğuna ve salt bir varsayımdan öteye geçemediğine göre, güdümle ilgili bağıtlaşmada bağıtçı (âkit) iki devletin uyacakları koşullar üzerinde durulmamıştır. Sivas Kongresi'nin, gerçekleşebilecekse, hazırlanarak ivedilikle açılması gereğini özet olarak bilginize sunarım.

    Kurmay Yarbay
    Arif

    Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne

    Saygıdeğer Efendim. Ülkenin siyasal durumu en sıkışık bir evreye geldi. Kendimize bir yön çizmek için Türk ulusunun zarını atıp olumlu bir duruma girmek zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.

    Dış durum İstanbul'da şöyle görünüyor:

    Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye'nin güdümü işini Amerika Senatosu'na resmi olarak önermekle birlikte, bütün güçlerini Senatonun bunu kabul etmemesi için harcıyorlar. Bölüşmeden pay kaçırmak elbette işlerine gelmiyor.

    Suriye'de umduğunu elde edemeyen Fransa, zararını Türkiye'den çıkarmak istiyor. İtalya, namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu'nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere'nin oyunu biraz daha incedir.

    İngiltere, Türkün birliğini, çağcıllaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecek için bile olsa, istemiyor. Yeni araçlar ve görüşlerle tümüyle çağcıl ve güçlü bir Müslüman Türk hükümeti, başında Halife de olursa, İngiltere'nin Müslüman tutsakları için bir kötü örnek olur. Türkiye'yi bütün olarak İngiltere alabilse kafasını kolunu koparır, birkaç yılda kendisine gönülden bağlı bir sömürge durumuna getirir. Buna, en başta, özellikle ülkemizdeki din adamları çoktan isteklidir. Ama bunu Fransa ile döğüşmeden yapamayacağı için istemez. Fakat Türkiye'yi bütün olarak bırakmak zorunluluğu belirirse, yani bölüşmenin ancak askerlik yönünden büyük özverileri göze alarak elde edebileceğini anlarsa, Latinleri sokmamak için Amerika'nın güdümcülük görüşünü tutar ve destekler. Nitekim, İngiliz siyasa adamları arasında aslında bu düşünceye eğilimli olanlar var. Morison (Morisson) gibi tanınmış kişiler Amerika'nın Türkiye'de genel güdüm almasını istiyorlar.

    Bir başka çözüm yolu da Türkiye'yi, Trakya'dan, İzmir'den, Adana' dan, belki de Trabzon'dan ve kesin olarak İstanbul'dan yoksun bıraktıktan sonra, eskiden yabancılara tanınan kapitülasyonları ve bir gün, nasıl olsa çökecek iç sınırları içinde bağımsız bırakmak. Biz, İstanbul'da kendimiz için bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını kapsamak üzere geçici bir Amerikan güdümünü, katlanabilir kötü durum olarak görüyoruz. Nedenlerimiz şunlardır:

    1- Aramızda nasıl olsa Hıristiyan azınlıkları kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı uyruğu haklarından yararlanacaklar, hem de dışardaki bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, boyuna işlerimize karışılmasına yol açacaklar, aslında göstermelik bağımsızlığımızı azınlıklar adına her yıl parça parça yitireceğiz.

    Düzenli bir hükümet ve çağcıl (asri) bir yönetim kurulması için Patrikhanenin siyasal ayrıcalıkları ve azınlıkların güçlü devletler aracılığıyla, boyuna gözdağı verdirmeleri ortadan kalkmalıdır. Küçük ve güçsüz bir Türkiye bunu yapamayacaktır.

    2- Birbirini yok eden; çıkar, hırsızlık ya da serüven ve ün için yaşayanların tutkusunu yerine getiren hükümet anlayışı yerine, ulusun rahatlığını ve gelişimini sağlayacak ve halkı; köyleri, sağlığı ve düşünüşü ile çağcıl bir halk haline koyabilecek bir hükümet anlayışı ve uygulaması bize gereklidir, Bu işin istediği para, uzmanlık ve güç bizde yok Yabancı devletlerden ödünç para almak, siyasal tutsaklığı artırıyor. Kayırma, bilgisizlik ve çok konuşmaktan başka, olumlu bir sonuç veren yeni bir yaşayış düzeni yaratamıyoruz.

    Bugünkü hükümet adamlarına değer vermese bile, halkı ve halk hükümeti kurmayı ayrı sayan Filipin gibi yabanıl bir ülkeyi bugün kendi kendini yönetebilen çağcıl bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye'yi; her kişisi öğrenimi ve anlayışı ile gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye'yi, ancak Yeni Dünya'nın yeteneği yaratabilir.

    3- Dış çekişmeleri ve kuvvetleri uzaklaştırabilecek bir yardımcı bize gerek. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupa'dan güçlü bir elde bulabiliriz.

    4- Bugünkü olupbittilerin kalkması ve ivedilikle davamızı dünyaya karşı savunabilmemiz için yeterince güçlü bir devletin yardımını istemek gerektir. Başka ülkeleri ele geçirmeye alışkın olan Avrupa'nın bin bir dalaveresine ve alçakça siyasasına karşı, böylece bir vekil adı altında, Amerika'yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek Doğu sorununu (Şark meselesini) da, Türk sorununu (Türk meselesini) da gelecek için kendimiz çözmüş olacağız.

    Bu nedenlerden ötürü ivedilikle istememiz gereken Amerika da, kuşkusuz sakıncasız değildir. Onurumuzdan epeyce vazgeçmek zorunda bulunuyoruz. Yalnız, kimilerinin düşündüğü gibi Amerika'nın resmi kimliğinde dinsel eğilim ve dinden yana olma yoktur. Hıristiyanlara para verecek misyoner kadını Amerikası, Amerika'nın yönetim makinesinde bir yer tutmaz. Amerika'nın yönetim makinesi dinsiz ve milliyetsizdir. O, çok düzenli, çeşitli soy ve mezhepte adamları çok bağdaşık olarak bir arada tutmanın yolunu biliyor.

    Amerika, Doğu'da güdümcülük ve Avrupa'da başına dert almak istemiyor. Ama onların onur işi saydıkları şey, yöntemleri ve ülkeleriyle Avrupa'dan üstün bir ulus olmak isteğidir. Bir ulus, içtenlikle Amerikan ulusuna başvurursa, girdikleri ülkenin ve ulusun yararına nasıl bir yönetim kurabildiklerini Avrupa'ya göstermek isterler. Resmi Amerika'nın önemli adamları arasında bizden yana epeyce bir eğilim belirdi. İstanbul'a Ermeni dostu olarak gelen birçok önemli Amerikalılar, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler. Bu akımı yansıtan resmi ve özel Amerikan düşüncesi, gizli olarak şudur: Türkiye'yi hiçbir parçaya ayırmamak, eski sınırları içinde bütün olarak bırakmak koşuluyla genel ve bir tek güdüm kurmak istiyorlar. Suriye, Amerika komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerika'yı istemiştir. Amerika'da Suriye'nin bu isteği pek sıcak karşılanmıştır. Resmi Amerika, bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya eğilimli görünmüyor. Eğer güdüm alırlarsa bunu, bütün ulusları eşit koşullar altında bir yurt çocuğu sayarak alacaklarını en önemli çevrelerinden öğrendim.

    Ancak, Avrupa kesin olarak bir Ermenistan sorunu ortaya çıkarmak, -özellikle İngiltere- Ermenilere ödünler vermek istiyor; Amerika kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Bizim düşünürleri Avrupa korkusu düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, ulusal bütünlüğümüzü bile oluşturan siyasa adamlarımız, Ermeni sorunu için bir çözüm yolu salık veriyorlar. Resmi olarak size yazılıyor.

    Çok tehlikeli günler geçiriyoruz. Anadolu'da olup bitenleri dikkat ilgi ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler bunun, Hıristiyanları öldürmek, İttihatçıları getirmek için bir hareket olduğunu elbirliğiyle Amerika'ya aşılamaya çalışıyorlar. Her an bu ulusal eylemi durdurmak için kuvvet gönderilmesi düşünülüyor; bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Ulusal eylem ivedilikle ve olumlu isteklerle hemen kendini gösterirse (ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir tutumu da olmazsa) Amerika'da hemen destek bulacağını yine çok önemli çevreler kesinlikle söylüyorlar.

    Sivas Kongresi toplanıncaya değin Amerika Komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Üstelik kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi bile belki başarabileceğiz.

    İşte bütün bunlar karşısında, davamıza destek olabilmesi için, bu elverişli dakikaları yitirmeden, bölünme ve çökme korkusu karşısında Amerika'ya başvurmak zorunda olduğumuzu sanıyorum. Vasıf Bey kardeşimizle bu konuda ortak olduğumuz noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.

    Türkiye'yi, dayanç ve iradesi olan geniş kafalı bir iki kişi belki kurtarabilir.

    Serüven ve savaş zamanı artık geçmiştir. Gelecek için gelişme ve birleşme savaşı açmak zorundayız. Sınırlarında bunca çocuğu ölen zavallı ülkemizin düşünce ve uygarlık savaşında kaç şehidi var? Biz Türkiye'nin hayırlı çocuklarından yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle sizin, temelleri bile çöken zavallı yurdumuz için uzakları görerek birlikte düşünüp çalışmanızı bekliyoruz. Saygılarımı gönderir, başarınıza dua ederim. Ulusal davada canıyla ve başıyla çalışanlar arasında gösterişsiz bir Türk eri alçak gönüllülüğü ile sizinle birlikte olduğumu bildiririm.

    10 Ağustos 1919
    Halide Edip

    Afyonkarahisar (Karahisarısahip), 13.8.1919.

    On Beşinci Kolordu Komutanlığına

    Mustafa Kemal Paşa'ya özeldir: İstanbul'daki çeşitli partilerin birleşerek, Amerika Komisyonuna verilmek üzere, aldıkları kararlar olduğu gibi aşağıda sunulmuştur:

    1- Ermenistan için, Türkiye'nin doğu sınırı üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir toprak parçası vermeyi, doğu illerindeki Türklerin ve orada iş başında bulunan büyüklerin, gelecekteki rahatlıklarını ve özgür gelişmelerini düşünerek kabul edebilecekleri kanısında olduklarını; yalnız bu kanılarını, oradaki Kürtlerle işbirliği yapmış olmaları ve Kürtlerin de Ermenilere toprak vermek düşüncesini hiç benimsemeyeceklerini bildikleri için açığa vurmak istemediklerini; açığa vursalar bile oradaki Türk çoğunluğunun aşağıdaki koşullara uyulma konusunda kendilerine sağlam söz verilmedikçe bu düşüncede Kürtlerden ayrılmayacaklarını sandıklarını saptamışlardır. Şöyle ki: Birincisi, Türk ve Kürt çoğunluğu ile bunlar arasındaki başka azınlıkların oturdukları toprakların bütünlüğü; ikincisi, Türk bağımsızlığının tam olarak tanınması ve yürürlüğe konularak sağlama bağlanması; üçüncüsü (Aslında: rabian - dördüncüsü), Türkiye'nin çağdaş uygarlığa erişebilmesi için, özgürce gelişimini engelleyen etmenlerin kaldırılmasıyla Wilson ilkelerinde vadedildiği üzere bağımsızlığından ve haklarından en güvenilir bir biçimde yararlanmasına olanak verilmesi; dördüncüsü, bu konularda ve Türklerin ilerlemesinin çabuklaştırılmasında yardımcı olacağını, Amerika'nın Milletler Cemiyetine (Cemiyeti Akvama) karşı yüklenmesi.

    2- Boşaltılacak topraklardan çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin yeni gönderilecekleri topraklarda hemen yerleştirilmesi ve hemen yeni topraklarından yararlanmalarını sağlamak için Amerika'nın yardım etmesi.

    3- O bölgede ve özellikle Erzincan ve Sivas arasında yoğun olarak bulunan Ermenilerin de yeni Ermenistan sınırı içine gönderilmelerinin sağlanması.

    4- Ermenistan hesabına yapılacağını kestirdiğimiz toprak bırakma işi, bağımsız bir Ermenistan adına değil, ancak büyük ve çağcıl bir devletin güdümü altında gelişecek çağdaş bir devlet adına olacaktır. Çünkü, bugünkü Ermenistan'a toprak vermek, Türkiye'nin başına ikinci bir Makedonya derdi açmak olduğu gibi, Kafkasya için de bir etmen yaratmak demektir.

    5- Bütün bunlar, tartışılabilir bir "öneri" niteliğindedir. Bunların kesinleşmesi için yurttaki kurullarla ilişki kurulabilirse oraya Amerika Komisyonundan bir kişinin gönderilmesi çok gereklidir.

    6- Ve en son olarak, işin yasaya ve türeye uygun duruma getirilmesi için, Osmanlı Millet Meclisine bırakılması gerekir.

    On İkinci Kolordu Komutanı
    Salâhattin

    Şifre Kişiye özeldir. Erzurum, 21.8.1919 339

    On İkinci Kolordu Komutanlığına Yirminci Kolordu Komutanlığına

    (Yalnız 12'nci Kor.) 13. 8.19l9 günlü şifreye Y(yanıt) .: İstanbul'daki çeşitli partilerin Amerika Komisyonuna verilmek üzere aldıkları kararlar burada Heyeti Temsiliyece pek çok üzüntüye ve acınmaya değer görüldü. Çünkü, birinci maddede Ermenistan'a doğu illerinden toprak verilmesi söz konusu olmaktadır. Oysa ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına bugün için edimli olarak geçirilemeyeceği gibi, çeşitli soydan gelen halk arasındaki tiksinti ve öç alma duygusunun korkunçluğu ve sertliği, Osmanlı Ermenileri geri gelseler bile illerde yoğun olarak yerleştirilmelerinin tehlikeli olacağını göstermektedir. Bu duruma göre, suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine gösterilecek en büyük kolaylık, eşit ve adaletli koşullar içinde yurtlarına dönmelerini kabulden başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede Erzincan ve Sivas arasında yoğun bir Ermeni topluluğu bulunduğu kuruntusu bilgisizlikten ve anlayışsızlıktan başka bir şey değildir. Savaştan önce bile buralarda oturanların büyük çoğunluğu Türk, birazı Zaza denilen Kürtler ve pek azı da Ermeni idi. Bugün ise, varlığından söz edilecek sayıda Ermeni yoktur. Öyle ise bu gibi dernekler, yetkilerini bilmeli ve bir iş yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye nazırlıklarının barış hazırlıkları için düzenledikleri resmi istatistik ve grafiklere olsun başvurma sıkıntısından kaçınmamalıdırlar. İşbu telin, olduğu gibi İstanbul'a gönderilmesini rica ederiz.

    Mustafa Kemal

    Güvenlikle ilgilidir.Ankara'dan, 14.8.1919
    2013

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanlığına

    1- Mustafa Kemal Paşa'ya: İstanbul'a gönderilmek üzere yazmış olduğunuz son yanıtlar, yerine ulaştırıldı ve buna karşılık olan basılı raporla: Ahmet Rıza Bey, Ahmet İzzet, Cevat, Çürüksulu Mahmut paşalar, Reşat Hikmet, Câmi, Reşit Sadi beyler, Esat paşalar gibi pek çok kişinin düşüncelerine uygun olan Kara Vâsıf'ın yani Cengiz'in, Halide Edip Hanım'ın görüşlerini kapsayan uzun mektuplar geldi. Bunlar sıra ile özetlenerek sunulacağı gibi asılları da Sivas'a gönderilecektir. Bunların hepsinde bir yardımın gereksinmesi ileri sürülmekte ve bu yardımın Amerikaca yapılması kolay katlanılır bir kötü durum olarak kabul edildiğinin gerekçesi bildirilmektedir. Basılı rapor; Câmi, Rauf Ahmet, Reşat Hikmet, Reşit Sadi beylerle Halide Hanım, Kara Vâsıf, Esat Paşa ve bütün parti ve derneklerin düşünceleri yoklandıktan sonra, büyük bir çoğunluğa göre düzenlenmiştir. Vakit varmış. Kongrede bir an önce iş görmek, Ámerikalılar gitmeden durumu bildirmek gerekmiş. Amerikalıları oyalayarak gitmeleri geciktirilmeye çalışılıyormuş. "Kongre ivedilikle kesin bir karar verebilir mi?" sorusuyla Amerikalılar, bu düşünceyi benimsediklerini belli ediyorlarmış. Kongrenin toplanmasını çabuklaştırmanız rica olunur.

    Yirminci Kolordu Komutanı
    Ali Fuat

    Güvenlikle ilgilidir. Kişiye özeldir. Ankara'dan, 17 Ağustos 1919

    Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kâzım Beyefendi'ye

    Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne: 16.7.1919 ve 880 sayılı şifrenin dokuzuncu maddesine ektir:

    Kara Vâsıf'ın 10 sayılı madde ile ilgili olarak verdiği ek bilgi: 1- Yardım için Amerika'yı isteyecek olursak ve bunu Doğu İlleri Kongresi, Ulusal Kongre bir istek gibi telle Hükümetimize bildirirse Wilson için, Amerika Kongresine karşı güzel bir dayanak olacağından, İstanbul'daki aydınların çoğu bu düşünceden yanadırlar ve böyle bir şey hazırlıyorlar. "Eğer Anadolu'da yaparsa yararlı olur" diyorlar. Böyle olursa Amerika'nın güdümünden yararlanarak öbür alçakları çıkarabiliriz; sonra yalnızca Amerikalılarla karşılaşabiliriz ve onlarla uğraşmak da kolay olur. Bir de Amerikalılar bizi pek çok kınıyorlar. Yani hükümeti aşağılıyorlar, ulusumuzu da kınıyorlar. Delegelerin İstanbul'dan çıkışını, Paris'e gidişini, andırıları... Sonra diyorlar ki: "Avrupa'nın göze alamadığını siz kabul ediyorsunuz. Örneğin: Avrupa büyük Ermenistan yapmıyor. Sizin Sadrazam Toros'tan sınır veriyor. Ermenistan istiyor. Oysa, şimdiye değin Amerika Komisyonlarından hiçbirisi bile buna olabilir demedi. Genel raporlara göre Anadolu'da, Türkiye'de bir Ermenistan olmak şöyle dursun, özerk ve yersel yönetimler (muhtar mahallî idareler) kurmak bile olanaksızdır. Nüfusları yok. Toprakları yok. Bu yönetim çok büyük bir askeri güce dayandırılmazsa olmaz. Ermenilerde bu kuvvet olamaz. Amerika ise bu iyiliği yapamaz. Öbür devletler de buna katlanamaz. Elverir ki, oralarını ele geçirsinler ve (.....barış) yapsınlar. Bu da olamaz. Çekişme engeldir." İşte İstanbul'un haberleri. Oraca üzerinde düşünülsün. Zaman epeyce dardır. Amerikan Kongresi hemen hemen Wilson'u dinlemek üzeredir.

    2- İstanbul'da önemli değinmeler yapılıyor. Onun için Mustafa Kemal Paşa genel bir buyruk verir mi? Yoksa lstanbul'un karar ve çalışmasına uyar mı? Çalışmalardaki amaç, ulusun birliği, yurdun bütünlüğü, bağımsızlığın ve egemenliğin sağlanması. Eğer Mustafa Kemal Paşa buraya genel bir buyruk vermezse ve kendisi de ivedilikle oradan Amerika ile, İngilizlerle ve öbür devletlerle ilişki kurmazsa elbette burada da çalışmalar ilerleyecektir. Belki aykırı bir şey olur. Buna dikkati çekerim, Bu rolü, siyasayı daha iyi yürütür bir (tgtlkhn) (okunamamış sözcükler ?). Mustafa Kemal Paşa'nın çalışmalarına, gücüne dayanmak ise (btlstn) (okunamamış sözcükler ?) onun sözleri, demeçleriyle, tutum ve davranışlarıyla her bakımdan yalanlanmış.

    3- Çolak Hüseyin Salâhattin iki yüzlü gidiyor. Sadık Bey'in en gözde kullarından olan bu adamın önemli bir görev almaması düşünülüyor.

    20'nci Kolordu Komutanı
    Ali Fuat

    Kara Vâsıf Bey'e bildirmek üzere verilen yanıt şuydu:

    Şifre
    Kişiye özeldir. İvedidir.
    152 Erzurum'dan, 19.8.1919

    Yirminci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretleri'ne

    17.8.1919 günlü tele Y. : 1- Sözü edilen Amerikan güdüm ve yardımının pek çok dikkatle incelenmesi ve ulusal amacımızla karşılaştırılması pek önemlidir. İstanbul'da çalışanların amacı, ulusun birliği, yurdun bütünlüğü, bağımsızlık ve egemenliğin sağlanması diye anlatıldığına ve gösterildiğine göre, Amerika'nın güdümü kabul edilince bu amaç, dokunulmaz olarak kalabilir mi?

    2- Ulusal isteğe bağlı ve uygun olmayan kararlar hiçbir zaman ulusça tanınmayacağından, ulusun ve yurdun alınyazısında ulusal vicdanı yansıtmaktan başka bir şey olmayan ödevimizi iyi yapabilmek için ulusal isteğin belirip birleşmesini beklemeden hiçbir işte yetkili görünmemiz doğru değildir. Bundan ötürü, bizim yabancılarla ilişki ve bağlantı kurmamızın, kongre kararlarına dayanarak ulus adına yapılmasını yeğlemekteyiz. Çok şükür yurdumuzdaki ulusal akımın pek çok gelişmesi, kökleşmesi ve güçlenmekte oluşu bizleri hep bu noktaya çekiyor ve çağırıyor.

    3- Şurası da dikkate alınmalıdır, ki ülkenin ve ulusun alınyazısı üzerinde Amerika, ya da herhangi bir devletle anlaşmaya yetkili olabilecek bir hükümet ancak ulusal egemenlik ilkesini kabul eden ve bir ulusal kurulun varlığını onaylayarak ona dayanma yolunu tutan bir hükümettir. Bunun için İstanbul Hükümetinde görev alacak kişilerin ille bu nitelikte olması gerekir. Bizce böyle olduğu gibi sizin oradaki çalışmanız da bu noktanın sağlanması amacını gütmelidir.

    4- Yakında kongre kararlarını öğreneceksiniz. Gözlerinizden öperiz.

    Mustafa Kemal
    #115697 tematik | 6 yıl önce
    0kişiye özel, kitap