samsun 19 mayıs üniversitesi'nde matematik bölümü'ne girdiğini ama yarım bıraktığını; ardından istanbul üniversitesi felsefe bölümünü kazanıp mezun olduğunu biliyorum. koyu bir beşiktaşlı olmasına rağmen, yaptığı yorumları hem eğlenceli hem de mantık parçacıkları barındıran bir yapıda görürdüm. trt spor'da yayınlanan bir programdaki 21 ekim 2018 göztepe beşiktaş maçı ile ilgili yorumlarını bugün öğle arasında yemek yediğim mekanda izledim. mekan sahibinden kalem kağıt isteyip ne kadar saçmaladığını not edecek kadar kızdım kendisine. bugünden sonra kendisini ahmet çakar'la bir tutmamak için neden göremiyorum.
bugün kendisi tam olarak "tuttuğu takım yenilince sinirden kuduran insan" sıfatına büründü. madem böyle oluyordu, yayına çıkmayacaktı. kendisiyle bilrikte program yapan serkan yetkin de, yavrum yazık, dizdar'ın her atarlı ergen konuşmasından sonra dilinin ucuna kadar gelen lafları yuttu, kıpkırmızı oldu. üzüldüm kendisi adına. dünkü maçtan sonra, bütün anaakım medyadaki boş spor yorumcularının yaptığı gibi, kendisi de yaklaşık 1 saatlik programda hemen hemen hiç göztepe'yi konuşmadı. bununla ilgili bir tweet geldi hatta; ona da "konuştum ya, duymuyor musun?" diye atarlandı. yahu, ben not ala ala izledim kendisini işe dönmeden önceki 1 saatimde. ben duymadıysam, birçok kişi de duymamıştır.
ağzından kaçmayan, doğrudan ima edip açıkladığı, "tribünü bağlayan bir nizam var. oradaki insanlar bile nasıl davranması gerektiğini, ne zaman bağırıp ne zaman susmaları gerektiğini biliyor. sahadakiler de ne zaman oynayıp ne zaman durmaları, sakinleşmeleri gerektiğini bilmeli" anlamı kolayca çıkabilecek şeyler söyledi. tribünü bağlayan nizam dediği, adım gibi eminim ki 6222 sayılı kanun ve faşşolig dayatması. bu sistem gökten indiğinde ilk eleştirenlerden biri de kendisiydi. şimdi savunma aracı olmuş. neden? çünkü tuttuğu takım yenildi, kendisi gibi o takımın taraftarları takıma keskin eleştiriler getiriyor ve kendisi bu ortamı sevmiyor. doğrudan bunu eleştirmek yerine, konuyu kurala, kanuna falan bağlaması bunadığını göstermiyorsa, futbola bakış açısında ciddi bir sorun var demektir.
dünkü beşiktaş maçından önce mke ankaragücü maçı vardı. maçtaki tek gol de penaltıdan geldi ve penaltı var yardımıyla verildi. sağ kolu tamamen açık durumdaki sadık çiftpınar'ın "kendini durduramadığını", "futbolcunun da insan olduğunu", "kolunu kendisinden ayrı tutamayacağını", "bunun büyük bir fiyasko olduğunu" belirtti. "şaka yapıyor olmalı" diye düşünüp biraz daha dinledim not almadan önce. ama adam, kontra atakta yakalanmış, savunma yapmaya çalışan futbolcunun ciddi ciddi kendini kontrol edemeyeceğini düşünüyor. o zaman hızlı gelişen hiçbir pozisyonda savunma aleyhine karar verilemeyeceğine kadar gidebilir bu düşünce örgüsü. sapla saman böyle birbirine karışıyor işte.
sosyal medyayla arası pek iyi değil, sözlükleri de pek sevmiyor bildiğim kadarıyla. belki günün birinde bu yazdıklarımı okur, sinirlenir, köpürür diye, kendisi yayında atıp tutarken sinirle önümdeki kağıda boşalttığım sıçmıklarımı da liştireyim aşağıya. umarım bunamışsındır çünkü bir zamanların en iyi spor yorumcularından biriydin ve düşünce yapını seviyordum sayın dizdar. artık sen de herkes gibisin.
"devrik cümlelerinizin nesnesi değil, her karşılaşmamızda rakibiniziz. edilgen fiillerle anlattığınız dünkü maçı ne siz penaltı kaçırarak ne aslında var olmayan pozisyonları harcayarak ne de had bildirerek kaybettiniz. "maçı göztepe kazandı". şunu söylemeyi bile beceremiyorsunuz. işte, tam da bu yüzden; kahrolsun kahpe bizans ve onun yandaş medyası!"