bir fotoğrafla başlayalım. şuradaki sınırın sol tarafı haiti'ye, sağ tarafı aynı adanın batı kısmında bulunan dominik cumhuriyeti'ne ait. tahmin ettiğiniz üzere, ormanla, ağaçla olan ilişkileri, kendi hayatlarına karşı tavırlarıyla birebir örtüşecek:
dominik cumhuriyeti'inin adası gibi, halkının genetiği de haiti ile birebir aynı. nüfus aynı, yüzölçüm aynı. ortalama ömür haiti'den 15 yıl daha uzun. aids yarısından az. doğumda ölüm çeyreği kadar. okuma yazma oranı %50 daha yüksek, çocuk ölüm oranı üçte birinde... daha böyle sayfalarca gider bu.
ya insan bakıp isyan etmez mi? "lan aynı mal, biz niye sefil gibi yaşıyoruz, onlar ne yapıyorsa yapalım" demez mi? demiyor işte. hayvani yolsuzluk devam ediyor mesela. isyan? isyan etmişler hem de ne isyan.
haiti tarihin ilk başarılı köle devriminin yapıldığı ülkedir. fransız efendilerine karşı -fransız devriminden ilham alarak- ayaklanan köleler sahiplerini gırtlaklayıp. fransızı, amerikalı'sı kim geldiyse sopalayıp akın akın geri alma çabalarına direnmişlerdir. eğer hayat bir devrimci film olsaydı, buradan sonra mutlu son yazıp yazıların akması gerekirdi. değil işte. efendilerinin zamanında "mal" olarak değeri olan, sahibinin rakiplerinden geri kalmamak, mal kaybetmemek için minimum düzeyde baktığı köle, devrimden sonra eşekten kıymetsiz hale gelmiş, sahibinin zoruyla çalıştırıldığı çiftliklerde devlet zoruyla çalıştırılmaya başlamıştır. ne de olsa ölürse yan köyden bedavaya yenisi getiriliyordu. tek sahiplerinin devletleri olması, zoru başarıp kendilerini köleden değersiz hale getirmiştir. haiti'nin şu halinin tarihsel- kültürel kökeni bu değersizlik anlayışının üstlerine sinmiş olmasındandır.
jared diamond, çöküş adlı kitabında dominik cumhuriyeti'nin tüm sorunlarına, geri kalmış bir ülke olmasına rağmen halkının hala umutlu, haiti'lilerinise mutlak umutsuz ve çabasız olmasını güzel irdeler.
konu hakkında ansiklopedi, belgesel kitaplar yerine roman okumayı tercih edecekler için: (bkz: bu dünyanın krallığı)