islam felsefesini akıl yolundan ayıran, islam dininin çağa uygun şekilde yorumlanmasını engelleyen, kindi'nin başlatıp farabi ve ibn-i sina gibi ileri görüşlü düşünürlerin emeklerinin islam dinini soktuğu/sokacağı reform yolunu tıkayan, bugün bildiğimiz anlamda değişim kabul etmeyen sünni islam'ı yaratan kişidir.
imam gazali, imanı aklileştirmenin, imanın özünü çarpıtmak olduğunu düşünüyordu; ona göre akılla hiçbir kesin bilgiye ulaşılamazdı. felsefe ise din için zararlıydı; kuran'ın özüyle yunan felsefesinin birbirine taban tabana zıt olduğunu, kendinden önceki bütün filozofların kuran'da açıkça ifade edilen yargılarla ters düştüklerini iddia etmekteydi. bu bağlamda farabi ve ibn-i sina'nın hak yolunu bıraktıklarını öne sürmekten de çekinmemişti. yunan filozofları ile islam filozoflarının doğal olayları yine doğal nedenlerle açıklamaya çalışmalarına şiddetle karşı çıkmıştı. çünkü bu, yani birtakım doğa yasalarının varlığının kabul edilmesi, tanrının mutlak iradesinin sınırlanması anlamına gelecekti. bu durumda mucizeler de mümkün olmayacak ve tanrının kudretinden sual olunabilecekti. oysa mutlak özgür/sınırsız ilahi irade her şeyi gerçekleştirmeye kadirdir. doğal olaylar ve bunlardan doğan sonuçların birbiriyle nedensellik ilişkisi olmadığını iddia eden gazali, neden-sonuç ilişkisi içinde görünen olayların aslında sadece birbirini -tanrı iradesi uyarınca- takip eden olgular olduğunu, bu olguların da pekala -yine tanrı iradesi uyarınca- başka türlü gelişebileceğini iddia edecek kadar da kafayı yemişti. örneğin gazali'ye göre ateş yakmayabilir, su ıslatmayabilirdi.
kabul etmek gerekir ki, islam öğretisinin geldiği aşamada bir hayli kabul görmüş olan rasyonalist felsefeyi tek başına yıkıp atmış olması gazali'nin dehasına işaret etmektedir. inanıyorum ki, aynı dehayı, islam felsefesinin aklileştirilmesi için kullanmış olsaydı birçok bilimsel gelişmenin öncülüğünü müslümanlar yapardı.
birçok insan gibi temellerinin sarsılmasından korkmuş olan felsefecidir. antik yunan'dan bulduğu eserleri okudukça şoke olur, bunalıma girer. islam'a dair kendi bildiklerini sorgulamaya başlar. işin sonunda ya kendini yenileyecekti ya da eski görüşlerine daha sıkı sarılacaktı. o, ikinci şıkkı seçti. akıldan, sorgulamadan, eleştiriden, mantık yürütmeden, bilimden uzaklaşmış bir islam anlayışı geliştirdi. halkı ezerek yöneten müslüman yöneticilerse bu görüşlere balıklama atladı. iktidarlarını sağlamlaştırmak için gazali'nin fikirlerini tüm topluma yaydılar.
sonuç: son bin yılda her şeyi icat eden batı dünyası ve onlara alık gibi bakan islam coğrafyası. delinin biri kuyuya bir taş attı; kırk akıllı çıkaramadık. ha gazali'nin zıttı, panzehiri var mıdır derseniz: (bkz: ibn haldun)
bugün her bilimsel buluş karşısında "bu zaten kur'an'da yazıyor" anlayışının babasıdır. ilmi düşünceye yöntem olarak iman ve sezgi yolunu seçmiş, zahiriden bir bilgi edinilemeyeceği o yüzden tek gerçeğin tanrı ve onun rehberi kur'an'da olduğunu söylemiştir. tehafütü'l-felasife, yani filozofların yanılgısı kitabı ise 16. yy'dan sonra islamiyetin orta çağ karanlığına geçişinde büyük rehber olacaktır. aklın bilgi anlamında eksikliğini iddia edip, aristotales mantığı ile tanrıyı kanıtlamaya kalkacaktır. daha sonra ise ibn-i rüşd tehafut et-tehafut el-felasife yani tutarsızlığın tutarsızlığı kitabı ile 100 yıl sonra gazali'nin eksiklerini ortaya koymaya çalışsa da müslüman dünyası önlenemez bir biçimde bu geri kalmışlığın içine düşecektir.
ha bunun sadece müslümanlara özgü bir durum sanıyorsanız bir de buradan yakın: