aristotales'e göre ''uyanık insanların rüyası'' , Balzac'a göre ''cesaretin yarısıdır.'' Tales , her şey yok olduğunda bile umudun var olduğunu söyler. Her türlü belirsizliğe, olumsuzluğa rağmen insan nefes alıp verdiği sürece istese de istemese de umudunu taşır yanında. Ve ölünce insanla birlikte umudu da gömülür kara toprağa...
insanı güçlü tutan duygu. devam etme gücünü ondan alırız. içimde hep acıyla sarılı bir halde dururdu. şimdi kendisi var. daha iyi bir yerden bakıyorum. umarım daha da iyi bir yerden bakarım.
Beni her zaman yanıltan şey olmuştur. İmkansızın olabilitesini size dopamin gibi saniye saniye veren duygu umuttur vücudunuz okadar çok adrenalin salgilarki o an odaklandığınız şey dışında hiçbir şey görmez gözünüz kaybettikleriniz dahil.
üzerinde deney yapılan fareleri 15 dakika yerine 60 saat su üstünde tutunmalarını sağlayan duygu.
bir kısım fareyi suya koyup bir zaman sonra çıkarıyorlar. bunu yaşamış fareler, bir defa kurtulmuş olduğu sudan tekrar kurtulma umuduyla 60 saat cebelleşiyo ki... hayvanın takat süresi o kadar. sudan çıkma deneyimi yaşamamış olansa... 15 dakika kastıktan sonra pes ediyor boğuluyorlar.
Hemen hemen her felsefi terim gibi anlamı çok tartışılır, gerekliliği, iyi bir şey olup olmadığı, insana zehir etkisi yapıp yapmadığı gibi gibi. Bana göre kabartma tozu gibidir, olmazsa tutmaz. Her daim sahip olmaya çalıştığım, asla terk etmediğim duygudur, beni güçlü yapandır.
öfkeyle birlikte gelişeninin -sanılanın aksine- en sağlıklısı olduğuna inananların, küçücük bir duruma bağlı olarak gaza gelenlerden kat kat fazla olduğu duygu.
öfkeyle karışık umut için şu nu, bana göre lay lay lom umut için bu nu dinleyebilirsiniz. odin patlamayan afyonları naletlesin!
araba kullanmayı öğrenmek gibidir umut. bir kere ummayı öğrenince insan, karşılığında da istediği olursa, asla unutmaz. zaman içinde körelebilir bu, ama içerilerde bi yerde hep yeniden yeşertilmeyi bekleyen bir fidandır. bulutsuzluk özlemi demiş ya hani, "bir umuttur yaşatan insanı" diye. çok çeşidi var bunun.
organ nakli bekleyen o minik çocuk ve onun ailesindeki umut, hepimizin yaşadığı acıları unutmak için ummadan daha kuvvetli değil midir? vazgeçmez mi insan, varsın hatırlayayım ben ama onun umudu gerçek olsun demez mi? ya da takımın şampiyonluk maçında o galibiyet golünü, basketini, set sayısını atmasını beklemekle, doğru insanın bir gün gelip sizi bulacağını ummak aynı umut mudur?
herkesin derdi kendine büyüktür ve bu birebir şahit olmadıktan sonra, birinden duymayla, bir yerde okumayla değişmez. tanrının işi ne zor. herkes bir şeyler umuyor aynı anda. bruce almighty filimdeki gibi topluca yes seçeneğine entera basmıyordur.
"umut; iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir" demiş francis bacon. umutlu olmak iyidir de, peki ya çok geçe kalmak. umudunuzu vakti gelince kaybetmeyi de bilin. olmuyorsa olmuyordur, zorlayıp berbat bir akşam yemeği yemenin anlamı yok.
büyük ölçüde tecrübelerle belirlenen bir bilinç durumudur. iyi tecrübeler, daha iyiye ilişkin beklentileri artırır. tersi de doğrudur.
diğer yandan yaş ilerledikçe anlaşılacaktır ki bu acımasız dünyanın nesnel sınırları vardır, umut çoğu zaman bu gerçekliğin duvarına toslar. bu kısa bir zaman diliminde çok fazla tekrarlarsa karamsarlığın gerçeğe daha uygun düştüğü düşünülebilir.
burada iki uç durum söz konusu. yani geleceğe ilişkin aşırı iyimserlik şimdilik iyidir, mutlu eder, zinde tutar ama sonra hayal kırıklığına sebep olur. eğer bir diğer uç karamsarlığın pençesine düşerseniz ise bugünden keyfiniz kaçar, ama hayal kırıklığının verdiği daha şiddetli bir mutsuzluktan kendinizi korursunuz.
en ideali, ne o ne diğeridir.
gelecek hiç bir şekilde bilinemez. buradan hareketle mutluluğa dair beklentiyi sıfıra indirmek, kötü olasılıkları da çok düşünmemek en doğrusu gibi görünüyor.
ben herkese tam bir kayıtsızlık durumunu öneriyorum.
geçen haftasonu çok kazık geldiği için öğrencilerin muzdarip olduğu lgs sınavına girip tercih dönemini bekleyen ve bu haftasonu olacak yks sınavında ter dökecek öğrencilere, korona ve diğer hastalıklardan şikayetçi hastalara lazım olan şey şu günlerde.
bizi karanlıktan çıkaran kişiden çaldığımızdır. koşarak uzaklaşır ve onu kaybetmeden sınırı geçmeye çalışırız. bu sınır kimileri için çok uzakken kimileri için burunlarının dibindedir. sınırı geçtiğimizde boş tarlalar vardır nadasa bırakılan. uygun bir yer bulur ve umutları ekeriz. yeni doğan çoçuklar tarlalardan bu umutları çalar ve karanlığa doğru koşmaya başlarlar.
herkesle tanışamam artık, vakit çok geç oldu. uykum da gelmek üzere kalkamam artık. evden de çıkamam. hem evden çıksam kimse yok ki sokaklarda. herkesler gitmiş. sokakta bir kaç köpek havlıyor kediler bile çekilmiş. soğumuş da hava hiç çekilmez sokaklar. en iyisi hiç çıkmamak. belki de birisi gelir kapıyı çalar. çalsa da açmam ki. anahtarı varsa girsin buyursun. ya varsa. varsa ne olacak dönüp yüzüne bile bakmam. belki de bakarım. ne çıkar ki bakmaktan. çok yakına gelmese bari. arka odaya geçse bana hiç ilişmese. karşıma oturursa açık açık söylerim git diye. gitmezse ben çıkarım. sözde çıkmayacaktım. beni zorlamasa çıkmam zaten. bunlar hep umut'tan işte. umut evden çıkartır. umut zorlar. umut nerde ki?